Gelişmiş Arama
Ziyaret
8135
Güncellenme Tarihi: 2011/11/12
Soru Özeti
Bilimin bu kadar gelişmesine karşın bilim insanları neden hala Allah’ı tam olarak tanıyamıyorlar?
Soru
Bilimin bu kadar gelişmesine karşın bilim insanları neden hala Allah’ı tam olarak tanıyamıyorlar?
Kısa Cevap

İnsan Allah’ı kalp veya fıtrat yolu, duyu ve bilimsel yol, akıl ve istidlal yolu ile tanıyabilir. Duyusal yollar ve bilimsel araştırmalarla Allah’ın kendisi ve Onun alemdeki düzenin kurucusu olduğu gibi bazı sıfatları ispat edilebilir, ama bilimsel araştırmalar Allah’ın bütün sıfatlarını ispat edemezler. Bilimsel gelişmelerden pozitif bilimler kastediliyorsa eldeki araçların yetersizliği nedeniyle bilim insanları metafizik aleme ulaşamazlar. Bu yüzden bilim insanları, varlık aleminin sırlarının hakikatını anlamakta aciz olduklarını her zaman itiraf etmişlerdir.

İstidlal ve şuhud (sezgi) gibi duyusal olmayan yollarla insan Allah hakkında daha fazla bilgilere sahip olabilse bile yinede Allah’ı tam olarak tanımak imkansızdır. Zira insan sınırlıdır ve sınırlı bir varlık sınırsız bir varlık olan Allah’ı tam olarak tanıması mümkün değildir.  

Ayrıntılı Cevap

Allah’ı Tanımanın Yolları:

Allah’ı tanımanın yolları üç kategoriye ayrılır:

a) Duyu ve bilimsel araştırmalar veya tabiat yoluyla. Bu yolda kendi içinde üçe ayrılır: 1-Kainatın yapısındaki teşkilat ve düzen; 2-Varlıkları kendi güzergahına götüren görünmez hidayet yolu; 3-Alemin hadis olması (ortaya çıkışı).

b) Akıl veya istidlal (felsefe) yolu. Bu yoldan gidebilmek için önce hazırlık aşamasından geçmek gerekir. Bu yol Allah’ı tanımada ve rububi marifete ulaşmada en sağlam yol sayılabilir.

c) Kalp veya Fıtrat yolu; buna göre her insan yaratılışının ve ruh yapısının gereği olarak, ilim öğrenmeden de Allah’ı tanır. Fıtrat yolundan maksat akli yöntem değildir. Bundan maksat kalp ve şuhuttur.[1] Ancak bu son iki yolla da Allah’ı tam olarak tanımak olmaz. Zira akıl ve insan kendi kapasitesi ölçüsünde Allah’ı tanıyabilir. Sınırlı insanın akıl yoluyla sınırsız olan Allah’ı tanıyabilmesi imkansızdır. Şuhud yoluda böyledir.

Bu üç yoldan her biri bir yönden birbirlerine tercihleri vardır:

Kalp ve fıtrat yolu kişisel olarak en kamil yoldur; yani her insan için en iyi, en güzel ve en etkili yol Allah’ı kalp yoluyla tanımasıdır. Ama bu yol, eğitim ve öğretimle başkalarına aktarılamaz.

Yaratılışı duyu organlarıyla ve bilimsel yolla araştırmak sade, açık ve genellik olarak en iyi yollardan olsa da metafizik hakkında söyleyecek sözü yoktur.

Allah’ı tanımanın en güzel yolu realist, tutarlı, mantıklı ve başkalarına aktarılabilecek tek yol olan akıl yoludur.[2]

Demek ki insan çeşitli yollarla Allah’ı tanıyabilir. Bunu kimi zaman akıl yoluyla yaparken kimi zaman kalp yoluyla yapar. Bazen bir filozof gibi ilim öğrenerek ve duyu organlarının ve akılın yardımıyla iddiasına delil getirip anlarken, bazende bir arif gibi huzur-i ilimle maşukunu nezare eder ki buna şuhud denir.[3]

 

Bilimsel gelişmeler hakkında demek gerekir ki, birincisi, labaratuvar çalışmalarıyla ve yalnızca bilimsel keşiflerle Allah’ın varlığı ispat ya da reddedilemez; çünkü bilimsel deneyler çok yetersiz olup metafizik aleme ulaşmaz. Öyleyse duyusal tanıma yalnız başına çözüm değildir, önce istidlalin hazırlık aşaması öğrenilmelidir. İkincisi, İslami metinlerde kainatta araştırma yapma hakkında ayetler gelmesine ve bu yöntem istidlali olmasından dolayı akli sayılmasına rağmen, kainatta ve ilahi hikmette araştırma yapmak sadece güçlü ve kudretli bir elin onu idare ettiği sonucuna götürür. Ama onun sıfatları nelerdir, kendi zatına mı dayalıdır vb. gibi sorulara bu yol cevap veremez.[4]

Belirtmek gerekir ki duyular, öğrenmenin engellerinden biri sayılmaktadır. Zira duyularla iç içe olmak insanın bilgilerini daha çok duyu yoluyla kazanmasına, hatta sadece bu yolla sınırlamasına neden olmaktadır. Doğayla ve duyu organlarla iç içe olmak, onlarla kolay bağlantı kurabilmek duyusal olmayan şeylerde bile duyulardan faydalanmaya, duyusal işlerin peşinden gitmeye sebep olmaktadır. Bu yüzden hikmet ehli diyor ki: ‘İnsanın vehimi onun doğru bir şekilde düşünmesine engel olmaktadır.’[5]

Bu durum birçok insanın, peygamberlerin daveti olan duyuların dışında kalan gayba iman etme karşısında direnmelerine neden olmuştur.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Duyusal algılar tümüyle hatalı değildir. Bunlar eğer gerektiği şekilde kullanılırlarsa birçok doğrunun öğrenilmesine yardımcı olurlar. Öyleyse duyulardan kastedilen şey, aşırı derecede duyusal algılara yönelmektir.[6]

İnsanlar ve büyük bilginler, ne derecede olursa olsun bilgi seviyelerine baksalar ve bildiklerini bilmedikleriyle karşılaştırsalar sonsuz ve derin bir deryanın kenarında oturduklarını ve ondan ne kadar çok içselerde, içtiklerinin bir damladan fazla olmadığını göreceklerdir.

Bilim insanları kainatın sırlarını anlama konusunda aciz kaldıklarını defalarca itiraf etmişlerdir. Hatta gözleriyle gördükleri, dilleriyle tattıkları ve burunlarıyla kokladıkları ‘madde’nin hakikatını bile henüz tam olarak anlayabilmiş değillerdir.

İnsan kendisine en yakın olan şeyleri tanımakta aciz ise sınırsız olan, cisim olmayan, ezeli ve ebedi olan Allah’ın hakikatını nasıl anlayabilir?

Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Hamd, Allah'a ki övenler onu lâyıkıyla övemezler; nimetlerini sayıp dökenler, onları söyleyip bitiremezler; çalışıp çabalayanlar, hakkını edâ edemezler. Öyle bir ma'buddur ki derin düşünceler onu idrâk edemez; akıl-fikir denizine dalanlar, zâtının künhüne eremez.’[7]
Alman Leibniz diyor ki: ‘Akıllarınız, Allah’ı algılamakta noksan ise, sizin aklınızın bu noksanlığı Allah’ın olmadığına delil olmaz. Zira birçok gerçeği gerekli olduğu şekilde algılayamamışsınız demektir. Halbu ki, gerçekte vardırlar ve akli deliller onların varlığını gösterirler.’[8]

Pascal da diyor ki: ‘Akıl, temel olan şeylerde fıtri düşüncelerin yardımıyla hakkı derkedebilir ve Allah’ın varlığını kavrayabilir. Ama bunun ötesi olan varlığın, yaratılmışın ve yaratanın sırrı bizlere gizlidir.’[9]

Son olarak şu noktayı yeniden hatırlatalım ki, Allah’ın zatını tanımak imkansızdır. İnsanın akıl ve düşüncesi, Allah’ın gaybi zatını asla kavrayamaz. Şaşkınlık, başıboşluk veya sapmadan başka bir sonuç getirmez.[10]

Beşer bilinen şeyleri algılayabilir, ama zatı, bütün herşeyin üstünde olanı algılayamaz. Her şey o zat’tan sonra gelir ve onun mahluklarıdır. Duyusal ve akli işaretlerle Onu algılayalamazlar.[11]

Öyleyse, Allah Teala’yı tanımaktan maksat Onun mukaddes zatını tanımaksa, bilim ilerlemiş olsa bile, bu imkansızdır. Bundan dolayı Allah’ın zatında düşünmekten sakındırılmıştır. Nitekim İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Allah’ın benzeri olduğunu söyleyen Onu tanımamıştır; Onun zatının künhünü kavramak isteyen Onun tevhidine nail olmamıştır; zihninde Onun zatını tasvir eden Onun hakikatına ulaşmamıştır; zatına sınır getiren Onu tastik etmemiştir; Ona işaret eden (yön tayin eden) ona yönelmemiştir...’[12]



[1] -Kaşifi, Muhammed Rıza, Hüdaşinasi, s.11-12, Nehad-ı Nemayendegi-i Makam-ı Muazzam-ı Rehberi Der Danişgahha, Defter-i Neşr-i Maarif, 6. Baskı, HŞ.1386.

[2] -a.g.e, s.12

[3] -Dizin:98 (Site:889), Kısa Cevap

[4] -Dizin:98 (Site:889), Ayrıntılı Cevap

[5] -Şirvani, Ali, Ahlak-i İslami ve Mebani-i Nazari-i An, s.132 (az bir değişiklikle), İntişarat-ı Daru’l Fikr, Çaphane-i Kuds, Kum, 4. Baskı, HŞ. 1384.

[6] -a.g.e.

[7] -Feyzu’l İslam, Seyyid Ali Naki, Tercüme ve Şerh-i Nehcü’l Belağa, s.22-23, İntişarat-ı Fakih, Çaphane-i Emir, 2. Baskı, HŞ:1376.

[8] -Safi Gulpaygani, Lütfullah, Be Sui Aferidegar, s.71, Defter-i İntişarat-ı İslami, 3. Baskı, HŞ:1377.

[9] -a.g.e. s.72-73.

[10] -Kaşifi, Muhammed Rıza, a.g.e, s.52, Nehad-ı Nemayendegi-i Makam-ı Muazzam-ı Rehberi Der Danişgahha, Defter-i Neşr-i Maarif, 6. Baskı, HŞ.1386.

[11] -a.g.e. s.53.

[12] -Şeyh Saduk, et-Tevhid, Babu’t Tevhid ve Nefyi’t Teşbih, s.34.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hangi ayet tevhidin kısımlarını içermektedir? Tevhidin kısımları nelerdir?
    16882 Eski Kelam İlmi 2011/08/14
     Tevhit konusu, Kuranî ve dinî kavramlar içinde en derin ve geniş konulardandır. Çünkü tevhidin çeşitleri ve mertebeleri vardır. Bu yüzden Kuran’da tevhit konusu birçok sure ve ayette genişçe ve derin olarak işlenmiştir. Kuran’ın bu üslup ve tarzı temel kavramlardadır. Bugün bu üslup, Kuran’ın konusal ...
  • Genetik düzeltmenin hükmü ve bu yöntemle dünyaya gelen çocuğun hükmü nedir?
    7251 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/07/11
    Genetik düzeltmeler yapmanın birçok çeşidi söz konusudur bu yüzden tabii olarak hükümleri de farklıdır.Ancak genel olarak söylemek gerekir ki genetik düzeltme karı kocanın (eşlerin) sperm ve yumurtalığı üzerinde yapılır ve maksat dünyaya gelecek çocuğun genler ve kalıtımla geçen hastalıklara karşı bağışıklık kazanması olursa ...
  • Niçin bizim mektepte imamlık makamı babadan oğla irsi olarak geçmektedir?
    8827 Eski Kelam İlmi 2010/10/05
    İmamet makamı masum olmak ve bol ilim gibi vasıflara sahip olan kişiye verilir. Bu vasıflara kimin sahip olduğunu yalnız Allah Teala bilir. Bu yüzden imamlar dünyaya gelmeden önce onların isimleri ve özellikleri Allah tarafından Peygambere bildirilmiştir. Ama imamlık veya peygamberlik makamının gereken liyakati taşıdığı için önceki peygamberin soyunda yer ...
  • Acaba İmam Hüseyin(a.s) bir hadisinde, Arap ve Acem arasında fark koymuş ve Acemleri kınamış mıdır?
    9935 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2010/09/04
    Dile getirdiğiniz rivayet Ebu Ebdillah (a.s)'dandır. Yani İmam Sadık (a.s)'tan, İmam Hüseyin (a.s)'den değildir. Şöyle buyurmuşlardır: “Biz Kureyşteniz ve bizim Şialarımız da Araptırlar, acem değil”. Bu rivayetin zahir anlamı dikkate alındığında Arap, acem ve Kureyş'ten maksat bilinen meşhur ırklardır. Ama bu rivayet senet açısından zayıftır. ...
  • Müslüman kadınlar camiasından ilmi havzalarda içtihat derecesine ulaşanlar var mı?
    10122 تاريخ بزرگان 2010/06/08
    İslam’ın ilime önem vermesi ve ilimi kadın erkek herkese farz kılması sonucu bazı kadınlar ilim öğrenimine iştigal edip sonunda içtihat derecesine ulaşmışlardır.Örneğin, H. K. 1403 yılında vefat etmiş olan Bayan Müçtehit Emin ve şimdi kadınların ilmi havzalarının değerli üstatlarından ...
  • Ailenin duyarsılığından dolayı tutumadığım oruçları kaza etmek zorunda mıyım?
    5608 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/14
    Hz. Ayetullahi’l-uzma Sistaninin (allah yüce gölgesini dahada uaztsın) defteri:Eğer itminanla orucun vacip olmadığına inanarak oruç tutmamışsa (kefaret yoktur ve) kaza yeterlidir.Hz. Ayetullahi’l-uzma Mekarım-i Şirazinin (allah yüce gölgesini dahada uaztsın) defteri:Namaz ve oruçları tedrici bir şekilde kaza ediniz. Kefaretin ile ilgili (niteliği hakkında) tevzihu’l-mesailimizdeki 1301-1402 numaralı meselelerdeki ...
  • Ağzı temizleyen maddelerin içinde genellikle az miktarda alkol bulunur. Bunun hükmü nedir?
    6519 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/12
    Sarhoş edici[1] sıvılardan olup olmadığı belli olmayan alkoller temiz hükmündedirler. Onların karıştırıldığı sıvıların alınıp satılması ve kullanılmasının herhangi bir sakıncası yoktur.[2]
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    27338 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • el-Muttali ve el-Mulakkan sıfatlar kemaliye mi yoksa veya cemaliye sıfatlardan mıdırlar?
    7183 Eski Kelam İlmi 2012/05/15
    İster Allah’ın lütfunu, ister kahrını vs. yansıtsın bir sıfatın Allah’ta olduğunu ispat eden bütün sübuti sıfatlar kelam ilminde cemal sıfatları diye bilinmekte ve varlık açısından aralarında herhangi bir fark yoktur. Soruda gelen el-Muttali (Telkin edici) ve el-Mulakkan (Bilen)’da bunlardandır. ...
  • Şia imamlarının Son Peygamber Hz. Muhammed dışında diğer peygamberlerden daha faziletli ve üstün oluşunun sebebi nedir?
    17757 Eski Kelam İlmi 2010/10/05
    Bizim dini öğretilerimizde geldiğine göre Hz. Muhammed dışında hiçbir peygamber, peygamberlik vasfı dışında imamlardan üstün değildir.Yine bazı hadislere göre ism-i azam 73 harften ibarettir ki önceki peygamberler bu harflerin hepsine vakıf değildiler. Örneğin Hz. İbrahim'e yalnız sekiz harf verilmiştir ancak İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a)'e 72 harf verilmiştir ...

En Çok Okunanlar