Gelişmiş Arama
Ziyaret
14045
Güncellenme Tarihi: 2009/01/29
Soru Özeti
Dua ve İmam Hüseyin (a.s)’ın türbetinin şifa bulmadaki rolü
Soru
Acaba hasta bir insan, doktora mı gitmeli, İmam Hüseyin (a.s)’ın türbetini mi yemeli yoksa dua mı etmeli?
Kısa Cevap

Bu üç amel, hastanın şifa bulması için ayrı ayrı sebep olabilecekleri gibi üçüne birden de başvurulabilir. Ama insan dua ederken (Allah’la irtibata geçip, direkt olarak Ondan şifa isterken) doktora gider ve İmam Hüseyin (a.s)’ın türbetini de yerse daha iyi olur. Zira doktorun tedavisi, ilacın etkisi, İmam (a.s)’ın şefaati ve türbetinin eseri Allah-u Teala’nın kudret ve isteğinin dışında değildir, Onun izni olmadan etki etmezler. Hepsinin de etkisi ilahi meşiyyete bağlıdır.

Diğer bir nokta da şudur: Masum İmamlar (a.s)’a tevessül edip şefaatlerinden yararlanmayı ve dua etmeyi yanlızca maddi sebeplerin halledemediği sorunlar için yapmamak gerekir. Bunlar yapılırken maddi sebepler terkedilmemeli, her hangi bir ihmalkarlık söz konusu olmamalıdır. Zira, bütün işler doğal seyrinde gerçekleşir. Bu ilahi bir kanundur. Bu yüzden hastalıktan şifa bulmak için yukarıda saydığımız üç amelin üçünden de faydalınabilir. Yani hem dua edelim, hem İmam Hüseyin (a.s)’ın türbetine teberrük edelim, hem de doktora gidip onun verdiği ilaçları kullanalım. Bu şekilde Allah-u Teala, Masum İmamlar (a.s)’ın şefaatını kabul edecek, tıbbi tedavinin uygun ve gerekli olanını bize nasip edecektir.

Kısacası, bütün dert ve sıkıntılarda Allah’ın inayeti ve Masum İmamlar (a.s)’ın şefaatinden ümit kesilmemeli, maddi sebepler terkedilmemelidir.ر

Ayrıntılı Cevap

Tıbbi ilaçları kullanmak, Seyyid-i Şüheda (a.s)’ın türbetinden faydalanıp Masum İmamlar (a.s)’a tevessül etmek ve dua etmek hastalıklardan şifa bulmak için -tabi eğer kesin ecel gelmemişse- üç etkin ameldir. Bu üç amelin her biri tek başına, Allah’ın isteğiyle etkin olabileceği, yani yanlızca birine amel edilebileceği gibi, üçü birden beraberce de (üçü tam bir sebep oluşturarak) hastanın iyileşmesine vesile olabilirler. Yani dua, İmam (a.s)’ın şefaatinin kabulüne ve türbetinin etkin olmasına sebep olurken, İmam (a.s)’ın şefaati ve türbetinin etkisi de tıbbi tedavinin iyi bir sonuç vermesine, tedavi aşamalarının kolay bir şekilde yürümesine neden olur.

Ancak unutmamak gerekir ki, ilaç, doktorun tedavisi, hatta İmam (a.s)’ın şefaat ve türbetinin etkisi Allah’ın iznine bağlı olduğundan bunları duayla beraber yapmak önemli bir fayda sağlayacaktır. Çünkü dua, Allah’la direkt bir bağlantıdır. Ondan başkasına yönelmemek (fiilde tevhid) duanın kabülünde etkilidir. Bu yüzden her işe başlarken, hatta İmamlara (a.s) tevessül edip şefaat dilerken, dua etmek, yani Allah-u Teala’dan yardım ve başarı dilemek, Ehl-i Beyt (a.s)’ın şefaatinin kabulünü istemek kesinlikle tavsiye edilmiştir. İyi bir doktor bulmak, hastalığın tam teşhisi, etkili ilacın belirlenmesi ve tedavi aşamalarının iyi bir şekilde yürümesi gibi karışık durumlar göz önüne alındığında Allah (c.c)’dan yardım istemenin zarureti kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Yine Seyyid-i Şüheda (a.s)’ın türbetinin etkili olabilmesi için de bazı şartlar gereklidir. Bu şartların günümüzde gerçekleşmesi çok zordur. Söz konusu şartlar şunlardır:

1-O toprak, İmam Hüseyin (a.s)’ın hairinden (mezarının olduğu bölgeden)[1] alınmalı ve rengi kırmızı olmalıdır.

2-Hair’den çıktıktan sonra, toprağın özelliğini yitirmemesi için Şia’nın düşmanı olan şeytan ve cinlerin ona dokunması önlenmelidir (yani gizlice ve bir şeye sararak oradan çıkarılmalıdır).

3- Sırf teberrük için çok az bir miktar kullanılmalıdır.

4-Saf bir niyet ve etkili olacağına şüphe etmeden istifade edilmelidir.

5-Dua etmek, Allah-u Teala’yı Seyyid-i Şüheda (a.s)’a yemin vermek, vb. ameller yapılarak ondan istifade edilmelidir.[2]

 

Kesin olarak bilinen bir şey var ki, halis bir niyetle Seyyid-i Şüheda (a.s) ve diğer Masum İmamlar (a.s)’a yönelip tevessül ve türbetlerine teberrük edilmesi faydalı olup, bir çok kereler neticesi görülmüştür.

 

Fakat duanın isticabeti, hatta Masum İmamlar (a.s)’ın şefaatlerinin kabulü ve Allah’ın Onların şefaatlerine razı olup, izin vermesinin şartları vardır. Aşağıda bu şartları getiriyoruz:

1-Tam bir ihlasla dua edilmeli, salavat getirilmeli, istiğfar ve gerçek manada tövbe edilmelidir.

2-İlahi haklar olan ibadet yerine getirilmeli ve İslami haklar (hums, zekatı) ödenmelidir.

3-Peygamber (s.a.a) ve Masum İmamlar (a.s)’ın sünnetleriyle muhalefet edilmemelidir.

4-Dua eden, Kur’an’a amel etmelidir.

5-Her durumda Allah’a şükredilmelidir.

6-İyiliğe emreden, kötülükten sakındıran olmalıdır.

7-Dua, maddi veya manevi vasıta ve olanaklardan faydalanılarak yapılmalıdır (yani maddi sebeplerin peşinden gitmek konusunda tembellik edilmemeli ve yersiz beklentiler olmamalıdır).

8-Malında kul hakkı olmamalıdır.

9-Ahde vefa edilmelidir...[3]

Bazen yukarıda ki şartların tümü olmadan da dua ya da tevessül kabul edilebilir. Bu, ya dua veya tevessül edenin kalbini kazanmak içindir ya da onun eski kötülüklerine dönme bahanesini elinden almak için hücceti tamamlamaktır. Zira, maddi sebepler sorunların giderilmesinde yetersiz kaldıklarında Allah-u Teala ve Masum İmamlar (a.s)’ın lütuf ve inayeti daha çok olur. Bu da şüpheye düşenlerin yolunu kapatır. Kimi zaman bu inayet, bir ödül ve karşılıktan dolayıda olabilir. Yani insan, bazen hayırlı bir iş veya Masum İmamlar (a.s)’a karşı göstermiş olduğu bir saygıdan dolayı duası Yüce Allah katında icabet edilmiş ve sorunu giderilmiş olabilir.

 

Diğer önemli bir nokta da şudur: Dua veya Masum İmamlar (a.s)’a tevessül etmek demek maddi sebeplerden faydalanmamak, ihmalkarlık edip işleri Allah’a havale etmek anlamına gelmemektedir. İmam Sadık (a.s) buyuruyor: ‘Allah, bir işi sebepler olmadan yapmak istemez.’[4] Öyleyse maddi sebeplerden faydalanmanın yanı sıra hacet ve dileklerimize kavuşmak için dua ve tevessül de etmeliyiz. Dua ve tevessülden faydalanmak yanlızca tüm maddi sebeplerden ümit kesildiği zaman -örneğin doktor tedavisinin yetersiz kaldığı yerde- olmamalıdır. Yine sorun giderildikten sonra her şeyi unutmamalıyız. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de[5] ve bir çok hadiste kınanmıştır. Böyle bir durumda şefaat ve duanın icabeti hüccetin tamam olmasına neden olur ve insanın ahiretteki azabını artırır.

Duanın icabeti ve şafaatten asla ümit kesilmemelidir. Zira kainatta ki düzen sebep ve müsebbepler üzerine kuruludur. Ve Allah-u Teala bütün sebeplerin üstündedir. Sebeplere sebebiyet veren O’dur. O, her müsebbebe sebebinden ve her çocuğa sorumlusundan daha yakındır. Çünkü kayyumdur (ve sebepleri verendir, işleri doğal sebepler yoluyla yapandır). Kimi zaman da sebeplerin etkilerini kaldırandır. Yani sebepleri etkisiz hale getirebilir. Bıcağın İsmail (a.s)’ın kesmemesi veya ateşin İbrahim (a.s)’ın yakmaması örneklerinde olduğu gibi. Allah, zahiri sebepler olmadan da gaybdan direkt olarak feyiz ulaştırabilir veya bilinmeyen sebepten ve normal sebeplerin dışında müsebbep yaratabilir.[6] Hz. Salih (as.)’ın devesi, Hz Musa (a.s)’ın asasının yılana dönüşmesi vs. olaylar bu konu için verebileceğimiz örneklerdendir.

 

Kısacası, bütün işlerimizde maddi sebeplerden faydalanmanın yanı sıra Allah-u Teala ve Masum İmamalar (a.s)’la irtibatta olmalı ve sıkıntıların karşısında ümitsizliğe düşmemeliyiz.

 

Daha fazla bilgi için aşağıda ki kitaplara da başvurulabilir:

-Merahili Ahlak der Kur’an, Abdullah Cevadi Amuli, İsra yayınları, Kum

-Cami ez Zulal-i Kevser, Muhammed Taki Misbah Yezdi, İmam Humeyni Eğitim ve Araştırma Müessesesi, Kum

-Kamil’uz Ziyarat, İbn-i Kuluviye Kummi, Muhammed Cevad Zihni Tahrani’nin tercümesi, Peyam-ı Hak yayınları, Tahran

-Eşk Revan ber Emir-i Karvan, Şeyh Cafer Şuşteri, Mirza Muhammed Hüseyin Şehristani’nin tercümesi, Dar’ul Kitab-ı Cezayiri, Kum



[1] -Fıkhi ve ibadi terimde Hüseyni Haremin sınırları, İmam Hüseyin (a.s)’ın kabri, avlusu, türbesinin bölümleri (revak), müze, vs. yerlerini içine alan ve ister yeni olsun, ister eski, tüm bölümleridir. Bazıları haremin ‘Hair’le sınırlı olduğunu söylüyor, fazlasını kabul etmiyorlar.

[2] -Muhammed Cevad Zihni Tahrani, Kamil’uz Ziyarat’ın Tercümesi, 91-95. bab, s.832-867, Peyam-ı Hak yayınları; Bihar’ul Envar, c.98, s.128 ve 132

[3] -Mekarim Şirazi, Mezheplerin Doğuş Nedeni, s. 90 ve 112

[4] -Usul-u Kafi, c.1, s.183

[5] -Rum/32, Lokman/32, Ankebut/65, Yunus/12, 22, 23 vs. ayetler

[6] -Abdullah Cevad Amuli, Kur’an’da Ahlakın Merhaleleri, s.63

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İkinci iş yapma hakkında fetva var mıdır? Veya ikinci işten elde edilen mal, dünyaya düşkünlük sayılır mı?
    6377 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/29
    İslam açısından iş sahibi veya ikinci bir işe sahip olmanın hiçbir sakıncası yoktur. İslam dini açısından beğenilmeyen, kınanan şey dünyaya düşkünlük, ona bağlanmak, maneviyat ve ahiretten uzaklaşmaktır ki bunlar bir işe sahibi olanlarda da görülebilir. Bir işi ve az bir geliri olanların içinde de dünayaya daha fazla ...
  • Eğer meseleyi bilmemeden ötürü ölüyü tahnit etmeksizin toprağa gömerlerse ne yapılmalıdır?
    7445 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Gusül aldırıldıktan sonra ölüyü tahnit etmek farzdır; yani ölünün alnı, el avuçları, diz kapakları ve ayaklarının büyük parmaklarının ucuna kâfur sürülmelidir.[1] Ama defin işleminden sonra ölünün tahnit edilmediğinin farkına varılırsa, beden kabirde kokmamış ve dağılmamışsa, kabrin açılıp kabirde tahnit işleminin yapılması fazdır ve onun ...
  • Namaz dinin direği ise neden fürû-u din’den sayılmıştır?
    9745 Eski Kelam İlmi 2010/10/12
    Usul-u din, insanın akıl ve idrakıyla kabul ederek İslam’a girdiği inançlar topluluğuna denir. İslam’agirildikten sonra insanın üzerine bir takım bireysel ve toplumsal vazifeler farz olur ki, onlardan biri namazdır. Namaz, ahkamın içinde çok önemli ...
  • İslam’ın intihar hakkındaki hükmü nedir?
    9073 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/17
    Kesinlikle her insanın hayatında dünyayı gözünde karanlık ve boş kılan rahatsızlıklar ve yenilgiler meydana gelmektedir. Bu durumda insanlar iki türlüdür: Bir grup bu sorunlar yumağından başı dik çıkmakta, tüm zorluklara göğüs germekte ve Allah’a tevekkül ederek yeniden yapılanmaya başlamaktadır. Bunun karşısında yer alan diğer grup ise eğilmekte, inzivaya çekilmekte ...
  • İslam dininin büyük ve görkemli evler hakkındaki görüşü nedir? Nasıl insanları ev yaparken ölçülü olmaya davet edebiliriz?
    2804 Hadis 2020/01/19
  • Neden biz Şiiler Hamd suresinden sonra “elhamdülillahi rabbi’l-âlemin diye söylemekteyiz?
    8783 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/23
    Bizim ile Ehli Sünnet arasında bir takım şekilsel ihtilaflar mevcuttur. Ehli Sünnet mensuplarının el bağlayarak namaz kılması, onların abdest alma şekli ve bunun Şia ile farklılığı, fıkıh konularındaki bazı şekilsel ihtilaf noktaları olarak adlandırılabilir. Bu ihtilafların nedeni, bu sitedeki diğer sorularda detaylıca işlenen daha genel konulara dönmektedir. (1523, 248 ...
  • Gıybeti dinleyen gıybet edenin günahına ortak mıdır?
    3852 Gıybet, Hakaret Ve Gözetleme 2020/01/20
  • Acaba “aşura gününde insan kedisi için dua yapmamalıdır” şeklindeki iddia doğru mudur?
    6103 Pratik Ahlak 2012/09/15
    Dua kulun fakirane bir şekilde hak Teâlâ’yla irtibat kurup dünyevi ve uhrevi ihtiyacını gidermek için dilekte bulunmaktır. Her durumda kendine ve başkalarına dua yapmak beğenilmekte ve oldukça fazla fazileti ve sevabı vardır. Aşura gününde kedin için dua yapmanın hiçbir işkâlı yoktur. Bilakis aşura gününde yapılması ...
  • Hz. İsa’nın evlenmemesinin özel bir nedeni mi vardı?
    26719 Eski Kelam İlmi 2012/05/30
    Hz. İsa’nın evlenmesi konusunda dini öğretilerde işaret edilen bazı meselelere bakıldığında ilk anda Hz. İsa’nın evliliğe karşı olduğu düşüncesini doğurmaktadır. Ancak Kur’an ve rivayetlerin önemle yaptıkları tavsiyeler göz önüne alındığında ve Hz. İsa’nın (a.s) yaşamı incelediğinde Onun evliliğe karşı olmadığı görülecektir. Onun evlenmemesinin nedeni kendi özel yaşamının ...
  • Cabir b. Efleh kimdir?
    5567 تاريخ بزرگان 2011/08/17
    Cabir b. Efleh-i İsmailî beş ve altıncı asırdaki İspanyalı gökbilimcilerinden olup “Kitabu’l-Hayat Fi Islahi’l-Mucesta” kitabının yazarıdır. O, muhtemelen Sivil’de (İşbiliye) dünyaya gelmiştir; zira bazı yazarlar ve özellikle de Cabir’in oğluyla tanışık olduğunu belirten Musa b.Meymun (529-600) ve Betruci onu İşbilî olarak adlandırmışlardır. Bazen Cabir b. Efleh’in adı başka şahıslar ...

En Çok Okunanlar