Gelişmiş Arama
Ziyaret
9031
Güncellenme Tarihi: 2010/08/22
Soru Özeti
Ali (a.s) hilafetten sonra neden halifelere muhalefet etmedi ve bidatleri ortadan kaldırmadı? Eğer halifeler kâfir idiyse, neden İmam Ali (a.s) güce ulaştığı vakit onların küfrünü ve hilafetlerinin gasplı olduğunu ilan etmedi?
Soru
Ali (a.s) hâkimiyeti ele geçirdiği zaman neden kendinden önceki ergin halifelere muhalefet etmedi? Bilakis tevatür ile sabit olduğu üzere minber üzerinde şöyle demiştir: “Peygamberden (s.a.a) sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebubekir’dir.” Aynı şekilde hâkimiyeti ulaştığı zaman insanlara yeni bir Kur’an getirmedi, geçici evliliği yaymadı, Fedek’i geri vermedi, tamattu’ haccını farz kılmadı, ezana “hayya ala hayru’l-amel” cümlesini eklemedi ve “es-salatu hayrun min nevm” cümlesini ezandan çıkarmadı. O halde Ebubekir ve Ömer kâfirdiyseler, neden İmam Ali (a.s) güç elindeyken onların küfürlerini ve hilafetlerinin gasplı olduğunu ilan etmedi? Aksine Ebubekir ve Ömer’i övdü ve yüceltti. Öyleyse siz de İmam Ali’nin (a.s) yapmış olduğu işi yapınız. Yahut İmam Ali’nin (a.s) ümmete ihanet ettiğini, ümmete meseleyi açıklamadığını ve Ali’nin böyle bir şeyden münezzeh ve arı olduğunu söylemeniz gerekir!
Kısa Cevap

İmam Ali (a.s) bazı hususlarda önceki halifelere karşı amelî muhalefetlerde bulunmuştur. Bizim kitaplarımızda yer aldığı üzere o defalarca önceki halifelere yönelik eleştirilerde bulunmuştur. Örnek olarak Nehcü’l-Belağa’daki mevcut Şıkşıkiye Hutbesi’nden söz edilebilir. Bazı yerlerde de susmayı maslahat bilmiştir. Belirttiğiniz hadis Şia açısından tevatüre sahip değildir ve Ehli Sünnet’in tevatür derecesindeki diğer hadisleriyle de çelişmektedir. Ayrıca her susma da ihanet addedilmez.

Ayrıntılı Cevap

Geçekte sorunuz birkaç bölüme ayrılmaktadır: Müminlerin önderinin (a.s)  Peygamberden sonra en hayırlı fertler Ebubekir ve Ömer’dir demesi tevatür ile sabit olmuş mudur? Ali (a.s) gücü ele geçirdikten sonra neden önceki halifelere muhalefetini dile getirmedi ve onları kâfir ve hilafeti gasp edenler olarak ilan etmedi? Neden Hz. Ali (a.s) geçici evlilik, Fedek, tamattu’ haccı ve ezan hakkında kendi görüşü esasınca hareket etmedi ve niçin yeni bir Kur’an getirmedi? Ali (a.s) yukarıdaki hususları yerine getirmemişse, kendisinin ümmete ihanet ettiğini mi söylemeliyiz? Bu soruları incelemeden önce söylemeliyiz ki Ümeyyeoğullarının müminlerin önderinin (a.s) faziletlerini nakledilmesini engellemeleri ve siyasî hedeflerle tarihin onlar tarafından tahrif edilmesi ve bu sürecin maalesef henüz de devam etmesi nedeniyle bu tür sorular icat edilmiştir. Biz aşağıda bu konuya yanıt vereceğiz ama her şeyden önce gerçekten de hak ve hakikati bulma peşindeyseniz ve niyetiniz sadece Müslüman olmayanların lehine tamamlanacak Şii ve Sünni arasında hassasiyet çıkarmak değilse, Şii âlimleri tarafından yazılmış kelam kitaplarına müracaat edebileceğinizi ve önyargıda bulunmamak kaydıyla gerçeklere ulaşabileceğinizi tavsiye ediyoruz ve emin olun ki “Yüce Allah kendi yolunda çabalayanları hak yola yöneltecektir.”[1] Müminlerin önderinden (a.s) naklettiğiniz hususun tevatür taşıdı hakkında şunları söylemek gerekir: Ehli Sünnet kitaplarında farz olarak böyle bir tevatür olsa da Şii kitaplarında böyle bir tevatür mevcut değildir. Bilakis Şia’da bu hadisi sahih olasılığıyla nakleden hiçbir kitabın bulunması mümkün değildir ve kesinlikle bildiğiniz üzere ilmî tartışmalarda ancak iki tarafın onayını almış bir tevatüre istinat edilebilir. Örnek sıfatıyla şu konular iki fırka arasında tevatür derecesinde sayılabilir; zira hem Şia kitapları ve hem de Ehli Sünnet kitaplarında yer almaktadırlar ve biz sadece Ehli Sünnet kitaplarını referans göstereceğiz.

1- Müminlerin önderinin (a.s) Peygambere (s.a.a) yakınlığı, Harun’un (a.s) Musa’ya yakınlığı gibidir.[2]

2- Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Fatıma’yı (a.s) üzen kimse beni üzmüş kimse gibidir.[3]

3- Bir şahıs, Peygamber (s.a.a) ölüm döşeğindeyken onun tarafından bir hususun yazılmasına engel olmuş ve Peygamberin (s.a.a) hezeyanda bulunduğunu söylemiştir.[4]

4- Fatıma (a.s) vefat edene dek birinci ve ikinci halifeden razı olmamıştır.[5]

5- Peygamber (s.a.a) Beraat mesajını iletmek için Ali’yi (a.s) Ebubekir’in yerine atamıştır.[6]

6- Birinci halife ve ikinci halife Peygamberin (s.a.a) huzurunda Hucurât suresinin ilk ayetlerinin inip kendilerini azarlayacağı kadar seslerini yükseltmişlerdir.[7] Gerçi Ehli Sünnet sonraları Yüce Allah’ın onları bağışladığına inanmaktadır.

Bu belirtilenleri ve başka onlarca başka örnekleri iki fırka arasındaki tevatür derecesine sahip örnekler olarak değerlendirebiliriz; zira Şia kitaplarında onlara işaret edilmekle birlikte en muteber Ehli Sünnet kitaplarında da kendilerine atıfta bulunulmuştur. Biz onların tümünü Ehli Sünnet nezdinde Kur’an’ın kız kardeşi mesabesinde olan Sahih-i Buharî kitabından alıntıladık. Onlara dikkat ederek naklettiğiniz hadis ile olan çelişkilerini de kavrayabilirsiniz. Tevatür iddiasında bulunduğunuz hadis hakkında belirtmeliyiz ki; müminlerin önderine (a.s) düşman olan Emevî hükümdarları ergin halifelerden sonra, siyasi propagandayla Peygamberden (s.a.a) sonra Ebubekir ve Ömer’in en üstün şahıslar olduğu ve doğal olarak Ali’nin (a.s) sonraki merhalede yer aldığı izlenimini vermişlerdir. Sonraları bu propaganda sürecinin devamında daha inandırıcı olması için bazıları bu sözü İmam Ali’ye (a.s) isnat etmişlerdir. Bu hususta Şia kitaplarında bir rivayet mevcuttur ve siz onun senedini kabul etmeseniz bile bu rivayette yapılan çözümlemeyi kabul etmekten kaçınamazsınız. Ebu Halid Kabilî şöyle söylemektedir: İmam Seccad’a (a.s) halkın[8] Peygamberden (s.a.a) sonra tertip üzerine insanların en üstününün Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali (a.s) olduğunu söylediklerini belirttim. İmam Seccad (a.s) şöyle cevap verdi: O halde onlar, Said b. Musib’in Saad b. Ebu Vakkas aracılığıyla Allah Resulü’nden (s.a.a) naklettiği rivayet karşısında ne demekteler? Allah Resulü (s.a.a) Ali’ye (a.s) şöyle buyurmuştur: “Senin bana yakınlığın Harun’un (a.s) Musa’ya (a.s) olan yakınlığıdır. Ama benden sonra bir peygamber gelmeyecektir.” [9] Musa (a.s) zamanında Harun (a.s) gibi bir insan var mıydı?[10] İmam Seccad iki fırkanın kabul ettiği yakınlık hadisine isnatta bulunarak, insanların dilinde dolaşan ve sizin İmam Ali’ye (a.s) müntesip bildiğiniz bir hadisin itibarını geçersiz kılmaktadır. Bu çözümleme kimin olursa mantıklı ve kabul edilirdir. Müminlerin önderinin gücü ele geçirdikten sonra önceki halifelere neden muhalefet etmediği meselesi hakkında da şöyle söylemek gerekir: Bizim inancımıza göre ve kitaplarımızda yer aldığı üzere, o defalarca önceki halifelere yönelik eleştirilerde bulunmuştur. Örnek olarak Nehcü’l-Belağa’daki mevcut Şıkşıkiye Hutbesi’nden söz edilebilir. Burada iki fırka arasında tevatür derecesine sahip bir takım hususlara isnatta bulunup birkaç soru soruyoruz:

1- Önceki iki halife tarafından atanan Muaviye’nin Şam bölgesinden azli, onların görüşüne muhalefet etmek değil midir?

2- Beytülmalin yeni bir yöntem ile dağıtılması, onlara muhalefet etmek sayılmaz mı?

3- Haricî fetihlerin devamına önem vermemek ve Müslüman camianın derunî temizliği yönünde çabalamak, yöntem değişikliği addedilmez mi?... Kendisinin hatta önceki halifelerin iktidarda oldukları dönemde dahi mevcut düzene itiraz eden ve onu eleştiren bir şahıs olarak telaki edildiğini biliyoruz. Onlarca örnekten biri sıfatıyla sizden soruyoruz: Neden kendisi Fatıma (a.s) vefat edene ve onun gece defin edilmesine dek, sizin Peygamberden (s.a.a) sonra en üstün şahıs olarak bildiğiniz Ebubekir’e biat etmedi?[11] Elbette o İslam’ı korumak için, ettiği tüm itirazlara rağmen halifelerle işbirliği yaparak İslam toplumunun sorunlarıyla ilgilenmekteydi[12] ve kendisinin güzel tabiriyle şöyle demekteydi: “Bizim bir hakkımız vardır, eğer bize verirlerse ne ala ama vermezlerse zaman alsa da ikinci şahıs olarak deveye binmeyi tercih ederiz.”[13] Gerçekte o, gücü hedef olarak değil sadece araç olarak telaki etmekteydi. Bu yüzden de hem önceki halifeler döneminde ve hem de kendisinin zahiri hilafeti döneminde birçok yerde susmayı ve bu hususlarda yargıda bulunmayı gelecektekilerin uhdesine bırakmayı tercih ediyordu. Belirttiğiniz fertlerin küfrü hakkında ise Şia inancına göre şahadeteyni söyleyen her şahsın Müslüman olduğunu söylemek gerekir. Onun neden birçok yerde kendi görüşüne göre amel etmediği hususunda enteresan şu noktayı bilmeniz gerekir: Sizin deyiminizle İmam Ali (a.s) gücü elinde bulundurduğu zaman, teravih namazının kılınmasına muhalefet etmiş ancak bazı fertlerin itiraz etmeleri nedeniyle onları kendi hallerine bırakmıştır.[14] Onun Ebu Musa Eşarî’nin hakem olmasına razı olmadığını ama zorla onu kabul ettiğini kesinlikle biliyorsunuzdur. Esasen Hz. Ali (a.s) iktidara ulaştığı zaman ondan önceki yirmi beş yıl boyunca İslam toplumu sürekli bir şekilde önceki halifelerin davranışlarını doğru gösteren bir propagandanın egemenliği altındaydı ve bazı hususlarda muhalefet etmek sorun yaratmaktaydı. Tıpkı Fedek’in geri verilmesi dâhilinde bunun bazılarınca şahsi menfaatler yönünde atılmış bir adım olarak algılanabileceği gibi. Esasen İmam Ali’nin (a.s) hilafet dönemi, birçok yerde temel ıslahlar yapmaya kendisine izin vermeyecek kadar kısa olup savaş ve ihanetler ile doluydu. Kur’an hakkında da şunu söylemek lazımdır: Şia, mevcut Kur’an’ı kabul etmekte ve onu Allah tarafından bilmekte ama Ali’nin (a.s) Kur’an’ının (Kur’an’daki mevcut metne ek olarak) nasıh, mensuh ve ayetlerin inme zamanına ait bilgiler ve birçok açıklama ve tefsiri kapsadığına inanmaktadır. Belirtilen nedenlerle İmam (a.s) bunu topluma sunamamıştır ve bu toplum içinde düşman ordusunun Kur’an’ı mızraklar üzerine koyup yukarıya kaldırmaları hilesine safça kanan, İmama itaat etmekten vazgeçen ve kendi deyimiyle ben insanlar arasında Kur’an’a en yakın kişiyim[15] diyen birine itina etmeyen fertler mevcuttu. Sorunuzun son kısmı hakkında da belirtmek gerekir ki her suskunluk ihanet değildir. Bozulması dâhilinde toplumu ıslaha yöneltecek suskunluk ihanettir; bozulması halinde toplumdaki bozgunculuğu artıracak suskunluk ihanet değildir. Örnek olarak size birkaç soru soruyoruz: Peygamber’in (s.a.a) ikinci halifenin görüşünün aksine meşhur münafık Abdullah b. Ebi’nin cenazesine namaz kılması[16], İslam toplumuna ihanet etmek olarak mı algılandı? Hızır (a.s), Kehf suresinde kıssası yer alan maceraların nedenini Musa’ya (a.s) başta söylemediği için kendisine ihanet mi etti? Muhammed suresi 30. ve Tövbe suresi 101. ayeti uyarınca Yüce Allah münafıkları Peygambere (s.a.a) tanıtabilirdi ama kendisi Allah’tan böyle bir şey istemedi. Bu yüzden Peygamber (s.a.a) İslam ve Müslümanlara ihanet mi etmiş oldu? Harun’un (a.s) İsrail oğullarının buzağıya tapması hakkında susması ve Musa’dan (a.s) onlar beni kale almadı ve az kalsın beni öldüreceklerdi diyerek özür dilemesi[17], ihanet miydi? Bunların hiçbiri ihanet değildi. Müslümanlardan üç grubun kendisiyle savaşa giriştiği, bir kesimin de kendisine muhalefet bayrağı açtığı ve neticede kendisini şehit ettikleri koşullarda bir takım meselelere yönelik Harun’un (a.s) konumunu taşıyan müminlerin önderinin suskunluğu ihanet değildir. Ama insaflı araştırmalar yaparak hakikate ulaşmak bizim ve sizin vazifenizdir.                       


[1] Ankebut, 69.

[2] Buharî, Muhammed b. İsmail, Sahih-i Buharî, Daru’l-Fikir, Beyrut, h.k. 1401, c. 4, s. 208, ve c. 5, s. 129.

[3] Sahih-i Buharî, c. 4, s. 219.

[4] a.g.e., c. 5, s. 137 ve 138. Daha fazla bilgi için bkn: 1527. Soru (Site: 169), İndeks: Peygamberin (s.a.a) Vasiyetinin Yazılmasındaki Engel.

[5] a.g.e., c. 5, s. 42, ve c. 5, s. 82 ve 83.

[6] a.g.e., c. 5, s. 202 ve 203.

[7] a.g.e., c. 6, s. 46 ve 47.

[8] Dikkat ediniz: İmam Ali (a.s) söylememektedir, halk söylemektedir.

[9] Belirtildiği gibi bu hadis Şia ve Ehli Sünnet arasında tevatür derecesindedir ve Ehli Sünnet’in muteber sahihlerinde de mevcuttur.

[10] Meclisî, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, h.k. 1404, c. 37, s. 273.

[11] Müracaat ediniz: Sahih-i Buharî, c. 5, s. 82 ve 83.

[12] Bu hususta bu sitenin arşivindeki 1351. numaralı soruya (site: 1450) müracaat edebilirsiniz.

[13] Nehcü’l-Belağa, İntişarat-u Dari’l-Cehre, Kum, s. 472.

[14] İbn. Ebi’l-Hadid, Şerh-u Nehci’l-Belağa, Kitabhane-i Ayetullah Maraşî, Kum, h.k. 1404, c. 12, s. 283.

[15] Nasr b. Müzahim el-Munkarî, Vakıa-i Sıffin, Kitabhane-i Ayetullah Maraşî, Kum, h.k. 1403, s. 490 ve 491.

[16] Sahih-i Buharî, c. 5, s. 206.

[17] A’raf, 150.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İmamlar (a.s) neden takiyye ederlerdi?
    8809 Kelam İmi 2010/12/04
    Takkiyyenin nedeni yalnızca korku değildir, korku, takiyyenin nedenlerinden sadece biridir, tümü değil. Dikkat etmek gerekir ki, korku, soruda gelen iki çeşidin ötesinde bir şeydir. Zira korku takiyyesi bazen takiyye edenin canı, onuru, malı ve yakınlarına gelebilecek tehlikeden dolayı yapılırken, bazen başkalarına ve müminlere gelecek olan zarar ihtimalinden ...
  • daimi ve geçici nikâhın akdi nasıl okunuyor?
    6096 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/05/20
    Ayetullah Mehdevi Hadevi Tahrani Hazretleri (damet berakatuh) mezkûr sorunun cevabı hakkındaki açıklaması şöyledir: Eğer erkek bayan tarafından, bayanı kendine aktetme vekaletine sahip ise daimi akitte mihriyesini tayin ettikten sonra şu şekilde akti okuyabiliyor: a) bayan adına desin: “zevvectü müvvekkileti li nefsi ala sidaki’l malum. Yani ...
  • Ramazan ayında dövme yapmak orucun bozulmasına neden olur mu?
    32547 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/18
    Dövme, orucu bozmaz. Hatırlatılmalıdır ki orucu bozan şeyler şunlardan ibarettir: 1. Yemek ve içmek, 2. Cima, 3. Mastürbasyon (insanın kendi başına meni gelmesine neden olacak bir şey yapması), 4. Allah, Peygamber (s.a.a) ve onun halifelerine yalan isnat etmek, 5. Boğaza katı toz ulaştırmak, 6. Tüm başı suya sokmak, 7. ...
  • Eşinin veya başkalarının verdiği hediyelerle kadına hac farz olur mu?
    5693 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/12
    Bu malların size hediye edilip sizin kabul etmenizden sonra sizin malınız olduğuna göre bunlar da sizin diğer mallarınız gibi sayılır. Sizin bu mallarla mustati (hacca gitmeye gücünüzün) olduğu farz edilmiştir. Bu yüzden sizi mustati kılacak diğer şartlar da var ise hac size farz olur. ...
  • Hermonotik nedir ve onun görecelikle ne gibi bağlantısı vardır?
    14327 Yeni Kelam İlmi 2010/12/28
    Hermonotik teriminin iki manası vardır:a) Geniş Mana: Bu kelime bu manada, bir metnin yorumu hakkındaki her türlü araştırmadır. Bu yüzden hermonotik, bu alanda bütün dinleri, hatta ilm-i usul’un lafızlar bölümünü dahi kapsamaktadır. b) Dar Mana: Bu kelimenin bu manasıyla ...
  • Akli Burhan ile Fıkhi Kıyas arasındaki fark nedir?
    12000 Düzenler 2012/11/01
    Fakihler nezdinde kıyas ıstılahı, mantık ve felsefedeki “temsil” (analoji) ıstılahıyla aynıdır. ” kıyas ve temsilden maksat birinci şeyin hükmünü ikinci bir şeye, iki şeyde nitelik benzerlik olduğundan dolayı sirayet etmektir. Burhan, mantık ilminde “kıyas” türlerinden bir ıstılahtır ki yakini mukaddimelerden (öncül) oluşur ve verdiği netice ...
  • İnsan yeryüzünün mü en üstün varlığıdır, yoksa tüm varlık aleminin mi? Acaba insandan daha üstün bir varlığın yaratılması mümkün mü?
    48069 Eski Kelam İlmi 2009/11/10
    Bize göre insan, varlık âleminde -ister yerde olsun ister gökte- bütün varlıkların en üstünüdür. Biz bunu insanın yaratılışı hakkında ki ayet ve hadislerden anlıyoruz. İnsanın üstün olmasının nedeni onun sahip olduğu şu özelliklerdir: 1-İahi bir ruha sahip olması, 2-Meleklerin secde ettiği varlık olması, 3-Yaratılışın ve varlığın ...
  • Niçin Allah bütün insanları Müslüman yaratmadı?
    38415 Eski Kelam İlmi 2009/08/20
    Allah Teala insanları Allah’ı tanıyan, tapan, akıl ve düşünce gücüne sahip, irade ve ihtiyar sahibi bir yapıda yaratmıştır. İnsanların hidayeti için de peygamberler göndermiştir. Allah kimseyi kâfir, Hıristiyan, Yahudi… olarak yaratmamıştır. Aksine insan sahip olduğu ihtiyarı kötüye kullanmak ve yaşadığı alan ve koşullar dolayısıyla yanış yola sapmaktadır.
  • Sermayenin humusu var mıdır?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/16
    Muhterem taklit mercilerinin sermayenin humusu hakkındaki görüşü şudur: Eğer bir kimse bir sermaye edinirse ve bu sermayenin humusunu vermesi durumunda kalan kısmıyla bir işe girişemezse ki bu sermayeyle geçinmeyi istiyorsa bu sermayenin humusunu vermeli midir? Tüm merciler (Ayetullah Vahit ve Ayetullah Safi dışında): ...
  • Mülk sahibi, mülkünün yarısını bir hayır kuruluşuyla sulh ediyor (anlaşıyor) ve orada veya ona bedeli olacak mekanda okul yapılmasını şart koşuyor. Bu kuruluş orada medresenin dışında bir şey yapabilir mi?
    5721 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/30
    Bu meselede üç nokta göz önüne alınmalıdır: 1. Akitteki söz konusu şarta aykırı davranmak caiz değildir. Yani o mekan veya bedel mekan okulun dışında bir şey için kullanılamaz. Ayetullah el-Uzma Hamanei’nin Bürosu: Şart, lazım akdin içindeyse ona amel etmek gereklidir ve aykırı davranmak caiz değildir.

En Çok Okunanlar