Please Wait
7793
İdam cezasının ve hadler türünden olan diğer cezaların kaynağı kuranı kerim ve rivayetlerdir. Onları kâmil bir şekilde ilga etmek imkânsızdır. Kısas ile ilişkin had eğer diye sahibi olan kişi tarafından bağışlanırsa veya diğer cezai konularda eğer İslam hükümeti tarafından bazı maslahatlar fark edilirse daha yumuşak cezalara yönlenilmesi mümkündür. Ama kesinlikle bilinmelidir ki bu yönelim neticesinde yapılan bu değişikliklerden kur’ansal ve rivayetsel menş’eli olan bu cezaların insani değil, dolayısıyla ilga edilmesi gerekir algısı kesinlikle şekillenememelidir.
Sorulan soru birkaç yönden ele alınması mümkündür:
1- Acaba mukaddes İslam şeriatı tarafından koyulan idam cezası ve diğer hadler şiddeti içeriyor mu, insanın kerametine aykırı mıdır, insanın doğal haklarıyla çelişiyor mu?
2- Acaba böyleli cezaların uygulanılması İslam şeriatı tarafından zorunlu kılınmış mı?
3- Acaba İslami ülkelerde böyleli cezalara şahit olmayacağız bir noktaya bir konuma gelmesi mümkün mü?
Şimdi zikredilen konuları açıklamaya çalışacağız:
İlkin şunu bilmemiz gerekir ki, İslam dini diğer ilahi dinler gibi insan canına çok değer vermektedir. İslam dininin insan canına vermiş olduğu bu değer o denlidir ki İslam anlayışında bir insanın yersizce ve herhangi bir gerekçe olmaksızın öldürülmesi bütün insanların öldürülmesiyle eşit derecede tutulmaktadır." “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır".[1]Bu eylemi büyük günahlardan saymış ve bu cinayeti işleyen kişi cehennemin daimi azabına nail olacağını söylemektedir. "Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır".[2]
İslam dininin insana vermiş değer o denlidir ki intihar etmeyi ve kürtaj yapmayı bile kabul etmiyor." Kendinizi öldürmeyiniz. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir"."Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir"."Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır".[3] Bununla birlikte eğer bu ilahi din bazı yerlerde bazı insanlar için idam şeklinde bazı cezalar koymuşsa bilinmelidir ki burada göz ardı edilmeyecek kadar önemli bazı gereklilikler ve maslahatlar var olmaktadır.
İslami metinlere bir göz attığımızda şunu görmekteyiz ki idam şeklindeki cezalar çok önemli ve temel konumunda olan üç yerde icra edilmesi mümkündür. Her birisi hakkında kısa bir açıklama yapacağız.
a) Öldürülen bir kimsenin kısası: Yani eğer birisi başka birisini bilerek ve kasti olarak öldürürse öldürülen kimsenin velileri İslam hâkiminden katil için kısas ve idam cezasını isteyebilirler.[4] Katil olan bir kimse için bu cezanın uygulanması tamamen doğal ve insanidir. Zira başka bir kimseye insani değer vermeyen ve ona yaşam hakkını tanımayan bir kimse nasıl başkalardan kendisi için ayrıcalık anlamında olan bunu isteyebilir? Kesinlikle bilinmelidir ki katil için ön görülen şu idam cezasında kanların dökülmemesi ve öldürme gibi eylemlerin önünün alınması için garanti mekanizma yaratılmaktadır. Kuranın güzel beyanıyla kısasta hayat vardır. "Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz. (bu kanunun icra edilmesiyle kitaldan el çekersiniz".[5] İmam Seccad (a.s.) bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmaktadır: Farklı insanların yaşamı kısas kanunun icra edilmesiyle temin ediliyor. Kısası uygulamakla;
1- Öldürülmesi istenen kişinin hayatı korunuyor: Zira öldürülmeye maruz kalmış olan kimse katilin kendisi, bu eylemi yaparsam kendimde kısas yapılacam ve kendim de öldürülecem korkusundan bu eyleminden cayacaktır. Dolayısıyla ölüme maruz kalmış kimse korunmuş olur.
2- Katilin hayatı da korunuyor: Öldürme eylemini gerçekleştirecek şeklinde karar almış bir kimse kısas edilecek düşünceden dolayı bu kararından cayarak kendi hayatını kurtarmış olur.
3- Toplumun toplumsal ve sosyal hayatı korunuyor.[6]
Bu nedenle kısas hükmü edilgen ve esnek değildir. Sadece öldürülen kimsenin velileri diye ile razı olup katili af ederlerse veya hatta diye almaksızın katili af ederlerse bu cezadan kurtulabilir. Bu durumda toplumun düzenini kurumak için İslam hükümeti daha hafif cezaları uygulayabilir.[7]
İslami öğretiler bir taraftan kısas hakkını öldürülmüş olan kimsenin velilerine vermiş diğer taraftan bağışlamakta bulunmalarını tavsiye ediyor." Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir".[8]
b) Yeryüzünde fesat ve savaş çıkarma suçu:
Hakkında idam cezası ön gürülmüş olan bir diğer kesim ise savaş çıkarıp salahlı eylem yaparak toplumun güvencesini ve emniyetini tehlikeye sokan kimselerdir. Toplumun huzurunu kaçıran böyleli kimseler için de Allah u Teala ağır cezalar ön görmüştür. İdam etmek, sürgün yapmak ve…bunlardandır. "Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır".[9] Ayette zikredilen cezalardan hangisi uygulanması gerekir noktasında İslam hükümetine bırakılmış. İslam hükümetinin kendisi içinde bulunduğu şartları dikkate alarak uygun olanı seçer ve uygular.[10] Görüyorsunuz ki hakkında bu tür ağır cezalar göze alınmış olan kimseler başkaların ihtiramını dikkate almayan, asayişine ve emniyetine değer vermeyen kimselerdir. Bunlar toplumu hercu merce götürenlerdir. Kuranın tabiriyle bunlar fesat çıkaran yeryüzünde bozgunculuk çıkaran kimselerdir. Buna rağmen İslam hükümeti bunlar için, idam cezasını göz ardı ederek daha yumuşak bir cezayı uygulayabilir.
c) Kamunun iffetine aykırı yapılan bazı suçlar:
İslami öğretileri gereğince kamunun iffetine aykırı türünden işlenen suçlar mümkün derecede suçlu kişinin yaptığı suçun meşhut duruma gelmesini engelleye çalışır ve böylece suçluyu tövbeye sürükler ve tövbe ederek Rabbine dönüp kendi kendini ıslah etmesini istiyor ve bu tarafa doğru yönlendirmeye çalıyor İslam dini." Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar... Kim de tövbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah’a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner ".[11] Yine İslami adalet bu bağlamda da mümkün derecede bir yanlışlık yapıldığı ihtimalini vererek bu hükmün icra edilmesine engel olmaya çalışmaktadır.[12] Ama eğer kişi evli ve kendi ihtiyacını ailesinin çerçevesini açmadan ve aile çerçevesini açacak bir ilişki türüne gerek kalmadan helal çerçevede giderebiliyor olmasına rağmen kamunun iffetini ayaklar altına atıp çiğniyor hem de gözler önünde bu suçu işliyor ise bu kişiye karşı merhametli olmak asla doğru olamaz ve kesinlikle böyleli kişilere Allahın hükmü neyse olduğu şekilde uygulanmalıdır. İslam dini böyleli suçların ispatı için ön görmüş olduğu şartlar dikkate alındığında bu ağır cezanın uygulanması çok az kişiler için tahakkuk buluyor.
Yukarıda zikredilen konular dikkate alındığında sorunun ikinci şıkkının; idam ve diğer bazı hadlerin icra edilmesi zorunlu mudur? Kısmının da bir anlamda cevabı açıklanmış oldu. Şöyle ki; İlkin bu tür ağır cezalara maruz kalan suçluların sayısı çok azdır. Bunun yanı sıra bu cezaların ispatı da oldukça zordur. İkinci olarak ispatlandığı kabul edilse bile birçok yerde başka cezalara tebdil edilmesi mümkündür. Ama gerekli bütün şartların hâsıl olduğu durumlarda kesinlikle Allahın hükmü icra edilmesi gerekir.
Ama sorunun şu kısmına gelince; böyleli cezalar bizim ülkemizde lağıv edilmesi mümkün müdür? Bu bağlamda şunu demek lazım: ilkin lağıv ile t’alik arasında farkın var olduğunu bilmek lazım, dolayısıyla önce bu farkı açıklayıp ona dikkatinizi çekerim. Daha sonra konunun aslını açıklamaya çalışacağız:
Fıkıh ve hukuk literatüründe ilga, bir kanunu aradan götürmek ve tamamen yok etmek anlamındadır. Bir kanun ilga edildikten sonra o kanunun hiçbir değeri kalmaz. Ama talik’te kanun askıya alınıyor ama itibarı korunmakta ve itibarı aradan gitmiyor, Ancak bazı nedenler ve maslahatlardan dolayı geçici bir süre için askıya alınır anlamındadır.
İslami hükümler ebedi ve kesinlikle değişmeyecektir anlayışı gereğince böyleli cezaların ilga edilmesinden söz etmek Müslüman olan bir kimsenin düşüncesiyle uygun değildir. Zira bu cezalar Allah tarafından koyulmuştur. Biz zahiren şiddeti içeren bu kanunları kaldıracağız, onların yerine daha farklı caydırıcı cezaları koyacağız ve gereken toplumsal faydayı koyacağımız kanunlardan da götürürüz denilemez. Zira bu şu ibadeti kaldırıp onun yerine başka bir ibadeti yerleştiririz anlamındadır!
Aklınıza şöyle bir şey gelebilir: Günümüzün insanı gerçekleştirmiş olduğu ilerlemelerle yeni projeler geliştirir ve yeni yöntemler üreterek bizi 1400 sene önce koyulmuş olan kanunlardan müstağni ettirebilirler.
Ama bunun cevabı şudur: Zaman ve mekanın içtihatta etkili olduğu inkar edilemez. Yeni gelişmeler yeni kanunları talep edeceği de kesinindir. Ama dikkat edilmelidir ki bu değişmeler değişken meselelerde ya değişken hukuklarda söz konusudur. Cihan şümul ve sabit olan hükümlerde bu söz konusu olamaz.[13]
Örnek babından aşağıdaki hükme dikkat ediniz: Eğer bir zamanlarda kuranı kerime uyarak askeri hazırlıkların yapılması için düşmana karşı çok hızlı olan atları toplamak ve beslemekle yükümlü idik ise, günümüzde askeri hazırlık yapmak için akıllı olan hiç kimse bunu savunmuyor. Bilakis kuranın bu emrini yerine getirmek için füze ve tankları üretmekle yükümlü ve onlarla hazırlık yapmanın zorunlu olduğunu her akıl sahibi anlayabiliyor. Ama Allah aşkına bir düşününüz! İdam ve benzer şeklinde olan cezalar yukarıda zikredilen mesele türünden bir mesele midir, ayni yapıya ve aynı işleme sahip olduğunu söyleyebilir miyiz? Yoksa bu mesele daha farklı bir mesele midir? Bu mesele fıkıhta incelenmesi gereken bir meseledir. Fıkıh onu açıklaması gerekir. Eğer fıkıh bunu cihan şümul olan hüküm ve unsurlardan kabul ederse artık onun değişmesi imkansız ve konumlara bağlı değildir. Ama biz şu inançtayız ki hatta eğer hadleri yapılacak ve üretilecek şeylerden sayılsa bile günümüzde işlevselliğini yitirmiş olduğunu kabul etmiyoruz. İddiamızın delili düşünürlerin bu konunun yeniden gözden geçirilmesi gerekir ve bu kanunun değiştirilmesi noktasında düşünce birliğine varmış olmamalarıdır. Hukukçuların birçoğu cinayetlerin önünü alınması için ağır cezaların uygulanmasını savunmaktadırlar. Zindana koymak ve bazı sosyal haklardan onları mahrum bırakma gibi yumuşak cezaların caydırıcı olmadığını savunmaktadırlar. Bu nedenle idam cezasının Müslüman olamayan Amerika gibi bazı ülkelerde idam cezası ilga edilmemiştir. Avrupa ülkelerinden bir kısmı bu tür cezaların kaldırılması her durumda kaldırılmasını vurgulamaktadırlar. Evet: iki halette bu cezaların kendi ülkelerimizde uygulanmayacağını müşahede edebiliriz:
a) Camianın kültür seviyesi ilerleyip öyle gelmesi gerekir ki artık hiç kimse bu tür cinayetleri işleyecek hevesine girmeyecektir. Böyleli bir durum gerçekleştiği vakit artık bu ağır cezalar kendiliğinden kalkar ve toplumda uygulanmayacaktır. Bizim de nihayi arzumuz budur. Dini rehberlerimiz de ilk baştan beri bunu arzulamışlardır.
b) Bu cezalardan bazılarının uygulanmayacağı bir durum daha var olmakta, oda şu: bu cezaların icra edilmesi, tahammül edilmeyecek içsel veya dışsal ciddi sorunlara neden olacağı zamandır. Böyleli bir durum söz konusu olduğunda camianın rehberleri durumun tüm yönlerini ve İslam'ın daha önemli maslahatlarını göz önünde bulundurarak İslamdaki ikincil ve hükümetsel hükümleri" (ahakami sanevi ve hükümeti) kuralından yararlanarak bu cezaları askıya alabilirler. Ama bu cezaları kesinlikle hiçbir zaman ilga edemezler. Tabiidir ki söz konusu cezaların icra edilmesine mani olan engeller ortadan kalktıktan sonra eskisi gibi bütün gücüyle yerinde sabit kalacaktır ve uygulanmaları lazımdır. Masum İmamın gaybeti döneminde İslam’daki hadler icra edilmiyor anlayışını savunan bazı fakihlerin düşüncesi de bu anlamda ve buna yöneliktir. Yani onların bu anlayışları bu dönemde İslami hadler ilga edilsin anlamında değil, belki bu dönemde ilahi hadler askıya alınması gerekir anlamındadır.
İşkence ile ilişkin şunu demeliyiz ki İran İslam Cumhuriyetinin Anayasası gereğince işkence yoluyla insanlardan itiraf almak veya onlardan bilgi almak zaten yasaktır[14]
Bu bağlamda dikkat edilmesi gereken diğer husus şu: Bazı Ülkeler veya İnsan haklarını savunan bazı kurumlar tarafından yapılan ihtirazlar nedeniyle ilahi hükümleri tatil etmemize gerek yok. Zira onların ihtiraz ettikleri birçok konular bazı ilke ve ölçüler doğrultusunda yapılmaktadır ki bizim kabul gördüğümüz dini İlkerler ve ölçülerden farklıdır. Bu nedenle onların yaptıkları itirazlar bizlerce kabul edilemez. Bunun yanı sıra bunların ihtirazlarına maruz kalan ülke sadece bizim ülkemiz değildir. Belki bu ihtiraza maruz kalan birçok ülke söz konusudur. Dolayısıyla bize ihtiraz yapılıyor diye paniğe girip tehlike his ederek dinimizin emirlerinden el çekmenin hiçbir mantıksal yönü yoktur. Müşahede ettiğimiz gibi terörle mücadele ediyoruz bahanesiyle her gün onlarca insanın canına kıyılıyor, yerle bir ediliyor, yüzlerce insan farklı ve değişik zindanlara sokuluyor. Orada değişik işkencelere maruz kalmaktadırlar. İslami Ülkelerde değişik nedenlerden dolayı ilahi hükümlerin kendilerine icra edilmesi gereken kişilerin sayısı bunların değişik bahanelerle öldürdükleri veya zindanlara sokarak farklı işkencelere tabi tutukları kişilerin sayısıyla mukayese edildiğinde çok az olmaktadır. Bu kelimenin tam anlamıyla onların bu bağlamda yaptıkları işler siyasette ikiliciliktir. Bu nedenle çok uyanık olmamız gerekir. Kesinlikle bilmeliyiz ki hatta eğer İslam’ın tüm ceza ve emirlerini ilga etsek bile onların bize karşı olan tavırları değişmeyecek ve bize karşı iyimser olacaklarını göremeyeceğiz. Kesinlikle bilmeliyiz ki Allahın buyurduğu gibi Yahudiler ve Hıristiyanlar Müslümanlardan dinlerini değiştirmedikleri sürece razı olmayacaklardır."Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar".[15]
[1] Maide, 32.
[2] Nisa, 93.
[3] Nisa, 29; Enam, 151; İsra, 31.
[4] Maide, 45.
[5] Bakara 179.
[6] HUR AMULİ, Muhammed b. El-Hüseyin, " vesailu'ş-şia", c. 29, s. 53, hadis no: 35134.
[7] İslami ceza kanununda katletme ve hırsızlık gibi cezayı gerektiren hususi şikâyetçisi olan bazı suçlar için şakinin kendisi kendi hakkından vazgeçse bile İslam hükümeti toplumsal düzeni kurumak için kadıya bazı hafif cezalar ön görebilir yetkisini vermiştir.
[8] İsra, 33. Bu bağlamda bilgi edinmek için bkz.: "vesailu’ş-şia", c. 29, s. 119.
[9] Maide, 33.
[10] "vesailu'ş-şia", c. 28, s. 308, hadis no: 34833.
[11] Furkan, 68 – 71; "vesailu'ş-şia", c. 28, s. 15, hadis no: 34100.
[12] "vesailu'ş-şia", c. 28, s.47, hadis no: 34179.
[13] Daha fazla bilgi edinmek için bkz.: Nemaye: "nezeriyei endişei müdeven", sual 900, (sayt: 988).
[14] Kanun Esasi Cumhiri İslami İran, madde 38.
[15] Bakare, 120.