Gelişmiş Arama
Ziyaret
12302
Güncellenme Tarihi: 2011/01/20
Soru Özeti
Şia’nın bakışında sihir nedir? Nasıl iptal edilebilir?
Soru
Şia âlimlerinin sihir hakkındaki görüşü nedir ve sihir nasıl iptal edilebilir?
Kısa Cevap

 Sihir olağanüstü bir fiil olup bazen bir tür hipnotizma ve hokkabazlıktır ve bazen de sadece ruhsal, hayali ve telkinsel yöne sahiptir. Bazen tanınmamış fiziksel ve kimyasal özelliklerden yararlanarak, bazen bir takım cisim ve unsurlardan istifade ederek ve bazen de şeytanlardan yardım alma yoluyla gerçekleşir. Sihirbazlar sapık ve dünyaya tapan insanlar olup asıl işleri hakikatleri tahrif etmektir. Birçok zaman bir grubun hurafe ve vehimlere yönelik haddi aşan ilgisinden yararlanmakta ve ağlarını atmaktadırlar. Çok açık olduğu üzere insanların bilinç düzeylerinin yükselmesi, bu tür işler karşısında durmak için en iyi yol sayılmaktadır. Büyük İslam önderlerinden bize ulaşan hadislerde sihir şiddetlice kınanmış ve yasaklanmıştır. İslam fakihleri görüş birliğiyle şöyle demektedir: Sihir öğrenmek, fiilini işlemek ve büyücülük haramdır. Elbette sihirbazların büyüsünü iptal etmek için onu öğrenmekten başka yol olmazsa hüküm değişir. Hatta bazen yalancı bir iddia sahibi bu yolla insanları kandırıp saptırmak istediği vakit onun sihir ve büyüsünü iptal ve yalanını da ifşa etmek için kifayet farzı olarak bir grubun sihri öğrenmesi gerekli olur. Rivayet kitaplarında sihri yok etmek için bir takım ayet ve duaların okunması tavsiye edilmiştir.

Ayrıntılı Cevap

 Sihir Kur’an açısından iki bölüme ayrılmaktadır:

1. Bu, maksadın kandırmak, hokkabazlık, el çabukluğu ve hipnotizma olduğu ve bir hakikat taşımadığı bölümdür. Nitekim şöyle okuyoruz: “Musa: “Yok, (önce) siz atın” dedi. Bir de ne görsün, onların ipleri ve değnekleri yaptıkları sihirden dolayı kendisine hızla sürünür gibi görünüyor.”[1] (Musa), “Siz atın” dedi. Bunun üzerine onlar (ellerindekini) atınca insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. Büyük bir sihir yaptılar.”[2] Bu ayetlerle sihrin eşyada tasarruf yapabilecek ve bir etki bırakabilecek bir hakikatinin olmadığı aksine bunun sihirbazların hokkabazlık ve hipnotizmasından kaynaklanan bir yanılsama olduğu açıklığa kavuşmaktadır.

2. Bazı Kur’an ayetlerinden sihrin bir takım türlerinin gerçekten etki bıraktığı anlaşılmaktadır. Mesela bir ayette “onlar erkek ve karısı arasında ayrılık yaratacak sihirleri öğreniyorlardı” diye buyrulmaktadır. Bir başka ifadeyle “onlar kendilerine zararı olan ve faydası olmayan şeyi öğreniyorlardı”[3] diye buyrulmaktadır. Sihrin etkisi sadece ruhsal mıdır yoksa cismani ve harici etkiler bırakması da mümkün müdür? Yukarıdaki ayette buna işaret edilmemiştir. Dolayısıyla bazıları sihrin etkisinin sadece ruhsal yönlerden olduğuna inanmaktadır[4].[5] Her halükarda genel bir değerlendirmeyle şöyle söylenebilir: Sihir olağanüstü bir fiil olup insanların varlığına bir takım etkiler bırakır. Bazen bir tür hipnotizma ve hokkabazlıktır, bazen de sadece ruhsal, hayali ve telkinsel yöne sahiptir. Bazen tanınmamış fiziksel ve kimyasal özelliklerden yararlanarak, bazen bir takım cisim ve unsurlardan istifade ederek ve bazen de şeytanlardan yardım alma yoluyla gerçekleşir. Elbette sihirbazlar sapık ve dünyaya tapan insanlar olup asıl işleri hakikatleri tahrif etmektir. Çağımızda geçmişte yığınlara gizli olan birçok cisim ve unsurun özellikleri aşikâr olduğu ve hatta muhtelif varlıkların mucizevî eserleri alanında bir takım kitaplar yazıldığından, sihirbazların sihirlerinin birçok bölümü açıklığa kavuşmuş ve birçok alanda sihirbazların elinden bu silah alınmıştır. (Unsurların kimyasal özelliklerinin veya nurun özelliklerinin aşikâr olması gibi). Ama her haliyle, sihir varlığı inkâr edilebilecek ve tüm çeşitleri hurafelere isnat edilebilecek bir şey değildir. Bazı çeşitleri henüz de revaçtadır ve şimdiye dek sırrı öğrenilmemiştir; Hintli sihirbazların yaptığı bir takım işler gibi.[6] İslam’ın bakışında birçok hususta sihir insanların sapmasına, hakikatlerin tahrif edilmesine ve sade zihinli fertlerin inanç temellerinin sarsılmasına neden olmaktadır. Büyük İslam önderlerinden bize ulaşan hadislerde sihir şiddetlice kınanmış ve yasaklanmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır: Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Az veya çok olsun sihir öğreten kimse kâfir olmuştur. Böyle bir kimsenin Allah ile irtibatı tamamıyla kesilir…”[7]  O halde İslam’ın bakışında sihir yapmak, öğretmek, öğrenmek ve elde etmek yasak, haram[8] ve büyük günahlardandır. Bazı rivayetlerde sihri öğretmek ve öğrenmek küfre sebep sayılmıştır. İslam fakihleri görüş birliğiyle şöyle demektedir: Sihir öğrenmek, fiilini işlemek ve büyücülük haramdır. Elbette sihirbazların büyüsünü iptal etmek için onu öğrenmekten başka yol olmazsa hüküm değişir. Hatta bazen yalancı bir iddia sahibi bu yolla insanları kandırıp saptırmak istediği vakit onun sihir ve büyüsünü iptal ve yalanını da ifşa etmek için kifayet farzı olarak bir grubun sihir öğrenmesi gerekli olur. Bu istisnanın delili İmam Sadık’tan (a.s) nakledilen bir hadistir. Bu hadiste şöyle yer almaktadır: “Sihir yapma karşılığında ücret alan sihirbaz ve büyücülerden biri İmam Sadık’ın (a.s) yanına gelir ve şöyle der: Benim mesleğim sihir idi ve onun karşılığında ücret alıyordum. Hayat harcamam da bu yolla temin ediliyordu. Bu gelir ile Allah’ın evini ziyaret ettim ama şimdi onu terk edip tövbe ettim. Benim için bir kurtuluş yolu var mıdır? İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: Sihrin bağını aç ama büyücülük bağı bağlama.” Bu hadisten istifade edildiği kadarıyla sihir bağını çözmek için onu öğrenmek ve yapmak sakıncasızdır.[9] Aynı şekilde başka durumlarda da İslam sihir öğrenmeyi caiz bilmiştir ve onlar şunlardır:

1.Sihirden zarar gören kimselerin sihrin etkisini yok etmek için onu öğrenmesi.

2. Yalancı peygamberlik iddiasında bulunanların iddiasını iptal etmek için.

3. Sihirbazların sihrini yok etmek için onu öğrenmek.

Bazı kitap[10] ve rivayetlerde sihri yok etmek için bir takım ayet ve duaların okunması tavsiye edilmiştir. Numune olarak birkaç tanesine işaret ediyoruz:

1. Muhammed b. İsa, Hz. Rıza’dan (a.s) sihir hakkında sordum ve kendisi şöyle buyurdu: Sihir gerçektir ve Allah’ın izniyle etki eder. Ne zaman sana sihir yapsalar elini yüzüne kadar kaldır ve şu duayı oku:

“Azim olan Allah’ın adıyla. Ebedi ve sonsuz büyük arşın rabbi yüce Allah’ın adıyla.”

2. İbn Abbas şöyle demektedir: Yahudi Lebid, Peygambere (s.a.a) sihir yaptı ve sihri Beni Zarik kuyusuna attı. Peygamber hastalandı. Kendisi uyurken iki melek geldi. Onlardan biri Peygamberin başucunda ve diğeri de ayağının yanında oturdu ve kendisine sihir yapıldığını, sihrin deri altına bırakıldığını ve Zerva kuyusundaki bir taşın altına konulduğunu bildirdiler. Peygamber (s.a.a) Ali (a.s), Zübeyir ve Ammar’ı gönderdi ve onlar kuyunun suyunu çektiler, taşı kaldırdılar ve sihri çıkardılar. Onda iğneyle on bir düğüm atılan tarak dişleri ile bir miktar saç gördüler. Bu esnada Nasr ve Felak sureleri nazil oldu. Açtıkları her düğümle bir ayet okudular. Peygamber (s.a.a) hafiflik hissetti ve sanki pranga ve zincirden kurtulmuşçasına ayağa kalktı. Cebrail ise şöyle diyordu: Sana eziyet eden her kıskanç ve hasudun her şeyinden seni yüksek kılan Allah’ın adıyla ve Allah sana şifa vermektedir.”

3. Sihirlenmiş bir insanın her zaman şu ayetleri kendiyle beraber taşıması gerekir: “Sihirbazlar atacaklarını atınca, Musa dedi ki: Sizin bu yaptığınız sihirdir. Allah, onu elbette boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah, bozguncuların işini düzeltmez. Suçluların hoşuna gitmese de, Allah, hakkı sözleriyle gerçekleştirecektir.”[11] “Biz de Musa’ya, “Elindeki değneğini at” diye vahyettik. Bir de ne görsünler o, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor. Böylece hak yerini buldu ve onların yapmış oldukları şeylerin hepsi boşa çıktı. Artık orada yenilmişler ve küçük düşmüşlerdi.”[12] 

4. Sihirlenmiş kimse şu ayeti yedi defa okumalıdır: “Allah, “Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size bir iktidar vereceğiz de ayetlerimiz sayesinde size (kötü bir amaçla) ulaşamayacaklar. Siz ve size uyanlar, galip gelecek olanlardır dedi”[13]. [14] O halde genel olarak sihirbazların sihrinin şerrinden Allah’a sığınmak lazımdır.

Belirtilenlerin bütününden alınan netice üzere sihri yok etmek için sihir öğrenilebilir. Ama halkın sihir olarak nitelediği birçok hususun bir grubun aşırı bir şekilde hurafe ve vehimlere olan ilgisinden ve ortaya çıkan şartlardan kötü istifade eden başka bir faydacı gruptan kaynaklandığına dikkat edilmelidir. Oysaki onların sihirden bir haberleri yoktur. Artı, sihrin en azından bir bölümü de insanın hayalinde tasarrufta bulunarak gerçekleşmektedir. Sihirbazlar ve Hz. Musa (a.s) olayında vuku bulduğu gibi bu durumlarda halkın inanç ve bilinç düzeyinin artmasıyla pratikte bu gibi sihirlerin bir etkisi olmayacaktır. Her haliyle eğer bir sihir gerçekten etki ederse, ondan kurtulmak için dua ve rivayetlerde belirtilen şeylerden istifade edilebilir. Eğer kurtuluş yolu sadece sihirden istifade etmekten geçerse, sihri iptal etmek için sihirden istifade etmek de caizdir. Elbette sihrin öğrenilmesi sapmayacaklarına dair güven veren fertler için caizdir; yani öğrenilmesi bir takım kayıt ve şartlarla ile caizdir.   


[1] Taha, 66.

[2] Araf, 116.

[3] Bakara, 102.

[4] Allame el-Mizan’da şöyle buyuruyor: Sihir insanın hislerinde bir tür tasarrufta bulunmaktır. Gerçek olmayan şeyleri görme duyusunun görmesi ve duyma duyusunun da işitmesi şeklindedir. (Tercüme-i el-Mizan, c. 8, s. 275). Bunun kısımlarından biri de insanların hayallerinde tasarrufta bulunmaktır. Buna göz sihri denir. Bu maharet sihrin tüm maharetlerinden daha kesin ve doğrudur. (Tercüme-i el-Mizan, c. 1, s. 368).

[5] Tefsir-i Numune, c. 1, s. 379.

[6] Tefsir-i Numune, c. 13, s. 241.

[7] Vesailu’ş-Şia, bap. 25 Min ebvabi ma yektesibu bih, hadis. 7. “Az veya çok olsun sihir öğreten kimse kâfir olmuştur. Böyle bir kimsenin Allah ile irtibatı tamamıyla kesilir…” Tefsir-i Numune, c. 1, s. 380.

[8] Bkn: Tahrirü’l-Vesile, c. 1, s. 498, mesele. 16.

[9] Bkn: Kitabu’l-Mekasib, (lil-Şeyhi’l-Ensari, T-el-Hadise), c. 1, s. 270-274.

[10] Ve de Havaşi Mefatihu’l-Cenan, Taht-i unvan-ı Taviz-u İbtal-i Sihir beyan şode ast.

[11] Yunus, 81-82.

[12] Araf, 117, 118 ve 119.

[13] Kasas, 35.

[14] Raziyuddin, Hasan b. Fazl Tabarsi, Mekarimu’l-Ahlak, Tercüme-i Mir Bakıri, c. 2, s. 326-329.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar