Gelişmiş Arama
Ziyaret
10867
Güncellenme Tarihi: 2011/04/28
Soru Özeti
Resul-i Ekrem (s.a.a) Kerbela toprağına secde etmiş midir?
Soru
Resul-i Ekrem (s.a.a) bugün Şiilerin secde ettiği Hüseyni toprağa secde etmiş midir?
Cevabınız evet ise andolsun Kabe’nin Rabbine bu bir yalandır!
Eğer, ‘Hayır Hüseyni türbete secde etmemiştir’ derseniz o zamanda diyoruz ki: ‘Eğer böyle ise siz Peygamberden (s.a.a) daha mı çok hidayet üzeresiniz? Rivayetler sadece Cebrail’in bir avuç Kerbela toprağını Peygambere getirdiği hakkındadır.
Kısa Cevap

Şii fıkhına göre,

1) Secde mutlaka toprağa ve topraktan çıkan (bitki gibi) şeylere yapılmalıdır. Resul-i Ekrem’de (s.a.a) halıya, kilime, deriye, plastiğe vb. şeylere değil, toprağa, kuma, taşa, bitkiye vb. topraktan olan şeylere secde ederdi.

Şiilerin üzerine secde ettikleri Hüseyni türbet ise yeryüzündeki topraklardan biri olup, diğer topraklardan ve üzerine secde edilmesi caiz olan şeylerden daha efdaldir. Bu yüzden onun üzerine secde etmek caizdir.

2) Allah’ın en iyi kullarının kanları İslamı korumak maksadıyla Allah yolunda Kerbela toprağına düştüğü için bu toprağın başka topraklara göre şerafeti vardır. Bu yüzden teşeyyü mektebine göre Kerbela toprağına secde etmek müstehap ve efdaldir. Birçok Ehl-i Sünnet kaynaklarında, Cebrail’in (a.s) Resul-i Ekrem’e (s.a.a) Kerbela toprağını getirdiği yazılıdır.

Ayrıntılı Cevap

Secde lügatte zelil olmak ve alçalmak[1] manasına gelirken fıkıh teriminde alnı yere koymaya denir.[2] Birçok rivayette insanın en iyi haletinin secde olduğu belirtilmiştir. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyuruyor: ‘Kul, gizlide yaptığı secdeden daha üstün bir şeyle Allah’a yakın olmamıştır.’[3]

Aişe, Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder: ‘Yeryüzü bana secdegah ve temizleyici kılınmıştır.’[4]

Bu hadise göre toprağa secde etmek caizdir. Bu açıdan bakıldığında ister Medine toprağı olsun ister Mekke, ister Irak’taki Kerbela toprağı olsun, isterse dünyanın başka yerindeki topraklar olsun yeryüzündeki topraklar arasında fark yoktur, aynıdır.

Sadr-ı İslam döneminde mescidlerde sergi yoktu. Bütün Müslümanlar namazda mescidlerinin içine döktükleri toprak, kum gibi şeylere secde ederlerdi. Peygamber (s.a.a) Müslümanlara bu konuda engel olmadığı gibi toprağın dışında bir şeye (elbise, sarık, bez gibi) secde etmelerine engel de oluyordu.[5] Dolayısıyla toprağa, taşa, kuma, hasıra secde etmek Allah Resulünün (s.a.a) kesin siret ve sünnetidir. Hiçbir Müslüman toprağa secde etmeyi reddetmediği gibi bütün mezhepler toprağa secdenin doğru olduğunu söylemekteler.

Kerbela toprağına gelince, Şii Kerbela toprağına secde etmenin müstehap olduğuna inanmaktadır. Zira o toprakta Allah Resulü’nün evladı, cennet gençlerinin efendisi Hz. Hüseyin b. Ali (a.s), Allah’ın dinini ve ahkamını korumak uğrunda çocukları ve ashabıyla birlikte şehid oldu. Kerbela toprağına ilk secde eden kimse dördüncü imam olan İmam Ali b. Hüseyin Seccad’dır (a.s). İmam Seccad (a.s) Müslümanların güvendiği ve onların kalplerinde yer eden biriydi. Şiilerde Masum İmamları (a.s) takip ederek bu toprağa secdenin müstehap olduğuna inanmaktalar.[6] Ancak bu konunun Peygamberin (s.a.a) vefatından elli yıl sonra şehid olan İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetinden sonra ki döneme ait olması ve Resullullah (s.a.a) Kerbela toprağına secde etmedi diye bizde etmeyeceğiz ve ona secde etmek efdal değildir anlamına gelmez. Acaba Kerbela toprağı toprak değil midir? Acaba bu toprak dünyanın diğer yerlerindeki topraklardan farklı mıdır? Değilse o zaman ona secde etmek kesinlikle caizdir. Ayrıca Şii ve Sünni kaynaklarda Kerbela toprağının Allah katında önem ve değerini belirten rivayetler vardır.

Şii ve Sünni Cebrail’in bir avuç Kerbela toprağını Peygambere getirdiğini rivayet etmişlerdir.

Ehl-i Sünnet kaynaklarında Ümm-ü Seleme’den şöyle rivayet edilmiştir: ‘Birgün Allah Resulü bana dedi ki: ‘Kapıda bekle ve kimseyi içeri alma.’ Ben kapıda bekliyordum. Bu arada Hüseyin geldi ve içeri girmek istedi. Ben engel olmak istedim ama başaramadım. O büyük babasının yanına gitti. Resulullah’a ‘Fedanız olayım, kimseyi içeriye almamamı buyurmuştunuz ama evladınız elimden kaçarak içeri girdi’ diye arzettim.’ Ümm-ü Selem daha sonra şöyle diyor: Ben Allah Resulüne ‘Kapının kenarından elinizde birşey olduğu halde ağladığınızı gördüm, bu çocukta kucağınızdaydı’ diye arzettiğimde şöyle buyurdu: ‘Evet, Cebrail yanıma geldi ve bana ümmetimin bu evladımı öldüreceğini haber verdi. Onun şehid olacağı yerin toprağınıda bana verdi. Elimde olan bu toprak oranın toprağıdır.’[7] Bu rivayet aynı şeklide veya az bir değişiklikle Ehl-i Sünnet’in çeşitli kaynaklarında gelmiştir.[8]

Şia da bu rivayeti nakletmiştir. Bir rivayette İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: ‘Cebrail, Hüseyin’in şehid olacağı toprağı Peygambere (s.a.a) getirdi ve o toprak şu anda bizim yanımızdadır.’[9]

Dolayısıyla Şii ve Sünniye göre Kerbela ve toprağı çok önemlidir. Ona secde etmek diğer topraklara secde etmekten daha efdaldir.

İlgili dizinler:

1- Toprağa Secde, 1892. Soru (site:2467)

2- Müslümanların Taşa ve Kabeye Secde Etmeleri, 1065. Soru (site:1130)



[1]- Ragıb İsfahani, Müfredat-ı Elfaz-il Kur’an, s.396, 1. Baskı, Dar-ul Kalem, Dimeşk, hicri:1416

[2]- İbn-i Esir, en-Nihaye Fi Garib-il Hadis, c.2, s.213, 4. Baskı, Müessese-i İsmailiyan, Kum, h.ş.1364

[3]- Gulam Hüseyin Mecidi, Nehc-ul Fesaha, c.1, s.461, 1. Baskı, Müessese-i Ensariyan, Kum, h.ş.1379  

[4]- Muhammed Bakır Meclisi, Bihar-ul Envar, c.8, s.38; Sahih-i Buhari, c.1, s.113, Dar-ul Fikr, h.k.1401; Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.2, s.240; Sünen-i Ebi Davud (İbn-i Eş’as Secistani), c.1, s.118, 1. Baskı, Dar-ul Fikr, h.k.1410 ve birçok başka kaynak.

[5]- Bkz: 1892. Soru (site:2467)

[6]- Muhammed Ticani, Nasıl Hidayete Kavuştum (Arapçası), s.65, Müesseset-ül Fecr, Londra, Bi Ta.

[7]- Taberani, el-Mu’cem-ul Kebir, c.3, s.109, 2. Baskı, Dar-u İhya-it Teras-il Arabi, h.k.1404

[8]- Müttaki Hindi, Kenz-ul Ummal, c.13, s.657, Müesseset-ür Risale, Beyrut, h.k.1409; İbn-i Ebi Şeybe el-Kufi, el-Müsennif, c.8, s.632, 1. Baskı, Dar-ul Fikr, Beyrut, h.k.1409; İshak b. Raheviye, Müsned-i İbn-i Raheviye, c.14, s.131, 1. Baskı, Mektebet-ül İman, Medine, h.k.1412, vs. kaynaklar.  

[9]- Bihar-ul Envar, c.45, s.231; Tusi, Emali, 1. Baskı, Dar-us Sakafe, Kum, h.k.1414.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar