Gelişmiş Arama
Ziyaret
9750
Güncellenme Tarihi: 2010/06/20
Soru Özeti
Ehlisünnetin ve özellikle Vahabilerin hangi delil esasınca peygamberlerin salt vahiy almada masum olduğunu ve başka durumlarda masum olmadığını belirttiklerini bilmek istiyorum?
Soru
Ehlisünnetin ve özellikle Vahabilerin hangi delil esasınca peygamberlerin salt vahiy almada masum olduğunu ve başka durumlarda masum olmadığını belirttiklerini bilmek istiyorum?
Kısa Cevap

Ehlisünnetin bazı grupları (Haşevilik ve Selefilik gibi) Hz. Âdem (a.s) ve onun cennetten çıkarılması gibi bir takım Kur’an ayetlerine istinatta bulunarak peygamberlerin sadece vahiy almada ve peygamberliği tebliğ etmede masum olduğunu ve diğer hallerde günah ve hata işleyebileceklerini belirtmişlerdir. Peygamberlerin ve ardınca temiz imamların masum olmadığına inanan gruplardan biri de Selefilerdir. Onların önde gelen şahsiyetleri peygamberler ve temiz imamların masum olmadığına inanmaktadır. Örneğin İbn. Teymiye bir sözünde ne peygamber ve ne de peygamber olmayan hiç kimse masum değildir diye söylemiştir.

Ayrıntılı Cevap

Ehlisünnetin bazı grupları (Haşevilik[1] ve Selefiler ve bazı hadis ehli), peygamberlerin sadece vahiy almada ve bildiriminde masum olduklarına ve diğer konularda günah ve hata işleyebileceklerini inanmaktadır. Onlar Taha suresi 121. ayet, Yusuf suresi 109 ve 110. ayetlere istinatta bulunmaktadırlar.[2] Lakin Şia ve Ehlisünnet de dâhil İslam mütekellimlerinin tümü vahiy almada, vahiy bildiriminde ve misyonu tebliğ etmede peygamberlerin masum olduğuna inanmakta ve bu konuda görüş birliği içindedirler. Elbette sadece misyonu bildirmede hatanın yanlışla ve unutarak caiz olduğu konusunu Ebubekir Bağlani’ye isnat etmişlerdir.[3] Bu hususta ileri sürdükleri deliller de takriben birbirine benzemektedir.[4] Peygamberleri ve ardınca temiz imamların masum oluşuna inanmayan gruplardan birisi de Selefilerdir ve onların önde gelen şahsiyetleri peygamberlerin masum olduğuna inanmamaktadırlar. Örneğin Ehlisünnetin büyük şahsiyetlerinden olan İbn. Teymiye sözlerinin birinde ne peygamber ve ne de peygamber olmayan hiç kimse masum değildir[5] ve peygamber olmayan kimselerin de masum olmayacağı ispatlanır diye söylemektedir. İbn. Teymiye şöyle söylemektedir: “Peygamberden sonra hiç kimse masum değildir ve peygamberden sonra hiçbir şeyde hiçbir kimseye itaat etmek farz değildir.”[6] Burada özetle sadece iki ayete işaret edilecektir:

1. Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple avret yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı.[7]

Bu ayet ve ondan önceki ayetlerde Hz. Âdem ve eşinin cennete girmesi, şeytanın vesveseleri ile onların cennetten çıkarılması, yüce Allah’ın bu esnada vermiş olduğu hüküm, dini yasalaştırması ve insanoğlunun saadet ve bahtsızlığının kendisinin göstermiş olduğu hidayet yoluna bağlı olup olmayacağını belirtmesi geçmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Âdem ve eşi Havva’nın cennetten kovulması hakkında belirtilen bu ayet ve diğer ayetler, bazı Ehlisünnet mensuplarının vahiy dışında peygamberlerin masum oluşunu reddetmesine sebep olmuş ve peygamberlerin günah işleyebileceğine dair ileri sürdükleri en önemli deliller sayılmıştır.[8]

Bu delilin reddi konusunda Şia’nın büyük müfessir ve araştırmacıları tarafından ayet ve rivayetler esas alınarak güçlü ve sağlam yanıtlar verilmiştir.[9] Burada belirtilen yanıtlardan birine işaret edilecektir. Bu ayetin incelenmesinden ve tahlilinin yapılmasından önce emir ve yasağın iki türlü olduğunun hatırlatılması gerekmektedir:

A. Yükümlülük emir ve yasağı: Bu emir ve yasakta Tanrı kendi velayet makamından esinlenerek kullarına böyle bir işi yapmayın veya yapınız diye emreder ve kullar da bu tür emir ve yasaklara mutlak şekilde itaat etmeli ve belirtilen fiili kesinlikle yapmalı veya yapmamalıdır.

B. İrşadi emir ve yasaklar: Bu tür emir ve yasaklarda Tanrı bir güç ve egemenliğe dayalı olarak bir buyrukta bulunmaz, sadece insanın gerçek maslahatını göz önünde bulundurur ve kılavuzluk yapmak ve yardımda bulunmak hedefi ile bir işi yapmaya veya terk etmeye dönük bir buyrukta bulunur. Elbette irşadi emir ve yasaklar da iki kısma ayrılır:

1. Salt irşadi emir ve yasaklar: Bu tür emir ve yasakların yerine getirilmesinde hiçbir taabbud ve kesinlik kasti muteber değildir.

2. Velilik ile birlikte olan irşadi emir ve yasaklar: İrşadi olmakla birlikte bir tür velilik olgusuyla birlikte olan ve taabbud kastinin muteber gereklerinden sayılan ve taabbud olmaksızın hiçbir eseri olmayan müstehaplar bu kabildendir. 

Bu açıklamalardan sonra belirtmeliyiz ki hikmet sahibi Allah’ın Hz. Âdem (a.s) için vermiş olduğu emir salt irşadi idi. Yüce Allah sadece hayırsever, acıyan ve iyiliksever bireyler gibi Âdem’in yapacağı işin getiri ve neticelerini kendisine hatırlatmıştır. Eğer Hz. Âdem (a.s) hikmet sahibi Allah’ın emrine itaat etseydi ve yasak meyveden yemeseydi, Rabbinden bir armağan almayacaktı. Çünkü yüce Allah Hz. Âdem’e (a.s) itaat etmesi gereken bir emir vermemişti. Hz. Âdem’in (a.s) Allah’ın buyruğuna itaat etmesi durumunda elde edeceği ilk armağan onun cennette kalıp tüm refah ve huzur imkânlarından yararlanmasıydı ve Allah’ın buyruğunu görmezden gelmesiyle o elinde bulunan ortamdan mahrum kalmış ve kendi rabbine yönelik herhangi bir saygısızlıkta bulunmamıştır. Dolayısıyla buna günah denilmez. Yasağın irşadi oluşunu bu ayetten önceki ayetler[10] teyit etmektedir; zira bu ayetler asla ceza beyanında bulunmamakta, aksine sadece yasak meyveden yemenin nimetlerden mahrum kalmaktan ibaret tabii neticesini belirtmektedir. Eğer Allah’ın yasağı yükümlülük yasağı olsaydı, onun netice ve getirilerinin tövbe aracılığıyla yok olması gerekirdi. Oysaki biz Hz. Âdem’in (a.s) ve Hz. Havva’nın tövbe ettiklerini, onların tövbelerinin kabul olduğunu, lakin davranışlarının neticesinin (cennetten çıkmak) değişmediğini görmekteyiz. Bundan dolayı yanlış yapmak[11] hiçbir zaman günahla eş anlamlı değildir. Her türlü muhalefet ve itaatsizlik günah[12] ve ıstılah anlamıyla (suç ve günah) itaatsizlik değildir. İnsan şefkatli bir nasihat edicinin sözlerine kulak vermediğinden ve yaşamda meşakkat ve zahmet ile karşılaştığında da buna yanlışlık denir. Aynı şekilde yaşamda yanlışlık yapmak Rabbin yükümlülük emirlerine karşı gelmeye özgü değildir. İnsan irşat yönü bulunan ve tavsiye ve önerme boyutu olan daha büyük bir emre kulak vermediğinde ve bir takım zararlarla karşılaştığında da sapma ve isyan sözcüğü kullanılır.[13] Bu ayetler aracılığıyla peygamberlerin vahiy bildirimi dışında masum olmadıklarına dair öne sürülen delillere başka yanıtlar da verilmiştir.[14] Özetle bizim inancımıza göre peygamberler hiçbir farzı terk etmez ve harama bulaşmazlar; zira bu onların masum oluşlarıyla çelişir.  Ama onlar üstün bir emri yani müstehap bir ameli terk edebilir ve aynı şekilde mekruh bir fiili işleyebilirler. Onların yakınlık makamı en üst derece olduğundan kendilerinin affedilme istekleri kendi üstün derecelerinden düşmemeleri ve daha alt bir mertebeye inmemeleri içindir. Bu onlar için çok zordur. Zira her kim bir dereceden aşağı inerse ve bunun neticesinde bir azap ile karşılaşmasa bile bu kendisi için çok zor olacaktır.[15]

2. Biz senden önce de, memleketler halkından ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? Nihayet peygamberler ümitlerini kesecek hâle gelip yalanlandıklarını düşündükleri sırada, onlara yardımımız geldi de, böylece dilediğimiz kimseler kurtuluşa erdirildi. Azabımız ise, suçlular topluluğundan geri çevrilemez.[16]

Peygamberlerin masum olmadığına inananlar bu ayet (110) ile onların masum olmadığına dair delil getirmişlerdir; zira onlar şöyle demektedir: “وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا” tabirindeki zamirler “الرسل” sözcüğüne dönmektedir. Böyle bir durumda ayetin mefhumu şöyle olacaktır: Resuller ve ilahi nebiler kendi kavimlerini uyarmış ancak kavimleri kendilerine sert bir şekilde karşı koymuştur. Bu peygamberler kendi kavimlerini davet etmeye devam etmiş ve halk da aynı şekilde inatçılık yapmıştır; onlar kavimlerini Allah’ın azabıyla korkutmuş ama kavimleri onların çağrılarını kabul etmemiştir. Netice peygamberler kendi kavimlerinin iman etmesinden ümitsiz olmuştur (veya ümitsiz olmaya yaklaşmışlardır). Peygamberler, Allah’ın müminlere yardım geleceği ve kâfirlerin helak ve yok edileceğine dair bildirdiği şeylerden kuşku duymaya başlamışlardır; yani bu “وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا”ayetinin içeriğidir. Dolayısıyla yüce Allah’a yönelik böyle bir sanıda bulunmak yanlış bir inançtır ve masumluk ile bağdaşmamaktadır.[17] Elbette bu şahıslar ayeti şerifedeki konuyu Hz. Peygamber-i Ekrem’de (s.a.a) dâhil olmak üzere tüm peygamberlere uyarlamaktadırlar. Peygamberleri sadece vahiy almada masum bilmektedirler.

Bu istidlalin cevabı: Ayetin zahiri ile uyuşan ve bağdaşan cevaplardan biri şudur: Ayet-i şerifedeki belirtilen sanı peygamberlerin kalplerine gelen, tüm varlık ve akıllarıyla idrak ettikleri ve sonra dile getirdikleri kalbi bir olgu değildir. İnsanın kalbine gelen, dile getirmesine neden olan ve kendisi için düşünsel ve ameli zararlar meydana getiren diğer sanılar gibi değildir. Bilakis bundan kastedilen şey şudur: Kâfirlerin peygamberler için meydana getirdiği zor ve acı hadiselerin boyutu çok büyüktür ve bu peygamberlerin tekvini bir dil ile vaat edilen yardım ve desteğin doğru olmadığını yansıtmasına neden olmuştur; yardım ve destek için ilahi vaadin yalan bir vaat olduğunu sanan kimseler ile kendilerini kuşatmış zor ve acı olay ve hadiseler nedeniyle ilk başta ilahi vaatten bir haber ve eser olmadığı düşüncesine kapılan kimseler arasında fark vardır.[18]

 


[1] Subhani, Cafer, El- İlahiyat, c. 3, s. 165.

[2] Tefsiru’l-Alusi, Taha Suresi,121. Ayetin açılaması: « نعم لا اشكال فيه على ما قاله القاضي أبو بكر من أنه لا يمتنع عقلاً ولا سمعاً أن يصدر من النبي عليه السلام قبل نبوته معصية مطلقاً ».

[3] Subhani, Cafer, El- İlahiyat, c. 3, s. 183.

[4] Subhani, Cafer, El- İlahiyat, c. 3, s. 189 – 189.

[5] Ahmet bin Abdu’l Halim bin Teymiye, El- HaraniEbu’l Abbas, Minhacu’sSunne En- Nebeviye, Tahkik: Dr. Muhammed Reşat Salim, c. 7, s 85, Mısır, Müessese-i Kurtube, 1406, çapı evvel; Camiu’rResailliibniTeymiye, Reşat Salim, Bahş “El- Mecmuati’s Saniye”, BahsGuluvu’ş Şia fi Bahsi’l İsme: وَادعوا عصمتهم من صَغِير الذُّنُوب وكبيرها وَغير ذَلِك وَادعوا ذَلِك فِي الْأَنْبِيَاء أَيْضا لأَنهم أفضل من الْأَئِمَّة؛ و همچنین: در بحث « مذهب السلف و اهل السنة هو القول بتوبة الانبیاء» و همچنین در بحث « بطلَان القَوْل بعصمة الْأَنْبِيَاء من التَّوْبَة من الذُّنُوب».

[6] Camiu’rResailliibniTeymiye, Reşat Salim, Bahş “El- Mecmuatu’lUvla”, Bahs“La İsmete liehedinbagde’r Resul” ve “Mezhebu’s Selef ve Ehlisunnehuve’lGovlbitevbeti’l Enbiya” ve “Butlani’lGovlbiismeti’l Enbiya mine’tTevbeti ve mine’zZunub”.

[7] Taha Suresi, 121. ayet: (فَأَكَلا مِنْها فَبَدَتْ لَهُما سَوْآتُهُما وَ طَفِقا يَخْصِفانِ عَلَيْهِما مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِ وَ عَصى‏ آدَمُ رَبَّهُ فَغَوى‏ ).

[8] Subhani, Cafer, Mefahimu’l Kur’an, c. 5, s. 119.

[9] Bu eleştiriye cevap vermek için aşağıdaki yanıtlara da müracaat edebilirsiniz:  

Soru 203 (Site: 1114) (Âdem Havva’nın Günahı), Soru 4438 (Site: 4808) (Hz. Âdem’in Hatası), Ve peygamberlerin masumluğuyla ilgili yanıtlar.

[10] Taha Suresi, 117 -118. ayet:  (فقلنا یا آدم إنّ هذا عدوّ لک و لزوجک فلایخرجنکما من الجنّة فتشقی ، إنّ لک الا تجوع فیها و لاتعری، و انک لاتظمؤا فیها و لاتضحی).

[11]Bakara Suresi, 36. ayet:( فأزلّهما الشیطن).

[12] Taha Suresi, 121. ayet: ( و عصی ءادم ربّه فغوی ).

[13] Subhani, Cafer, Mefahimu’l Kur’an, c. 5, s. 122 – 126; Tabatabai, Seyyid Muhammed Hüseyin, Tefsiri El- Mizan, tercüme Musevi HamedaniSeyyid Muhammed Bakır, c. 14, s. 306 – 309, Defteri İntişaratı İslamiyi camiayı müderrisini hovzei ilmiyeyi Kum, çapı pencum, 1374 h.ş; MekarimŞirazi, Nasır, Tefsiri Numune, c. 13, s. 323 – 324, Daru’lKutubu’l İslamiye, Tahran, çapı evvel, 1374 h.ş; Tercümeyi Mecmeu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 1, s. 133 – 137, ba tercümeyi müterciman, İntişaratıFerahani, Tahran, çapı evvel, 1370 h.ş.

[14] Tabatabai, Seyyid Muhammed Hüseyin, Tefsiri El- Mizan, tercüme Musevi HamedaniSeyyid Muhammed Bakır, c. 14, s. 309.

[15] Tercümeyi Mecmeu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 18, s. 33.

[16] Yusuf Suresi, 109 - 110. ayet:( وَ ما أَرْسَلْنا مِنْ قَبْلِكَ إِلاَّ رِجالاً نُوحي‏ إِلَيْهِمْ مِنْ أَهْلِ الْقُرى‏ أَ فَلَمْ يَسيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كانَ عاقِبَةُ الَّذينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَ لَدارُ الْآخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذينَ اتَّقَوْا أَ فَلا تَعْقِلُونَ «109» حَتَّى إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَ ظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جاءَهُمْ نَصْرُنا فَنُجِّيَ مَنْ نَشاءُ وَ لا يُرَدُّ بَأْسُنا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمينَ «110»).

[17] Subhani, Cafer, Mefahimu’l Kur’an, c. 5, s. 97–98.

[18] Subhani, Cafer, Mefahimu’l Kur’an, c. 5, s. 101-104.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Zikir nedir ve türleri nelerdir?
    17221 Pratik İrfan 2012/09/24
    Zikir ve Allah’ı anmanın birçok ruhi ve ahlaki yapıcı etkisi vardır ve bunun karşısında Allah’ın kulunu hatırlaması, kalbin aydınlanması, kalp huzuru, Allah’a itaatsizlik etmeden korkmak, günahların bağışlanması ve ilim ve hikmet bunlardan sayılır. Genellikle zikir kalpsel ve dilsel olarak iki türe ayrılır. Dille yapılan zikre “vird” de ...
  • Hz. Muhammed (s.a.a) Nerede Toprağa Verilmiştir?
    8777 تاريخ بزرگان 2011/10/23
    İslam Peygamberi, Ebrehe’nin askerleriyle[1] Allah’ın evine hücum ettiği yılda doğmuş ve kırk yaşındayken Hira mağarasında ibadetle meşgulken Allah tarafından peygamberliğe seçilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.a) çağrısını ilkönce gizli olarak başlatmış ve Allah’ın emriyle açık çağrısına da yakınlarından başlamıştır.[2] Hz. Peygamberin ...
  • Astıma müptela olan oruçlu bir şahsın sprey kullanmasının hükmü nedir?
    7095 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/12/18
    Mercilerin çoğu, ilaç yerine istifade edilen iğne ve serum gibi şeylerin kullanımını caiz bilmektedir. Elbette belirtilen hususların yemek yerine istifade edildiği yerde onlardan sakınmak gerekir.[1] Aynı şekilde nefes darlığı için kullanılan sprey eğer ilacı sadece akciğere aktarırsa, orucu bozmaz.
  • Gönüllerine göre eş bulamayan, evlilik zamanı gelmiş kızların duası hangisidir?
    18099 Pratik Ahlak 2012/07/21
    Saygıdeğer okuyucumuz; Sizin nazarınızdaki dua Şeyh Abbas Kummi’nin “Mefatihu’l Cinan” kitabında zikredilmiştir ve o dua şöyledir: Şeyh ve Seyyid, Mufazzal bin Ömer’den şöyle rivayet etmektedir: Bir gün İmam Cefer-i Sadık’ı (a.s) Cafer-i Tayyar namazını kılarken gördüm ve namazı kıldıktan sonra ellerini kaldırarak nefesi ...
  • İslami düşüncenin kapsamlılığıyla ilgili dengeli bir proje sunmak mümkün müdür?
    8247 Eski Kelam İlmi 2007/08/23
    İslam, gönderilmiş olan son ve en mükemmel dindir. Bundan dolayı insan hayatını ilgilendiren bütün toplumsal ve ferdi alanlarda bu dinin yol gösterici olması beklentisi içerisindeyiz. “İslam’da sistematik düşünce teorisi “ İslam dininin kapsamlılığıyla ilgili dengeli bir teoridir. ...
  • Nevruz bayramı hakkında ne gibi bir şerî delil mevcuttur?
    13833 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/08/21
    Bu bayram, İslam öncesi yaygın olan İranlıların antik bayramlarındandır. Rivayet kitaplarında İmam Sadık’tan (a.s) nevruzun fazileti hakkında bir rivayet nakledilmiş ve son dönemdeki meşhur fakihler bununla amel etmiş ve de nevruzda gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Lakin bazıları da bu rivayet hakkında münakaşa yapmıştır. Bu nedenle, yüzde yüz ...
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12435 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...
  • Abdest ve teyemmümün felsefesi nedir?
    10117 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2011/04/12
    Banyo yapıldığı zaman ortaya çıkan şey dış temizliktir. Dış temizliğin yanı sıra, manevi temizlikte namazın şartlarındandır. Bu da ancak abdest ve gusülle gerçekleşir. Su kullanma imkanı yoksa, manevi ve batıni taharet için, abdest ve guslün yerine teyemmüm alınır. Ama bu, teyemmümün dış temizliğe faydası olmadığı ...
  • Biz bütün âlemde Müslüman ya da Şia olmayan insanları görmekteyiz...
    10641 Eski Kelam İlmi 2007/09/18
    İslam dinine inanmayan insanlar iki grupturlar:Diğer bir ibaretle İslam dinine iman etmeyen insanlar iki gruptur:1- Terim olarak cahil-i mukassir ve inatçi kâfir olan grup. Yani İslam onlara ulaşmış ve onun hak olduğunu anlamışlar ama inat ve isyancılıkları yüzünden hakkı kabul etmemişlerdir. Bu grup, azabı ve ...
  • Niçin insan (intihar ederek) hayatı kendinden selb edemiyor?
    7274 Ahlak 2010/11/09
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...

En Çok Okunanlar