Gelişmiş Arama
Ziyaret
10865
Güncellenme Tarihi: 2007/09/18
Soru Özeti
Eğer İslam’ın herhangi bir konusu bizim akli delillerimizle çelişirse ve çaba sarf etmemize rağmen bu çelişki hallolmazsa ne yapmamız gerekir?
Soru
Eğer İslam’ın herhangi bir konusu bizim akli delillerimizle çelişirse ve çaba sarf etmemize rağmen bu çelişki hallolmazsa ne yapmamız gerekir?
Kısa Cevap

Akıl insanların deruni hücceti olup onları kendi kemallerine doğru yönlendirir. Şeriat ise insanları günahların batağından kurtarıp saadete ulaştıran dış hüccettir . Bu esasa göre bu iki kılavuzun çelişmesi mümkün değildir. Hüccet delil ve kılavuz manasındadır. Kılavuz yolu ve hedefi bilene denir. Elbette şu noktada bilinmeli ki bu iki kılavuz bir birlerine ihtiyaç duyarlar. İnsan hedefine ancak bu iki kılavuz arasında tam bir uyum olduğunda ulaşabilir.

Bu durumda akli esaslardan birisi dinle çelişirse; ya o akli delilde mantık kurallarına gerektiği gibi uyulmamıştır veya o konuda bizim dinden yapmış olduğumuz çıkarım yanlıştır.

Ayrıntılı Cevap

İslam ve akılcılık arasında hiçbir çelişki söz konusu değildir. Elbette bazen dini olmayan bir meselenin dinin sınırları içerisine alınması veya akli delilde uyulması gereken mantık kurallarına uyulmaması veya akla özel bir mananın yüklenmesi bizi böyle bir çelişkiyle karşı karşıya getirebilir. Bu konunun etraflıca anlaşılabilmesi için aşağıdaki hususlara dikkat edilmesi gerekir:

İslam Felsefesi Açısından Akıl ve Akılcılık:

İnsanı seçkin kılan en belirgin özelliklerinden birisi düşünme kabiliyetidir. Düşünme/tefekkür, zihinsel kavramlar üzerinde gerçekleşen ve bilinenlerden yola çıkarak bilinmeyenleri anlamaya yönelik içsel bir faaliyettir. Akli düşünme yöntemi, akli öncüllerden oluşan kıyasa dayalıdır. Akli öncüller ise ya apaçık/bedihi önermelerden oluşurlar veya onlara dönerler. Felsefe-i ula/ilk felsefe, matematik ve felsefi ilimlerdeki bir çok önermeler burhani kıyaslara örneklik teşkil ederler. Akli yöntemle tecrübi yöntem arasındaki fark, akli yöntemin apaçık/bedihi öncüllere dayanması tecrübi yöntemin ise tecrübeye dayalı öncüllere[1] dayanmasından kaynaklanmasıdır. İslam felsefesi; varlığı, Allah’ı ve insanı akli yönteme dayalı olarak tanıtır.

 

Peygamberlerin Yöntemi ve Akli Yöntem

Gerçekte peygamberlerin hak ve hakikate davetteki yöntemiyle insanın doğru mantıka dayalı delillerle elde ettiği neticeler arasında herhangi bir fark yoktur. Tek fark şu ki peygamberler görülmeyen/gaybi âleme yönelir ve vahiy çeşmesinden faydalanırlar. Elbette o yüce insanlar gayb âlemiyle irtibatta olmalarına rağmen halkın seviyesine inmiş ve onların anlayacağı dille onları, herkeste var olan fıtrata yönelmeğe ve mantığa dayalı delillerden faydalanmağa davet etmişlerdir. Dolayısıyla peygamberler insanları basiretsiz ve körü körüne bir takipçiliğe davetten uzaktırlar. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Deki bu benim yolumdur. Ben ve takipçilerim insanları basiret üzere Allaha davet ederiz.”[2]

Bu yüzden; amaç, hazırlayıcı ve yöntem açısından bir olan din ve akılcılık arasında hiçbir ihtilaf söz konusu değildir. Gerçek din insanları, tabiat ötesine akli delillere dayanarak yakin etmeğe çağırır. Akıl ve nakil birbirlerinin bir çizginin devamıdırlar. Hikmet ve felsefe Kur’an ve sünnetin buyurduklarına derin bir bakıştan ibarettir. Din ve felsefe bir hakikatin iki yüzü, bir gerçeğin iki ayrı görüntüsüdürler. Akıl insanların deruni/içsel hücceti olup onları kendi kemallerine doğru yönlendirir. Şeriat ise insanları günahların batağından kurtarıp saadete ulaştıran dışsal hüccettir. İmam Kazım (as)’ın buyurduğu gibi: Allah insanlara iki hüccet vermiştir; zahiri hüccet ve diğeri içsel/batıni hüccet. Görünen hüccet peygamberler ve imamlardır, batıni hüccet ise akıllardır.[3]

Bu esasa göre adı geçen iki hüccetin bir biriyle çelişmesi mümkün değildir. Hüccet delil ve kılavuz anlamındadır. Kılavuz yolu ve hedefi bilen kimseye veya şeye denir. İmam Kazım (as)’ın buyruğu gereği Allah’a ulaşmak için iki kılavuz vardır: Zahiri kılavuz ve batıni kılavuz Elbette bu iki yol gösterici bir birinden ayrı ve bir birinden ihtiyaçsız değildirler. İnsanın hedefine ulaşması bu ikisi arasında tam bir uyumun var olmasına bağlıdır.

Görünen kılavuzlar (peygamberler ve imamlar) akıl ve düşünceye yabancı değildir. Çünkü feyiz vasıtası olan (masum) aynı zamanda kamil akla sahiptir ve Yusuf suresinin yüz sekizinci ayetindeki basiret kelimesi bunu çok güzel izah etmektedir. Resulullah (s.a.a)’in tabiriyle: Aklı olmayanın dini de yoktur. [4] Batini kılavuz ise şeriata muhtaçtır. İmam Hüseyin (as)’ın tabiriyle: Aklın kemali hakka uymasındadır.[5] Aynı şekilde Kur’an-ı Kerim’in tabiriyle: Allah haktır[6] ve hak Allah’tandır.[7]

Demek ki Akıl, Hak Teala’ya uymakla kemaline kavuşur ve Hak Teala’ysa peygamberlere tabi olma emrini vermiştir. Kur’an-i Kerim buyuruyor ki: “Allah’a, Resulü’ne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin.[8]

Burada mühim olan şu ki bazen dindeki bazı yüce hakikatler Dekart’ın anlayışındaki hesapcı akılla (Dekart’a göre külli akılın bir anlamı yoktur ve onun bütün dikkati hesapçı ve ileriyi düşünen akıl üzerinedir.) ya pragmatik akımdaki akıl anlayışıyla (pragmatik düşüncede faydası olan tek akıl bilimsel sorunlarımızı çözebilen akıldır.) veya Kant’ın teorik akıl anlayışıyla (Kant’a göre teorik akıl sorunları çözmede acizdir ve aklın yargıları bu alanda değerden yoksundur.) çelişmektedir.

Şu bir gerçek ki fedakarlık, şahadet, infak ve görünmeyene/gayba inanma gibi binlerce temel İslami meseleleri hesapçı ve cüz’i akılla anlamak mümkün değildir.Ancak dini gerçeklerin hiç birisi felsefi akılcılıkla tezat ve çelişki içerisinde değildir.

Netice itibarıyla din ve akıl arasında tam bir uyum vardır. İslam’la akli deliller arasında da hiçbir tezat söz konusu olamaz. Çünkü din ve akıl; hedef, yöntem ve var edici yönünden birdirler. Bundan dolayı ne zaman akli bir meseleyle dini bir hakikat uyuşmazsa ya akli delilin öncüllerinde mantık kurallarına uyulmamıştır veya bizim o konuda dinden yapmış olduğumuz çıkarım yanlıştır.

HATIRLATMALAR

a) Akli burhan ilahi delil sayıldığından akli sermayeyle dini metinleri okumaya başlayan kimse hem nakli metinden hem de akli delilden bir çok kutsal ilmi birikim ona nasip olacaktır. .Akli burhanlar aynı muteber nakli deliller gibi ilahi ilhamlardan kaynağını almış ve beşerin zihninde tecelli etmiştir. Bundan dolayı her kim akli sermayeyle kutsal metinleri okur ve bir takım çıkarımlar yaparsa, bu çıkarımlar aynı bir ayeti başka bir ayetin veya rivayetin yardımıyla anlamak gibidir. Bu yüzden bu çıkarımların hiç birisi nakli metinlere yabancı değildir.

Elbette insan eğer eksik istikra, mantıktaki temsil veya safsata çeşitlerinin birisini kullanarak dini metinleri anlamaya çalışırsa mukaddes metinlerin üzerine beşeriyet tozu konacak ve onu kirletecektir.

b) Eğer biri şöyle derse: Dinin genel ve ayrıntılı bütün meseleleri akli delillerle savunulabilir mi?

Cevabı şöyledir: Akıl dini anlamak ve bilmek için lazımdır ancak yeterli değildir. Dini ayrıntılarını akılla savunmak mümkün değildir. İster tabiatta olsun ister şeriatta ayrıntılar aklın sahasına girmezler. Başka bir deyişle ayrıntılar ister bilimsel ister nesnel ister hakiki ve ister itibari olsun akli delilin sahasının dışındadır. Aklın sahasının dışında olan şeylere de akli izahlar getirmek mümkün değildir. Ancak külli ve genel konularda hem tabiatta hem şeriatta akli izahlar getirmek mümkündür.

Daha açık bir ifadeyle akıl birçok meselede kendini aciz gördüğünden vahye muhtaçtır. Aklın sözü şudur ki ben birçok şeyi anlamadığımı biliyorum ve bu konularda vahye ihtiyacım var.

Peygamberliğin genel deliline dayanarak akıl şöyle der: Ben sonsuz ve yüce bir hedefe sahibim ve bu hedefe ulaşmak için uzun bir yolun olduğunu; hedefe rehbersiz ulaşılamayacağını ve bu yolun ilahi önderinin Peygamber (s.a.a) olduğunu biliyorum.

Genel meselelerde ve ayrıntılarda öndere kulak asılmalı ve sözlerinin gereği yapılmalıdır. Bundan dolayı sabah namazı niçin iki rekat ve öğlen namazı dört rekat veya akşam namazı niçin sesli kılınır ve öğle namazı sessiz diye soru sormaz. Aynı şekilde bu balık niçin helal ve ötekisi haram demez. Akıl birçok ayrıntıyı anlamadığından, ben peygambere muhtacım, der. Akıl ayrıntılara karışma iddiasında değildir ve akla böyle bir misyon yüklenirse bunu yüklenmekten ve hedefe ulaştırmaktan aciz kalacaktır.[9]

Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki kaynaklara müracaat ediniz:

1) Ali ve İlahi Felsefe, Tabatabai, Muhammet Hüseyin

2) Kuranda Tefekkür, Tabatabai, Muhammet Hüseyin

3) Nehcü’l-Belaga’da Teorik ve Pratik Hikmet, Amuli, Abdullah Cevadi

4) Marifet Aynasında Şeriat, Amuli Abdullah Cevadi 199-224

5) İnançlar ve Sorular, Tahrani Mehdi Hadevi 51-58

6) İçtihadın Kelami Kökenleri, Tahrani Mehdi Hadevi 280-283

7) Porsiman Dergisi, 12. sayı Ağustos 2002 Makale: İslam ve Akıl Arasında, Uyum mu Tezat mı? , Rızaniya Hamit Rıza



[1] Misbah yezdi , Amuzeşi felsefe 1/ 101

[2] Yusuf suresi 108

[3] Muntehabı mizanul hikmet , Reyşehri , Muhammet s.358

[4] Aynı, s. 357

[5] Aynı, s. 359

[6] Lokman suresi 30

[7] Ali İmran 60

[8] Nisa, 59

[9] - Cevadi Amuli, Din Şinasi 127-174

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hz. İsa Ve Suyun Üzerinde Yürüme
    13286 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Peygamberleri tanımanın yollarından birisi mucizedir. Mucize ıstılah olarak öğretilecek ve öğrenilecek türden olmayan ve insanların yapmaya güç yetiremeyeceği olağanüstü işlere denir.[1] Hz. İsa (a.s) bazı mucizelere sahipti. Ölüleri diriltmek, doğuştan kör olanlara şifa vermek ve hastaları iyileştirmek bu mucizelerin bazılarıdır. Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır: “…
  • Zina zade hakkında rivayet edilen hadisler hangileridir?
    8914 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/02/14
    Zina sonucu doğan çocuğun (zina zade) İslam nazarında Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve masum İmamlarımızın (a.s.) rivayetlerinde beyan edilmiş, özel hükümleri vardır. O, hadislerden bazılarının adresleri şunlardır:1-   Zina zadenin mirası: “Vesailuş-Şia”, c.26, ...
  • Cenabet guslü alınmazsa namaz ve orucun kazasını yerine getirmek farz olur mu?
    11948 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/07/30
    Bu konuda kendi taklit merciinizin fetvasına göre amel etmelisiniz. Büyük taklit merciilerinin ‘Yıllarca cenabetli olarak namaz kıldım, oruç tuttum. Ama cenabetlinin gusül alması gerektiğini bilmiyordum. Bu durumda görevim nedir?’ sorusuna verdikleri cevaplar şöyledir:Ayetullah Humeyni, Behcet, Tebrizi, Hamanei, Mekarim, Vahid:
  • Ahzap suresinin 37. ayetinin nüzul sebebi nedir?
    28705 تاريخ بزرگان 2011/04/13
    Ahzap suresinin 37. ayeti Peygamber’le (s.a.a) Cahş’ın kızı Zeynep’in evliliği hakkında olup şöyle buyuruyor: ‘An o zamanı ki Allah'ın, kendisine nimet verdiği ve senin de nimetler verdiğin kişiye ‘eşini bırakma ve çekin Allah'tan’ diyordun.’Zeyd bin. Harise azad edilmiş bir köle olup, Peygamber (s.a.a) onu kendisine ...
  • Ehl-i Sünnetin abdest alma şekli dikkate alındığında abdest ayetindeki 'ila' kelimesi ne manaya gelmektedir?
    9549 Sire 2009/04/08
    Abdestayetinde ki 'ila' kelimesi için demek gerekir ki, ayet yıkamanın şekliyle ilgili değildir, yalnızca yıkamanın haddi ve miktarı beyan edilmektedir ve 'ila' ğayet (son sınır) manasını taşımaktadır. Ama bu ğayet (son sınır) magsul'ün (yıkanılan yerin) ğayet'ini belirtmektedir, guslün (yıkamanın) değil. Birine 'ellerini yıka' dendiğinde ...
  • Meni sıvısı kemiğin imik sıvısının üretimi ve bedenin diğer işleri için faydalıdır. Böyleyken evlenirsem bu sıvı heder olmaz mı ve bunu korumam gerekmez mi?
    27622 Pratik Ahlak 2010/09/22
    Yanıtın açıklığa kavuşması için ilkönce mastürbasyon günahının bazı manevî ve cismanî zararlarını hatırlatıyoruz:1- Manevî Zararlar1-1- Mastürbasyon günahı insanın Allah’tan uzaklaşmasına neden olur; öyle ki diriliş gününde Yüce Allah bu günahı işleyenlere ne bakacak ve ne de ...
  • Mevcudat nasıl Allahu Teâlâ nın ayet ve nişaneleridir?
    7057 Teorik İrfan 2011/08/20
    Mevcudat hem zati olarak hem de sıfat yönüyle Allahu Teâlâ'nın vücudunun nişaneleridir.  Bu konunun açıklaması şu şekildedir: Mevcudat zat ve mahiyet açısından mümkünü'l-vücutturlar. Vücut bulabilmeleri için vacipu'l- vücut olan Allaha muhtaçtırlar. İşte bu yüzden onların vücutları ve varoluşları vacipu'l-vücut olan Allahın varlığına delildir. Dahası Hikmet-i Mütealiye göre mümkünü'l- vücut ...
  • Acaba Nebiyi ekrem (s.a.a) ezanda kendi nübüvvetine ve hazreti Ali’nin (a.s.) velayetine şehadet veriyor muydu? Neden zamanımızın imametine şehadet vermiyoruz?
    8512 Fıkıh Tarihi 2015/05/20
    Rivayetler esasınca şu müsellemdir ki İslam Peygamberi (s.a.a.) ezanda kendi nübüvvetine şehadet veriyordu. Zira nebiyi ekrem (s.a.a.) diğer insanlar gibi şer’i hükümlere ve tekliflere amel etmeye mükellef olmadığını ispatlayan has bir delil var olmadığı sürece mükellefti. Ezan bağlamında müstesna kılındığına dair hiçbir delilimiz yok iken mükellef olduğuna ...
  • Allahın sıfatları hakkında bilgi sahibi olduğumuz halde neden günah işliyoruz?
    9927 Pratik Ahlak 2010/11/09
    Allah amellerinizden haberdar ve Onun kadir ve hekim olduğunu bilmek insanı itaat yapmaya sürüklemez. Şeytan Allahın sıfatlarını biliyordu, ama Onun emrine sırt çevirdi.İlahi sıfatlar hakkındaki ilim, itikat ve iman ile birlikte olunca, insanı amele sevk eder. Ama heva ve ...
  • Neden İmam Ali (a.s) Nehcü’l-Belağa’da kendi imametinden söz etmemiş ve sadece hilafetini gasp ettiklerinden şikâyet etmiştir?
    9862 تاريخ بزرگان 2012/05/16
    İmam Ali’nin kendini savunması, kabiliyetlerini, liyakatini ve üstünlüklerini dile getirmesi gerçekte imamet makamını savunmak ve tanıtmaktır; zira eğer halk bundan haberdar olmazsa çok ağır bir hüsrana uğrayacaktır (nitekim bu vakıa maalesef İslam tarihinde gerçekleşti). Bu esas uyarınca İmam Ali (a.s) şartların gerektirdiği durumlarda kendi rehberlik ve imamet ...

En Çok Okunanlar