Gelişmiş Arama
Ziyaret
24532
Güncellenme Tarihi: 2011/04/11
Soru Özeti
Ahiretin mümkün ve gerçek olduğuna dair hangi deliller mevcuttur?
Soru
Kıyamet inancı nasıl kanıtlanmaktadır?
Kısa Cevap

Önem açısından ahiret ve kıyamet meselesi tevhid meselsinden sonra en önemli dinî ve İslamî meseledir ve Kur’an ayetlerinin üçte birinden çoğu bu hususta nazil olmuştur. Kıyameti ispat eden deliller aklî ve naklî diye iki bölüme ayrılmaktadır:

1. Aklî Deliller: Hikmet delili ve adalet delilini kapsamaktadır. Hikmet delili: İlahî hikmet gereği tüm varlıklar zatî kemallerine erişmelidir ve kıyamet adında başka bir hayat olmadığı takdirde eşyanın zatî kemallerine erişmesi önünde bir engel çıkacaktır ve bu da ilahî hikmete aykırıdır. Adalet delili: Bu dünya sınanma ve sorumluluk mekânıdır ve tüm ceza ve ödüllendirmelerin amelî kılınması için gerekli kabiliyeti taşımamaktadır. O halde ödüllendirme ve cezalandırmanın mekânı olan, amellerin neticesinin zuhur ettiği ve ilahi adaletin tahakkuk edip her ferdin layık olduğu şeye nail olacağı başka bir dünyanın bulunması gerekmektedir.

2. Kıyameti İspat Eden Naklî Deliller: Ahireti ret eden hiçbir delilin olmadığını belirten, ahirete benzer fenomenlere işaret eden ve bitkilerin yeşermesine değinen Kur’an-ı Kerim ayetleri ve de kıyamet inancını kanıtlayan ve onun birçok özelliğini beyan eden yüce İslam Peygamberinin (s.a.a) hadisleri ve masum imamların (a.s) rivayetlerini kapsamaktadır.

Ayrıntılı Cevap

Yukarıdaki soruyu yanıtlamak için birkaç noktaya dikkat etmek gerekmektedir:

1. Kıyametin tanımı ve ona inanmanın önemi: Kıyamet, insanların ölümden sonra başka bir cihanda dirilmesi ve canlanması ve de dünyevî amellerinin neticelerini görmek için amellerin muhasebesi maksadıyla ilahi adalet mahkemesine çağrılmalardır. Ahiret ve kıyamete inanmak tevhid inancından sonra en önemli dinî ve İslamî meseledir. Peygamberler Allah ile başlangıçtan ve de kıyamet ile ahiretten ibaret iki hakikati insanlara aşina kılmak ve onlara inandırmak için gelmiştir. Kur’an ayetlerinin üçte birinden çoğu ahiret ve insanın ebedi yaşamıyla ilgilidir. Kur’an ahirete iman etmek, kıyamet inancını inkâr etmenin sonuçları, ebedi nimetler, ebedi azaplar, iyi ve kötü ameller ile onların uhrevi neticeleri arasında bulunan bağ gibi kıyametin değişik boyutları hakkında izahatta bulunmuş ve değişik yöntemler ile dirilişin mümkün ve zaruri olduğunu vurgulayarak açıklamış ve inkârcıların şüphelerine cevap vermiştir. Nitekim bozgunculuk ve sapmaların menşeinin kıyamet ve diriliş gününü unutmamanın veya inkâr etmenin olduğu belirtilmiştir.[1]

2. Kıyameti ispat eden deliller aklî ve naklî diye iki kısma ayrılmaktadır:

A. Kıyameti ispat eden aklî deliller hikmet delili ve adalet delilini kapsamaktadır. Elbette bu iki delil tevhid inancını kabul etmeye dayanmaktadır. Tevhid meselesi ispat edilmeyene dek kıyamet meselesi ispat edilemeyecektir.

1. Hikmet Delili: Bu delil iki şekilde ifade ve beyan edilmiştir. Bu delilin birinci ifade ediliş tarzı şöyledir: İlahi yaratma hedefsiz değildir ve yaratılışın hedefi hayır ve kemal olan ilahi zata aşk duymaktır. Bu yüzden Yüce Allah hayır ve kemalin en üst düzeyde yer alacağı ve yaratıkların layık oldukları gaye ve kemallerine ulaşabileceği bir tarzda evreni yaratmıştır. İnsan ebedi bir ruha sahip olduğu için sonsuz kemallere ulaşabilir. Bu kemaller mertebe ve varlık değeri açısından maddî kemallerle mukayese edilebilecek nitelikte değildir. Eğer insan hayatı bu dünyevî hayata özgü olursa ilahi hikmet ile bağdaşmayacaktır. Çünkü ilahi hikmet tüm varlıkların zatî kemallerine erişmesini gerektirmektedir. Eğer kıyamet adında başka bir hayat var olmazsa eşyanın zatî kemallerine erişmesi önünde bir engelin çıkması sonucu doğacaktır. Oysaki bu ilahi hikmete aykırıdır.[2] Bu delilin ikinci ifade ediliş tarzı da şöyledir: İnsanın temel güdülerinden birisi beka ve ebediyete olan sevgidir. Bu, yaratılışta ilahi el tarafından insan fıtratına konulmuş, onu ebediyete yönelten ve sürekli hareket hızını artıran hareketlendirici bir güç hükmündedir. Şimdi böyle dinamik bir varlığın hareket hızının zirvesindeyken bir kaya parçasına çarptığı ve darmadağın olduğu varsayılırsa, böyle bir akıbet ve son, belirtilen hareketlendirici gücün varlığıyla nasıl bağdaşacaktır? Kesinlikle mesele bundan ibaret değildir. O halde fena ve dünyevî ölüme mahkûm bu hayat dışında ancak başka bir yaşamın insanı beklemesi durumunda böyle bir fıtrî meyil ilahi hikmet ile bağdaşacaktır.[3]

2. Adalet Delili: Bu delilin muhtevası şudur: İnsan seçebilen bir varlıktır. Bu dünyadaki tüm insanlar iyi ve kötü işleri seçme ve yapmada özgürdür. Böyleyken bir tarafta tüm ömrünü Allah’a ibadet ederek ve O’nun kullarına hizmette bulunarak geçiren bir takım insanlar yer almakta, diğer tarafta ise heveslerine ulaşmak için kendileri ve diğerlerine en kötü zulümlerde bulunan ve en çirkin günahlara bulaşan bir takım bozguncular durmaktadır. Esasen insanın yaratılışı, zıt eğilimler, irade ve seçme gücü ve de aklî ve naklî bilgi türleri ile donatılması, değişik davranışlar için kendisine zemin hazırlanması ve bu dünyada hakikat ile batıl ve de hayır ile şer ikili yollarının başına konmasının hedefi, kendisinin birçok sınamaya tabi tutulması, kendi irade ve tercihiyle tekâmül yolunu seçmesi ve böylece seçilen amellerin neticeleri ve onların ödül ve cezalarına erişmesi içindir. Ama biz bu dünyada iyilik işleyenlerin ve bozgunculuk yapanların kendi amelleriyle uyuşan ödül ve cezalara ulaşmadığını ve hatta birçok bozguncunun diğerlerine nazaran daha çok imkânlara sahip olduğunu müşahede etmekteyiz. Esasen dünya hayatının birçok fiili ödüllendirme ve cezalandırma kapasitesi bulunmamaktadır. Bu dünyada binlerce günahsız insanı öldürmüş bir cani bir defadan fazla kısas edilebilir mi? Böyle bir şahsın diğer suçları kesinlikle cezasız kalacaktır. Oysaki ilahi adalet en küçük iyi veya kötü bir davranışta bulunmuş herkesin kendi davranışının neticesine ulaşmasını gerektirmektedir. O halde başka bir âlemin olması icap etmekte ve ilahi adaletin tahakkuk etmesi için her ferdin ödül, ceza ve ortaya çıkan amellerin neticeleri noktasında müstahak olduğuna erişmesi gerekmektedir.[4]

Kıyameti ispat Eden Nakli Deliller:

1. Kur’an-ı Kerim Ayetleri: Ahiretin ispati ve onu inkar edenlere karşı getirilen deliller hakkında Kur’an-ı Kerim ayetleri birkaç kısma ayrılmaktadır:

Birinci Kısım: Bu kısımda bulunan ayetler ahireti ret eden bir delil olmadığını vurgulamaktadır. Bu ayetler inkârcıları silahsızlandırma konumundadır. Tıpkı şu ayet gibi: “Dediler ki: Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder. Bu hususta onların bir bilgisi yoktur. Onlar sadece zanda bulunuyorlar.”[5]

İkinci Kısım: Bu kısımda bulunan ayetler ahirete benzer fenomenlere işaret etmektedir:

A. Bazı ayetler bitkilerin yeşermesine işaret etmektedir: Kur’an şöyle buyuruyor:

“Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphe yok ki O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.”[6]

B. Bazı ayetler de Ashab-ı Kehf’in uykusuna işaret etmekte ve Ashab-ı Kehf’in enteresan kıssasını naklettikten sonra şöyle buyurmaktadır: “Böylece biz, (insanları) onların hâlinden haberdar ettik ki, Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler.”[7]

C. Hayvanların Diriltilmesi: Kur’an-ı Kerim’de olağanüstü bir şekilde diriltilen birkaç hayvana işaret edilmiştir. Hz. İbrahim’in (a.s) eliyle diriltilen dört kuşun diriltilmesi[8] ve Hz. Uzeyir’in (a.s) bineğinin diriltilmesi bunlardandır. Hayvanların diriltilmesi mümkün olduğuna göre insanların diriltilmesi de imkânsız olmayacaktır.

D. Bu dünyada bazı insanların dirilmesi: Hz. Musa (a.s) zamanında İsrail oğullarından öldürülmüş bir şahsın kurban edilmiş bir ineğin bazı vücut parçalarının kendisine vurulmasıyla dirilmesi (bu kıssa Bakara suresinde zikredilmiştir).[9]

E. Bir takım ayetler ahiretin gerekli olduğuna dair aklî delillere işaret etmektedir. Ahireti ispat etmek için öne sürülen adalet[10] ve hikmet delillerine işaret eden ayetler bu kabildendir.[11]

F. Bazı ayetler de evrenin ilk yaratılışını kıyametin ispatı için bir delil olarak göstermektedir. Kur’an şöyle buyurmaktadır: O, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu, O’na göre (ilk yaratmadan) daha kolaydır.”[12] Çölde yaşayan bir Arap bir insana ait çürümüş kemik parçasını bulup aceleyle şehre geldi ve Peygamber-i Ekrem’in huzuruna çıkarak kim bu çürümüş kemikleri diriltecek diye feryat etti. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: “Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek? De ki: Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir.”[13]

2. Masum İmamların (a.s) Rivayetleri: Ehli Beytin kıyamet hakkındaki rivayetleri değişik mesele ve boyutlarla ilgilidir ve onların tümü ahret ve kıyametin inkâr edilemeyeceğini yansıtmaktadır. Rivayetlerde beyan edilen hususların bazıları şunlardır:

A. Kıyamette Güvende Olmayı Talep Etmek: İmam Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: Ey Allahım temiz bir kalple sana gelmenin dışında ne mal, ne servet ve ne de evlatların işe yaramayacağı o günden sana sığınırım.[14] İmam Ali (a.s) bu rivayette temiz bir kalbe sahip olmayı kıyamette güvende olmanın aracı olarak görmektedir.

B. Kıyametteki Mutluluk Ve Sevinç Etkenlerinin Beyanı: İmam Rıza (a.s) kıyametteki sevincin etkenlerinden birisini şöyle beyan etmektedir: Her kim Aşura’yı musibet, hüzün ve ağlama günü bilirse, Allah kıyamet gününü onun sevinç ve mutluluk günü yapar.[15] Bir başka rivayette de Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Her kim kendi neslinden yaşı az bir çocuğu hoşnut kılmak için memnun ederse, Allah da kıyamet günü hoşnut oluncaya dek kendisini hoşnut etmeye çalışır.[16]

C. Kıyametteki Üzüntüyü Gideren Vesilenin Beyanı: İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmaktadır: Her kim bir müminin üzüntüsünü giderirse, Allah da kıyamet günü onun gönlünden gamı giderir.[17]

D. Kıyamette Ağlayan Gözlerin Beyanı: Peygamber (s.a.a) bir rivayette Fatıma Zehra’ya (a.s) şöyle buyurmaktadır: Ey Fatıma kıyamet gününde Hüseyin’in (a.s) musibetlerine ağlayan göz dışında tüm gözler ağlayacaktır.[18]

E. Ölümün Müminin Ebedi Nimetlere Ulaşmasını Sağlaması: İmam Hüseyin (a.s) Aşura günü vefalı ashabına hitaben şöyle buyurmuştur: Ey izzet ve onurun evlatları azıcık sabredin, ölüm geçirileceğiniz ve bu dünyanın onursuz ve zorlu yaşamı ve şartlarından cennet ve onun daimi nimetlerine yöneleceğiniz bir köprüden başka bir şey değildir.[19]

Bir başka rivayette de İmam Hasan Mücteba (a.s) şöyle buyurmaktadır: Ölüm mümine gelen en büyük sevinç ve hoşnutluktur; zira bu zor ve sorunlu diyar ve yaşamdan nimetleri bol ebedi bir yaşama doğru gitmektedir.[20] Bunlar kıyamet inancını ispat eden ve onun birçok özelliklerini açıklayan rivayetlerin bir kısmıdır. Böylece bu sağlam deliller ile birlikte artık ahretin mümkün ve gerçek olduğuna dair hiçbir şüphe ve kuşku kalmamaktadır.        



[1] Misbah Yezdi, Muhammed Taki, Amuzeş-i Akaid, c. 3, s. 11, İntişarat-ı Sazman-ı Tebliğat-ı İslamî, 1374.

[2] a.g.e., s. 38.

[3] a.g.e., s. 39.

[4] Sübhani, Cafer, Muhazarat Fi’l-İlahiyat, s. 405, Müessese-i İmam Sadık (a.s), 1323 h.k.

[5] Casiye, 24.

[6] Rum, 50.

[7] Kehf, 21.

[8] Bakara, 260.

[9] Bakara, 67-73.

[10] Casiye, 21-22.

[11] Secde, 18; Kalem, 36-36; Sad, 38; Yunus, 4.

[12] Rum, 27.

[13] Yasin, 78-79.

[14] Rabbani, Hadi ve Musevi, Seyid Muhsin, Ayine-i Badha, s. 235, h. 988, Müessese-i Ferhengi Daru’l-Hadis, 1382 Biharu’l-Envar c. 94, s. 109’dan iktibas edilmiştir.  

[15] Ayine-i Badha, s. 134, h. 392 Mizanu’l-Hikme h. 22632’den iktibas edilmiştir.

[16] a.g.e., s. 95, h. 324, Mizanu’l-Hikme h. 22632’den iktibas edilmiştir.

[17] a.g.e., s. 152, h. 572, Kafi c. 2, s. 200’den iktibas edilmiştir.

[18] a.g.e., s. 135, h. 495, Biharu’l-Envar c. 44, s. 293’ten iktibas edilmiştir.

[19] Natıki, Muhammed, An Suy-ı Merzha Ya Cihan-ı Pes Az Marg, s. 63, Nesim-i İntizar, 1382, Biharu’l-Envar c. 6, s. 155’ten iktibas edilmiştir.

[20] a.g.e., s. 62, Biharu’l-Envar c. 6, s. 154’ten iktibas edilmiştir.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar