Please Wait
15746
Bazılarının Usame’nin komutanlığına muhalefet etmesi bahaneydi; zira o şartlarda Medine’yi terk etmek istemiyorlardı. Usame dışında başka her kim seçilseydi de yine muhalefet edeceklerdi. İmam Ali (a.s) da bu makama seçilmedi; zira Peygamber-i Ekrem (s.a.a) bazıları olmadan Hz. Ali’nin (a.s) Medine’de kalmasını ve hilafeti üstlenmesini istemekteydi. Usame’nin komutanlığa seçilmesinin nedenleri olarak aşağıdaki ihtimaller dile getirilebilir:
1. Usame’nin ordu komutanlığı için liyakat ve salahiyet taşıması (Peygamber böyle buyurmuştu).
2. Ondan başka her kim komutanlığa seçilseydi, Peygamberden (s.a.a) sonra kendi kabilesinin desteğiyle hilafet iddiasında bulunma ihtimali vardı. Usame bir kölenin oğlu olduğu için hiçbir kabilenin desteğini taşımıyordu.
3. Ordunun liderliğinin bir takım iddialar taşıyan diğer şahıslara devredilmesi halinde askeri bir topluluk ellerinde olmasından ötürü onlar bundan kötü bir şekilde istifade edebilirlerdi. Çok açık olduğu üzere onların komutan olması durumunda Peygamberin (s.a.a) emrinden çıkmaları ve orduyu hareket ettirmemeleri daha kolay olacaktı.
4. Allah Resulü (s.a.a) toplumsal makam ve mevkilerin liyakat ve uzmanlıktan başka bir şey istemediğini ve hiç bir zaman ömür ve yaşa bakmadığını halka kavratmak istiyordu.
5. Allah Resulü’nün (s.a.a) bu girişimiyle bazı sahabeler test edildi. İslam iddiasında bulunan bazılarının gerçek çehresi ve Allah Resulü’nün (s.a.a) emirlerine uymada kendilerinin bağlılık dereceleri herkes için aydınlanmış oldu.
Usame, Zeyd b. Harise’nin oğludur. Zeyd cahiliyet zamanında esir oldu. Hekim b. Hizan onu Akkaz pazarında satın aldı ve Hz. Hatice’ye (a.s) hediye etti. Hatice de onu Allah Resulü’ne (s.a.a) bağışladı. Bu yüzden Zeyd b. Harise Peygamber-i Ekrem’in yanında büyüdü ve Allah Resulü’ne yönelik büyük bir ilgi ve bağlılığı oluştu. Allah Resulü de onu evlatlık edindi ve kendisi Mute savaşında şehid oluncaya dek Peygamberin (s.a.a) yanında kaldı.[1] Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Veda Haccından döndükten sonra içinde Ebubekir, Ömer, Ebu Ubeyde ve Saad b. Ebu Vakkas gibi tanınmış şahısların bulunduğu Ensar ve Muhacirlerden oluşan bir ordu oluşturdu, kendi eliyle Usame’ye bir sancak verdi ve ona şöyle buyurdu: “Allah’ın adıyla ve Allah yolunda savaş.”[2] O günden sonraki günde Peygamber-i Ekrem hastalanıp yatağa düştü. Hasta vaziyetteyken ordunun karargâhtan hareket etmesi hususunda bir takım engellemeler ile karşılaştığı duyumunu aldı. Bu olaydan ötürü çok üzüldü. Omzuna bir havlu atmış ve başına bir mendil bağlamış vaziyette minbere çıktı ve şöyle buyurdu: “Ey insanlar ben ordunun hareketinin gecikmesinden rahatsızım. Öyle görünüyor ki Usame’nin komutanlığı sizden bazılarına ağır geldi ve eleştirmeye başladınız; ama sizin itaatsizliğiniz yeni değildir. Bundan önce de onun babasının komutanlığını eleştiriyordunuz. Allah’a yemin olsun ki hem onun babası bu makama layık idi ve hem de evladı bu makama layıktır…”[3] O halde soru soran değerli kullanıcının ima ettiği gibi Usame asla acemi bir genç değildi. Bilakis Peygamberin (s.a.a) sözlerine göre o ordunun komutanlığı için liyakatli ve salahiyetli bir şahıs idi. Bu itaatsizlik de sadece bahane aramaktan ibaretti. Bundan dolayı Allah Resulü (s.a.a) kendi ziyaretine gelen sahabelerin büyüklerine sürekli tavsiyede bulunmakta ve şöyle buyurmaktaydı: Usame’nin ordusunu harekete geçirin ve onun ordusundan ayrılmak isteyen kimselere Allah lanet etsin.[4] Peygamberin (s.a.a) hali daha vahimleştiğinde bahane arayan ve ordunun hareketini on altı gün geciktiren bazıları bu sefer Allah Resulü’nün vahim halini bahane ettiler ve Medine’ye döndüler. Eğer bu fertler Peygamber-i Ekrem için kaygılıydıysalar, nefsani ve alçak heveslerin ve de makam peşinde değildiyseler, neden Peygamber-i Ekrem vefat ettikten sonra onun kefenlenme ve defnedilme merasimine katılmadılar?! Usame dışında başka her kim komutanlığa seçilseydi, yine bahane getirecek, olayları temayül ve istekleri doğrultusunda yönlendirmek ve Peygamber-i Ekrem (s.a.a) sonrası hilafetin akıbetini belirlemek için Medine’yi terk etmeyeceklerdi. Medine’yi bu durumda terk etmemek muhaliflerin hedefi olduğu için, hiç bir durumda İslam ordusuna katılmaya ve cihada gitmeye niyetleri yoktu.
Usame’nin Seçilmesi Ve Değiştirilmemesinin Delilleri:
1. Usame’nin ordu komutanlığı için liyakat ve salahiyet taşıması (Peygamber böyle buyurmuştu).
2. Allah Resulü (s.a.a) yaklaşık yirmi yaşında olan Usame’yi İslam ordusunun komutanlığına seçmede sağgörü ve basiret gösterdi; zira ondan başka her kimi seçseydi, Peygamberden (s.a.a) sonra hilafet iddiasında bulunma ihtimali vardı. Ama Usame köle evladı olduğu için kabile desteği bulunmuyordu. Bu yüzden bu ihtimal kendisi hakkında uzak görünüyordu. Eğer iddia etseydi bile kimse onu desteklemezdi. Öte taraftan kendisi Zeyd’in evladıydı ve Peygamberin (s.a.a) emirlerinden çıkması uzaktı. Hz. Ali (a.s) da ordunun komutanlığına atanmadı, zira onun Medine’de kalması ve hilafeti üstlenmesi gerekiyordu.
3. Ordunun liderliğinin bir takım iddialar taşıyan diğer şahıslara devredilmesi halinde askeri bir topluluk ellerinde olmasından ötürü onlar bundan kötü bir şekilde istifade edebilirlerdi. Çok açık olduğu üzere onların komutan olması durumunda Peygamberin (s.a.a) emrinden çıkmaları ve orduyu hareket ettirmemeleri daha kolay olacaktı.
4. Allah Resulü (s.a.a) toplumsal makam ve mevkilerin liyakat ve uzmanlıktan başka bir şey istemediğini ve hiç bir zaman ömür ve yaşa bakmadığını halka kavratmak istiyordu. O halde Peygamberin bu işi bir taraftan Hz. Ali’nin (a.s) muhaliflerini uzaklaştırmak ve öte taraftan da gücü (orduda ve Medine’de) onlara vermemek için uyguladığı en güzel yöntemdi. Ama bilahare başka meseleleri düşünen bir grup Peygamberin buyruğundan dışarı çıktı.
5. Allah Resulü’nün (s.a.a) bu girişimiyle bazı sahabeler test edildi. İslam iddiasında bulunan bazılarının gerçek çehresi ve Allah Resulü’nün (s.a.a) emirlerine uymada kendilerinin bağlılık dereceleri herkes için aydınlanmış oldu. Bu da bunun bir başka hikmetiydi. Müslümanlar Kur’an’ın açık emriyle Peygambere uymakla yükümlüdür, Allah Resulü’nün halka uyması diye bir şey söz konusu olamaz. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.”[5] Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) tüm söz ve davranışları herkes için hüccettir, Peygamber başkalarının mantıklı olmayan istekleri karşısında teslim olamaz ve bu doğru da değildir.
[1] Bkz: Kumi, Şeyh Abbas, Müntehü’l-Amal, c. 1, s. 166, çap-ı çarom, Nesim-i Hayat, Kum, 1387 h.k.
[2] İbn. Ebi’l-Hadid Mutezili, Abdülhamid, Şerh-i Nehcü’l-Belağa, c. 1, s. 159, Kütüphane-i Ayetullah Maraşî Necefi, Kum, 1404 h.k.
[3] Tabersi, Ahmed b. Ali, İhticac, c. 1, s. 71, Neşr-i Mürteza, Meşhed, 1403 h.k
[4] Temimi, Numan b. Muhammed, Deaimu’l-İslam, c. 1, s. 40, Daru’l-Maarif, Mısır, 1385 h.k.
[5] Haşr, 7.