Gelişmiş Arama
Ziyaret
12646
Güncellenme Tarihi: 2009/12/20
Soru Özeti
Vesilelerin Allah'a Yakınlaşmakta ki Önemi Nedir?
Soru
Vesilelerin Allah'a Yakınlaşmakta ki Önemi Nedir?
Kısa Cevap

Vesilenin çok geniş manası vardır. Allah'a yakınlaşmaya neden olan her şey ve her işe şamil olmaktadır. Dünya yaşayışı, insanların hidayeti ve ilerlemesi için sebep ve sonuç düzeni üzerine kurulduğu, yine insanların doğal ihtiyaçları maddi sebeplerle karşılandığı için Allah'ın, hidayet, mağfiret, bağışlanma, yakınlaşma ve insanın yücelmesi gibi manevi feyizleri belli bir düzen üzerine kurulu olup belli başlı sebeplerle insana ulaşmaktadır. Ve bu vesileler olmadan insanın bu inayetlere nail olması ve ilahi yakınlaşmaya (kurb) ulaşması mümkün değildir. Çeşitli ayet ve hadislerde bu sebeplerin neler olduğu açıklanmıştır. İlahi dergâha ulaşmak (kurb) bunlar olmaksızın mümkün değildir.

Ayrıntılı Cevap

Bu soruya cevap verebilmek için önce vesile ve vasıtanın manasına bakmak lazım.

Allame Tabatabai, 'Ey iman edenler! Allah'tan çekinin ve Ona vesile edinin[1] ayet-i kerimesinde geçen Allah katında vesilenin manası hakkında şöyle buyuruyor: 'Allah katında vesilenin hakikati Allah'ın gösterdiği yoldan gitmektir. Şöyle ki: 1- Onun ahkamını bilmek gerekir. 2- Ona ibadet etmek gerekir. 3 Ahlak erdemlerini bulmaya çalışmak ve müstehaplara amel etmek gerekir… Vesile bir çeşit vuslattır. Vuslat ise mekan ve cismaniyyetten münezzeh olan Allah-u Teala konusunda Allah'la kul arasında irtibat kurmak için manevi vuslat ve irtibattır. [2] Allah'la kul arasında bu bağ kişinin kendi sunacağı amelleri ve kulluğu olacağı gibi Allah’a kullukta en yüksek mertebelere gelmiş Peygamberlerin ve onların vasilerinin muhabbet ve bağlılığı da olabilir. Çünkü bu muhabbet ve bağ insanı kötülüklerden ve şirkten kurtarıp onun Allah’a yönelmesini sağlar Nitekim Allah’ın kesin iradesi kullarının bu mukaddes insanlar vasıtasıyla hidayet edilmelerine onlara boyun eğip onların muhabbetini kalplerinde canlı tutmalarına yöneliktir.'

 

Tefsir-i Nümune'de ise söz konusu ayet hakkında şöyle yazılmaktadır:

'Vesilenin çok geniş manası vardır. Allah'a yakınlaşmaya neden olan her şey ve her işe şamil olmaktadır. Onların en önemlisi Allah'a ve Peygambere (s.a.a) iman etmek, cihad etmek ve namaz, zekat, oruç gibi ibadetler, Allah'ın evini ziyaret, sıla-i rahim, gizlide ya da açıkta Allah yolunda infak ve her güzel ve hayırlı iştir… Yine Peygamberlerin, İmamların ve Allah'ın salih kullarının şefaatleri de Kur'an'ın açık buyruğuyla Allah'a yakınlaşmaya neden olduklarından tevessül kavramının geniş kapsamına girmektedirler. Peygamber ve İmam'ı takip etmek, Onların izinden gitmekte tevessüldür. Zira bunların tümü, hatta Allah'ı Peygamber, İmam ve Salih insanların makamlarına yemin verdirmek insanı Allah'a yakınlaştırmaktadırlar…'[3]

 

Bütün bunlar gösteriyor ki, Kur'an'ın Allah'a yakınlaşmak için muttakilere emrettiği vesile ve tevessülden maksadı böyle bir manadır.

 

Yukarıda ki ayetin yanı sıra Yusuf suresinin 97. ayetinde de şöyle buyruluyor: '(Yusuf'un kardeşleri) dediler ki: Ey babamız! Allah'tan suçlarımızın affını dile! Çünkü biz gerçekten yanlış bir harekette bulunduk.'

 

Tövbe suresinde de Hz. İbrahim (a.s)'ın babası (amcası) hakkında yaptığı istiğfar konusu Peygamberlerin (s.a.a.) dualarının başkalarının günahlarının bağışlanması hakkında ki önemini ortaya koymaktadır.[4]

 

Şii ve Sünni kaynaklarında gelen birçok rivayette tevessülün lüzum ve önemi belirtilmiştir.

 

Ehl-i Sünnet yazarlarından Semhudi 'Vefa-ul Vefa' adlı eserinde şöyle yazıyor: 'Resul-u Ekrem (s.a.a)'den , Onun makam ve şahsiyetinden hem yaratılmadan önce, hem doğduktan sonra, hem ölmeden önce, hem de öldükten sonra berzah aleminde ve kıyamette yardım ve şefaat istemek caizdir.'[5] Semhudi bunları söyledikten sonra Hz. Adem (a.s)'ın Resul-u Ekrem (s.a.a)'e yaptığı tevessülü Ömer b. Hattap'tan şöyle rivayet ediyor: 'Adem, İslam Peygamberinin gelecekte yaratılacağını bildiğinden Allah'a şöyle arzetti: Allahım! Muhammed'in hatırı/hakkı için senden beni bağışlamanı diliyorum.'[6] Yine aralarında Nesai ve Tirmizi gibi bir grup sünni raviden şu hadisi naklediyor: 'Gözleri görrmeyen biri hastalığının iyileşmesi için Allah Resulünden (s.a.a) kendisine dua etmesini istedi. Allah Resulü de (s.a.a), ona şöyle dua etmesini emretti: Allahım! Senden rahmet peygamberinin hatırına dilekte bulunuyor ve sana yöneliyorum getiriyorum. Ey Muhammed! Ben Allah'ın karşısında dileğimin yerine gelmesi için seninle Allah’a yöneliyorum. Allahım! Peygamberini bana şefatçi kıl.'[7]

Beyhaki'den de şöyle nakleder: İkinci halife döneminde iki yıl kuraklık oldu. Bilal bir grup sahabeyle Peygamberin kabrinin yanına gidip şöyle dedi: 'Ey Peygamber! Ümmetin için yağmur iste, zira (susuzluktan) helak olacaklar[8]... '[9]

 

Burada şöyle bir soru çıkıyor karşımıza: Neden vesileye ihtiyaç duyuyoruz? Bunun cevabı şudur: Dünya, insanların hidayeti ve tekamülü için sebep ve sonuçlar ilişkisi üzerine kurulmuştur. İnsanın ihtiyaç duyduğu şeyler maddi, hatta maddi olmayan sebeplerle karşılanmaktadır. Vesileler gerçekte Allah'a yakınlaşmanın sebepleri sayılmaktadır, zira Allah-u Teala'nın hidayet, mağfiret, bağışlama gibi manevi inayetleri de belli bir düzen içinde insanlara nazil olmaktadır. Allah'ın hikmetli iradesi bunların sebeplerle insanlara ulaşmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla nasıl ki maddi alemde, neden Allah dünyayı güneşin vasıtasıyla aydınlatıyor, neden insanların susuzluğunu su vasıtasıyla gideriyor, neden vasıtalar olmadan yaratıklarının bu ve diğer ihtiyaçlarını kendisi gidermiyor gibi sorular yersiz ise mana aleminde de Allah-u Teala mağfiret, yakınlık ve hidayetini neden vesilesiz olarak kullarına ulaştırmıyor diyemeyiz. Kısacası bitki, eğer su, toprak, ışık vb. vesileler olmadan yeşeremezse insane da ilahi inayetin vesileleri olmadan güzel hedeflere ulaşamaz.

 

Şehid Mutahhari diyor ki: Allah'ın fiili bir düzen üzeredir. Yaratılış düzenine itina etmeyen kimse sapmıştır. Bu yüzden Allah-u Teala günahkarları Resulünün (s.a.a) yanına gitmeye yönlendirmiştir. Bu şekilde kendileri mağfiret diledikleri gibi Allah Resulü (s.a.a)'den de kendileri için mağfiret dilemelerini istiyorlar. Kur'an- Kerim buyuruyor: “Nefislerine zulmettikten sonra sana gelerek Allah'tan bağışlanmayı dileselerdi, Resul de onlar için istiğfar dileseydi, elbette Allah'ın tövbeleri kabul edici rahim olduğunu görür, anlarlardı.”[10]'[11]

 

Bu ilahi sünnet gereğince ayet ve rivayetlerde (sünnette) vesile edinmek, bağışlanma ve yakınlaşma vasıtalarına tevessül etmek konusu üzerinde çok durulmuştur.

 

Allah-u Teala buyuruyor: 'Ey İman edenler! Allah'tan çekinin ve Onun için vesile edinin.'[12]

 

Allame Tabatabai, şefaat konusunda şefi'nin (ilahi şefaatin vasıtaları) önemini şöyle açıklıyor: 'Şafi'e tevessül eden kimsenin gücü yalnız başına hedefine ulaşması için yeterli değildir. Bu yüzden kendi gücünü Şefi'ininkiyle birleştiriyor. Ve sonuçta gücü bir kaç katına çıkararak istediğine ulaşmaktadır. Eğer bu işi yapmasaydı ve yanlız kendi gücüyle bunu yapmaya kalksaydı maksadına ulaşamazdı; çünkü kendi gücü yanlız başına eksik, zayıf ve yetersizdir. Şefaat sebebi tamamlamak için bir vesiledir...[13]

 

Son olarak belirtmek gerekir ki:

1-     İnsanın maddi ihtiyaçları maddi sebeplerle karşılanır. Ancak bu, dua ve tevessül gibi manevi sebeplerlerin ihtiyaçlarının karşılanmasında herhangi bir rolü olmayacağı anlamına gelmez. Manevi sebepler bazen sebepleri oluştururlar bazen de sebepleri yok ederler. Yani kimi zaman hacetin yerine gelmesi maddi sebeplerden dolayı olsa da bu sebepleri sağlayan[14] şey yine dua, tevessül vb. şeylerdir. Kimi zamanda dua vb. şeyler maddi sebeplerin etkisini ortadan kaldırmaktadır. Örneğin ateşin özelliği yakmak iken bu özellik gideriliyor ve soğuk bir hale gelerek gül bahçesine dönüşüyor. Kısacası sebeplerin müsebbibi Allah'tır ve O, ilaca verdiği etkiyi manevi sebeplerede verebilir.

2-     Peygamber (s.a.a)'e İmamlar (a.s)'a veya Allah dostlarına tevessülden maksat O yüce zatların Allah katında ki makamlarına tevessül etmektir. Yani o zatın Allah'a olan yakınlık makamından yararlanarak kullarını da bu makamın hatırına kurb makamına ulaştırması istenmektedir.



[1] -Mide/35

[2] - el-Mizan, tercüme, c.5, s.535

3] -Tefsir-i Nümune, c.4, s.364-367

[4] -Tövbe/114

[5] - Vefa-ul Vefa, c.3, s.1371, (Tefsir-i Nümune c.4, s.367'den naklen)

[6] -a.g.e.

7] -a.g.e. c.2, s.1372, (Tefsir-i Nümune)

[8] -et-Tevsil ila Hakikati'l Tevvesül, s.329, (Tefsir-i Nümune, c.4, s.368 ve 369'dan naklen)

[9] -Tefsir-i Nümune, c.4, s.368 ve 369

[10] -Nisa/64

[11] -Murtaza Mutahhari, Mecmuay-ı Asar, c.1, s.264

12] -Maide/35

[13] -el-Mizan (Tercüme), c.1, s.239 ve 240

[14] -Bkz: Tefsir-i Nümune, c.4, s.172-167; el-Mizan, c.1, s.239 -246

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İmamlar (a.s) neden takiyye ederlerdi?
    8518 Kelam İmi 2010/12/04
    Takkiyyenin nedeni yalnızca korku değildir, korku, takiyyenin nedenlerinden sadece biridir, tümü değil. Dikkat etmek gerekir ki, korku, soruda gelen iki çeşidin ötesinde bir şeydir. Zira korku takiyyesi bazen takiyye edenin canı, onuru, malı ve yakınlarına gelebilecek tehlikeden dolayı yapılırken, bazen başkalarına ve müminlere gelecek olan zarar ihtimalinden ...
  • Nevruz bayramı hakkında ne gibi bir şerî delil mevcuttur?
    13135 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/08/21
    Bu bayram, İslam öncesi yaygın olan İranlıların antik bayramlarındandır. Rivayet kitaplarında İmam Sadık’tan (a.s) nevruzun fazileti hakkında bir rivayet nakledilmiş ve son dönemdeki meşhur fakihler bununla amel etmiş ve de nevruzda gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Lakin bazıları da bu rivayet hakkında münakaşa yapmıştır. Bu nedenle, yüzde yüz ...
  • “Eğer melekler birbirleri ile tartışırlarsa Cebrail (a.s) Ali’nin (a.s) yanına nazil olur ve melekler arasında hüküm vermesi için Ali’yi (a.s) göğe çıkarır,” diye belirtilen hadis hakkında görüşünüz nedir?
    13048 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Dinsel öğretiler esasınca biz meleklerin kendilerine verilmiş görevler doğrultusunda hareket ederken hiçbir sapma ve itaatsizlik sergilemediklerine inanırız. Yüce Allah melekleri nitelerken şöyle buyurmaktadır: Onlar asla Allah’ın buyruğuna muhalefet etmezler ve emredildikleri şeyi (kâmil bir şekilde) yerine getirirler; yani melekler ilahi emir ve buyrukları kabul eder ve onlara ...
  • İddet ve delilleri hakkında açıklamada bulunur musunuz?
    9438 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/12/22
    İddet fakihlerin ıstılahında şerî bekleme halidir; kadının boşandıktan ve nikâhın zail olmasından sonra veya vefatın ardından zorunlu olarak bir süre beklemesi ve sonra başka biriyle evlenebilmesi durumudur. İddet türleri şunlardır: 1. Boşanma iddeti. 2. Vefat iddeti. 3. Kayıp iddeti, 4. Yanlışlıkla cinsel ilişki kurma iddeti. Belirtilen ...
  • Herhangi bir müçtehitten taklit etmeyen kimsenin humus konusundaki görevi nedir?
    5085 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    Sorunuza taklit mercilerinin bürolarından verilen cevaplar şunlardır:Hz. Ayetullah el-Uzma Hamanaei: Mallarınızın humsunun durumunu bilmek için Ayetullah Hamanei’inin burosuna veya onun bu konudaki yetkili vekillerinden birine başvurunuz. Hz. Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi: Amellerinizi ve görevlerinizibütün şartlara haiz bir müçtehidin görüşüne göre yapınız.
  • Kur'an'da namazın genel hükmü açıklanmıştır, ancak imametten genel olarak da söz edilmemiştir. Kur'an'dan imametin hak olduğuna dair bir kaynak verebilir misiniz?
    6152 Eski Kelam İlmi 2010/09/22
    Kur'an'da bir çok ayet imamet konusuna değinmiştir. Allame Hilli, El-Feyn adlı eserinde ve Allame Meclisi, Biharu'l-Envar adlı eserinde bu ayetleri genişçe açıklamışlardır. Bu ayetlerden bazı örnekleri şöyledir: Tebliğ ayeti, velayet ayeti, ulu'l-emir ayeti ve sadıkın ayeti. ...
  • Allah’a nasıl iman getireyim ve imanımı nasıl güçlendire bilirim?
    15475 Teorik Ahlak 2011/10/20
    Allah’ı olduğu gibi ve gerçek bir şekilde tanıman için tek bir yol var. Bunun dışında başka bir yol söz konusu değildir. Zira Allah u Teâlâ kuranı kerimde şöyle buyuruyor: “biz, ona şah damarından daha yakınız”. Eğer insan biraz ...
  • Salâvat getirirken Al-i Muhammed’i demezsek niçin savat eksik sayılır?
    15424 Tefsir 2009/07/23
    Al-i Muhammed’e salâvat getirmek bidat olmadığı gibi Kur’an ve hadis ve akıl ve irfanla da uyumludur, çünkü:Bidatin manası dinde olmayan bir şeyi dine dahil etmektir. Biz Al-i Muhammede salâvat getirmenin bidat olmadığını söylüyoruz çünkü bu konu Peygamber ve Ehl-i Beyt’ten gelen hadislerde yer ...
  • Arafat’ta durmanın sır, fazilet ve adabı nedir?
    10639 Pratik Ahlak 2011/08/17
    Arafat’ta durmanın sırrı hakkında birçok rivayet bulunmakta ve hepsi bu mübarek günün azamet ve faziletini göstermektedir. Arafat günü insanın kendisini tanıdığı ve de dua ve yakarış ile Allah’ın kerem ve ihsan sofrasında yer edinebilmek için arı bir niyet ile Allah’ın misafirliğine kabul olduğu gündür. Şeytan bu günde ...
  • Şeytan cennetten kovulduktan sonra, tekrar nasıl cennete girebildi?
    21252 Tefsir 2012/09/09
    Kısaca, şeytanın insanla irtibatında ve vesvese vermesinde fiziksel varlığa ihtiyaç duymadığını biliyoruz. Bu esas gereğince şeytanın cennete girmeden vesvese amelini yerine getirmesi imkânı vardır, ancak her halükarda soru için faraziyeleri söz konusu ettikten sonra soruyu cevaplandıracağız. 1. Hz. Âdem ve Havva’nın içinde oldukları cennet, Allah-u ...

En Çok Okunanlar