Please Wait
6728
Kıyamet gününe olan imanın insanın eğitiminde derin eserleri vardır. Burada bir kısmına işaret edeceğiz:
1- İnsana cesaret ve yiğitlik kazandırır. Bu iman insana öyle bir yiğitlik kazandırır ki ilahi ve mukaddes olan hedefi uğruna şehit olmayı kendisi için en sevimli bir iş bilir ve şehit olmayı da kendisi için ebedi ve daimi bir yaşamın bir başlangıcı olarak algılar.
2- İnsanı günah işlemekten alıkoyar. Başka bir bayanla işleyeceğimiz günahlar ile Allaha ve kıyamet gününe olan iman arasında karşılıklı bir etkileşim var. İmanın güçlü olduğu oranda günahın işlenmesi de azalıyor.
3- Me’ad’a olan iman hata varlığına ihtimal verilmesi bile insanda mesuliyet hissini icat eder ve onu hakikati bulmaya ve bu bağlamda araştırma yapmaya sevk eder.
4- Yeniden dirilişe olan imanın İnsanda vücuda getireceği bir diğer eser, toplumda maddi ve manevi teadülü muhafaza etmektir.
Camiada ahlaki faziletlerin fazlalaşması, insanlardaki nefsanî ve şehvani arzuların kontrol edilmesi ve bu bağlamda teadülün sağlanması, başka kimselerin haklarının heder olunmasını engellenmesi kıyamet gününe olan imanın eğitici eserlerden bir diğeridir.Bir sonraki âleme inanmak fıtri ve doğal bir inançtır. İnsanın ruhuna ve fikrine tahmil edilmiş ve olumsuz getirilere sahip bir durum değildir. Bir sonraki âlem türünden olan bir yaşama olan inanç en eski inançlardan olup beşerin kültüründe ve öğretilerinde kök sağlamıştır. Tarihte şekillenmiş hiçbir kültür ve felsefe ekolu bulamazsınız ki kıyamet inancı o kültür ve felsefe ekolünde etkisini bırakmamış olsun. Usul-i olarak bu inanca karşı olan isyanlar, bu akidenin milletlerin ve kavimlerin kültürüne karşı bu inancın kazanmış olduğu hâkimiyetine delalettir. Aslında ölümden sonraki hayata inanmak beşerin doğal ve tabii ihtiyacına olumlu bir yanıt anlamındadır.
Materyalistler ise tam bunun tersine; bir sonraki hayata olan inanç bireysel ve toplumsal işlerde olumsuz etki bırakır, insanları hareketsizleştirir, onlardan neşeliklerini alıverir, onları siyasi ve toplumsal inzivaya sürüklüyor diyorlar. Ama bizim akidemize göre hakikat budur ki ahiret hayatına olan inanç bırakın olumsuz etkiye sahip olmadığını bir kenara, tam tersine insanın içtimai ve bireysel hayatında birçok olumlu ve yapıcı eserler bırakır.
Me’ad anlayışının bireyin fikrinde, ruhunda, ahlakında ve itikatlarında etki bıraktığı çok açıktır. Zira me’ad anlayışına ve itikadına sahip olan bir kimse fikirsel işlerinde, kendi ve evren hakkında daha reel bir anlayışla bakar. Birkaç günlük dünyadan bu dünyadaki bir kervanla birlikte ebediyete ve kalıcı bir dünyaya doğru hareket ve seyir halinde olduğu şeklinde kendine bakar. Bu inanç ve düşünce ile akli âlemine varmak için duygusal sınırlarından çıkıp bu dünyadan gizli olan gaybi hakikatlere ulaşır. Me’ad’ın ahlak ve manevi alanda da bıraktığı etki açıktır. Zira bu reel nitelikli bakış açı ve tefekkür tarzı, insanın içsel duygularını tadil ediyor ve onları akli çerçevede nihai hedefle uyumlu olan şeylere mahdut kılar. Varlık âleminde böyle bir cihanın var olduğuna inanan bir kimsenin başkanlığa talip olma, bencil, dünya malına gönül bağlama, şehvet ve hiddet (gadep) gibi şehvani arzular türünden olan hasletler ona galip gelemezler. Dolayısıyla başka kimsenin haddine ve hududuna ve hukukuna tecavüz etmez. İnsan kendi midesine ve şehvetine düşkün olup kendini iradesiz bir varlığa döndürmez. Belki yaşamının en hassas dakikalarını fedakârlıkla içtimai hizmetler yapma doğrultusunda harcar. Çok faydalı ve semereli işlere sarf eder ki hem sınırlı olan kendi ihtiyaçlarını gidersin hem umuma saadetini ve mutluluğunu kazandırsın. Hep bu doğrultuda uğraşır ve bu uğurda kendi canını verse ne mutlu onun içindir. Zira bu eylemiyle üzüntülerle dolu olan bu hayatı feda ederek çok lezzetli ve çok feragatli bir hayatı kazanmış olur.
Buna binaen ölümü ve ondan sonraki hayatı tasavvur etmek insandan neşeyi ve hareketliliği almayı bırakalım bir kenara, insanın hareketliliği ve faaliyeti insanın sahip olduğu ihtiyaç ve bakaya olan aşk duygusunun üretimidir. Kıyamete olan imanla insanın tabii olan bu ihtiyacı giderilir. Me’ad’a olan inanç insanın sahip olduğu ihtiyacın alanını sonsuzluğa ulaştırır. Dünyayı da ahiretin tarlası olduğunu kabul eder ve bu doğrultuda onu yapılandırıyor. Tabii ve doğal olan nizamda buğday buğdaydan, arpa arpadan türediği gibi amelin mükâfatından da gafil kalmamak lazım. Kötü akaitlerden türenen ameller; zulüm, istismar ve adaletsizlik ebedi hayatta çok olumsuz ve telafisi imkânsız olan zararlar bırakır. Geniş ahiret hayatında bunların hiçbirisi kayıp olmayacaktır. Ahirette bütün gizlilikler açığa çıkacaktır. İnsan işlemiş olduğu amellerinin karşılığını bulacaktır. Dolayısıyla tabi olarak insanın sosyal amelleri ve hizmetleri bilinçli, ihlâslı olduğu ve bilinçli olduğu oranda kesinlikle kendisine verilecek mükâfat fazla olacaktır. Bu nedenledir ki ebedi bir hayata inanmak insanın neşeliliğini ve insanın faaliyetini daha da artıracağına inanıyoruz.
Her halükarda me’ad’a olan inancın eserleri bireysel ve toplumsal olmak üzere iki boyutta değerlendirilmesi mümkündür: Birsel eserlerden maksat kişinin bireysel ve özel yaşamında tecelli eden eserlerdir. Toplumsal eserlerden maksatta tecelli bulabilmeleri için insanların bir mihver etrafında toplanmaları lazım. Bir mihver etrafında toplanmadıkları sürece bu eserlerin tecelli bulmaları imkânsızdır.
a) Me’ad’a Olan inanç Bireylerde Bırakacağı Eğitici Eserler:
Me’ad’a olan inancın insanda bıraktığı en önemli eserlerden bir kısmı şunlardır:
1- Kıyamet gününe inanmak insanda çok derin eğitici eserler bırakır. Ona yiğitlik ve cesaret kazandırır. İnsanı yetiştirip öyle bir konuma getiriyor ki mukaddes ve ilahi olan bir hedef için şehit olmayı kendisi için en sevimli bir arzu onu kendi ebedi ve daimi yaşamı için de bir başlangıç şeklinde algılar.
2- İman insanı günah ve hata işlemekten caydıran çok güçlü bir amildir. Günaha karşı insanı kontrol eder. İnsanı toplum için hizmet verme noktasında maddi ve manevi yatırım yapmaya teşvik ve tahrik eden güçlü bir amildir. Başka bir bayanla Allaha ve ahrete olan iman ile günah işlememe arasında karşılıklı bir etkileme var. Yani imanın güçlülüğü oranında günahlar azalır. Allah u Teâlâ Hz. Davud’a hitaben şöyle buyurmaktadır: “Ona dedik ki: “Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır”.[1]
3- Me’ad’a olan inanç veya varlığı ihtimal üzere kabul edilse insanda yükümlülük ve mesuliyet hissini icat eder ve insanı hakkı araştırmaya ve hakkı bulmaya sevk eder. Bu konu kâfirlerin reisleri için çok tehlikeli ve ağır sayılmaktadır. Bu nedenle mümkün derecede me’ad’a olan inancı ve her insan amellerinin karşılığını iyi olsun kötü olsun kesinlikle görecektir anlayışını insanların zihninden silmeye çalışırlar.
4- Psikolojik güvence (huzur): Eğer gerçekten bir insan cani gönülden kıyamet ve me’ad’a inanır, işleyeceği bütün ameller kıyamet gününde onunla beraber olacağına gerçekten inanırsa varlık âleminin nizamına ve vücut âlemine hoşnut olacak. Onun için yaşam anlam kazanmış olur. O çok rahat, aramış ve huzur içinde yaşayacaktır.[2] Kendi geleceği hakkında tedirgin olmamakla kalmıyor, tersine onun ruhu sürekli hoşnut ve huzur içinde olacaktır.[3]
5- Me’ad’a olan iman, güvence dergâhı ve geminin kurtuluş sahilinde karar aldığı anlamındadır. Bu nedenle kur’anı kerimde karar alma karargâhı şeklinde ifade edilmiştir. “Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı ancak (geçici) bir yararlanmadır. Ahiret ise ebedî olarak kalınacak yerdir.”. [4]
b) Me’ad’ın Toplumdaki Eserleri:
Her insan inandığı düşünceler doğrultusunda amel eder. İnsanın bireysel ve toplusal eylemleri inancının ve imanının türevleridir. İnsanın tarihinin değişimi ve her camianın alın yazısı akidesinin ve kültürünün değişimine bağlıdır. Zira toplumun ekonomik ve siyasi bağlamdaki uğradıkları sömürüyü ilkin o toplumun kültürel ve fikirsel bağlamda uğradıkları sömürüde aramak lazım. Kültürel bağımsızlık olmaksızın siyasi ve ekonomik bağımsızlığın olması imkânsızdır. Camianın yapımı ve şekillenmesi camianın zihinsel yapımının olgusudur. Fikirsel ve kültürel ortam beşeri camianın realitedeki şeklini şekillendirir.
Bu nedenle bir sonraki hayata inanmak camianın şeklini ve yapımını değiştirip daha sonra toplumsal yapıyı şekillendirip bireysel, ahlaki ve toplumsal haletlerde olumlu ve faydalı eserler bırakabilir.
Dünya hayatını yaşamın son merhalesi olarak algılayan kimseler için ölüm çok korkunç ve çok tehlikeli bir durumdur. Ama dünyayı bir sonraki âleme ve ebediyete geçebilmek için bir geçit olarak algılayan ve ölümle bu dünyada işlemiş oldukları amellerin semeresini toplama zamanın başlandığına inanan kimseler için ölüm, şairana ve ruha neşelik veren bir olgudur. Tohumunu atmış, zahmetini çekmiş bir çiftçi mahsulâtlarını toplama beklentisi içinde yaşıyor. İşlemiş işinin neticesini tasavvur etmek kendisi için bir heyecan ve güzelliktir. Bu mukaddimeyle şunu söylemek gerekir: Şüphesiz me’ad’a olan itikat ve inanç toplumsal ahlakı ıslah etme noktasında ciddi bir etkisi ve rolü vardır. Bu inancın ve itikadın özel tesiri ariflerin İmamı Hz. Ali’nin (a.s.) yaşamında çok açık ve net bir şekilde kendini göstermiştir.
Bundan dolaydır ki imam Ali (a.s.) hükümetsel direktif ve idari kanunlarında hakkı ve me’ad’ı yâd edilmesine tekit ediyor. Kendi hükümetinin kabinesinde yer alanlara, gerçek gözetleyici olan Allaha ve insanın hesaba çekileceği güne dikkatlerini çekerek “idari ahlakın” usullerine bağlı kalmalarını istiyor. Yeniden dirilişe inanan ve Allah’ın dakik sorgulama şeklini, davranış ve hareketlerine hâkim olduğunu bilen bir kimse kesinlikle kendisinden sudur eden tüm davranış ve hareketlerine daha dikkat eder. İmam Ali Maliki Eşter’e şu tavsiyelerde bulunur: “Tekrar Allaha döneceğimizi çok yâd et”. Bunu ona hatırlatarak kendi görevini daha mükemmel yapabilsin, insafsızlıktan, zulüm, aşırı gitmekten ve itaatsizlikten kendini kuruyabilsin diye.[5]
Buna binaen imam Âlinin (a.s.) anlayışında insanı olumsuz işleri yapmaktan caydıran en önemli amilin ahirete olan inancının sürekli ve arasızlık bir şekilde hatırlatılmasıdır.
İmam Ali başka bir yerde Maliki Eşter için hükümetsel düsturunu beyan ederken orada da me’ad meselesini hatırlatarak[6] şöyle buyurmaktadır: “Kullara yapılan zulüm bir sonraki cihan için en kötü azıktır”.[7] “…öyle ise haklarını kamil bir şekilde onlara ulaştırman lazım, aksi taktirde kıyamet gününde düşmanı en çok olan kişilerden olacaksın”.[8]
Bu açıklamalar ve bu vurgu ve tekitlerle me’ad’a olan inancın toplumsal hayattaki değersel rolünü açıklamaya çalışacağız:
1- Toplumsal boyutta me’ad’a olan inancın olumlu rolü ve etkisi şudur ki maddi ve manevi muvazeneyi korur. Şüphesiz günümüz dünyasında maddi ve manevi teadül bozulmuş araçların tekâmülü insanların tekâmül yerini işgal etmiştir. İnsan kendinden yabancılaşmıştır. Günümüzde beşerin maddiyat boyutuna olan temayülü ve yönelmesi insanın şahsiyetinin (ruhi boyutu) tamamen unutulmuş olmasına neden olmuştur. Bunun neticesi kur’an’ın tabiriyle “kendini unutmaktır”.[9] Bu konuya delalet eden delil çok açıktır: Zira Allahın bilgisi ve me’ad’a olan iman insanın derinliğinde yerleştirilmiştir. Allah’ı ve me’ad’ı unutmak asıl itibariyle kendi zatını ve kendi hakikatini unutmaktır. Özellikle insanın gerçek hakikatini insanın ruhani boyutu oluşturur anlayışını dikkate aldığımızda bu gerçek daha çok ve net bir şekilde anlaşılmaktadır.
2- Me’ad (inancının) ekonomik ve mali meselelerdeki rolü: Kuranı kerim alış veriş yapmakta olanlara hitaben şöyle buyuruyor: “İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun! Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı? Hayır, günahkârların yazısı, muhakkak “Siccîn”dedir”.[10] Kuranı kerim bu ayeti kerimede malını satarken tartılarında noksanlık yapan kimseleri bu çirkin işden caydırmak için kıyamet gününü hatırlatıyor. Elbette bu me’ad’ın bıraktığı etkilerden bir örnektir. Zira dikkat edersek me’ad’a olan iman üretimde, dağıtımda, müdüriyette, tüm ticari ve ekonomi meselelerde özellikle israf meselesinde köklü rol oynamaktadır.[11]
3- Toplumda ahlaki faziletler ve şehvani arzuları tadile sokma: Me’d’a olan imanın toplumda bıraktığı olumlu eserlerden birisi de şudur ki insanın sahip olduğu aşırılığı, saldırgan temayüllerini ve isyancı davranışlarını cinsel arzularını, makam sevgisini ve kudrete talipliği gibi yönelişlerini bir şekilde kontrol ediyor.
4- Ahreti hatırlamak gafletin köklerini aradan yok eder götürür. Allah u Teâlâ kur’an’ı kerimde şöyle buyuruyor: Şeytan onları hâkimiyeti altına alıp kendilerine Allah’ı anmayı unutturmuştur. İşte onlar şeytanın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, şeytanın tarafında olanlar ziyana uğrayanların ta kendileridir”.[12] Gaflet vücutlarının her tarafını sarmış ve onları kendi kontrolüne almış ve Allah’ı yâd etmeyi hatırlarından götürmüştür. Me’ad’ın yâd edilmesi mebde’in yâd edilmesinin aynısı olduğu için mebde’i unutmakla me’ad meselesi de unutulur.[13]
5- Me’ad’a olan imanın bir diğer semeresi insanda sadakati, ahdine vefa etmeyi güçlendirir ve hile, tuzak ve insanlara karşı hıyanet yapma anlayışını da ondan uzaklaştırır.[14]
6- Ahirete olan imanın bir diğer getirisi başkaların hukukunun zayi olmasını, onlara zulüm yapılmasının önünü alır. Me’ad’a olan inanç insanı öyle bir mertebeye ulaştırır ki şunu diyebiliyor: “Allaha yemin ederim ki Allahın kullarından herhangi birsinin hakkını gasp ve ona zulüm etmekten dolayı Rabbimin mahkemei kubrasında hesap vermek için ihzar olunmaktan geceleri sabahlara kadar dikenler üzerinde yatıp vücuduma batmaları, gündüzleri ellerim ve ayaklarım zincirlerle bağlanıp sokaklarda dolaştırılsam benim için daha hayırlıdır”.[15] Bu nedenle bütün ilahi dinler ve mezhepler bireyleri terbiye ve toplumu ıslah etmek için insanların kalbinde kıyamete olan imanı güçlendirmek için büyük bir çaba harcamışlarıdır. Özellikle kur’an’ı kerim terbiye ve eğitim ile alakalı konuları bu perspektiften takip etmektedir. Kuranı kerimin şöyle buyurduğunu bilmek bizim için calip gelebilir: “Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı? Hayır, günahkârların yazısı, muhakkak “Siccîn”dedir”.[16] Yalanız iman ve yakin insanı terbiye etmek için gerekli değildir. Bilakis ahretin varlığına zan edilmesi bile bu bağlamda çok etkilidir. Kuranı kerim birçok yerde o âlemin varlığına olan ümit bile insanların hakka karşı tuğyan etmekten engellemek ve güzel işleri yapmaya sevk etmek için yeterlidir diyor.[17] … Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın”.[18] Böylece bu öğretiler yaşamın tüm olayları karşısında insanın derinliklerinde mesuliyet hissini dalgalandırıyor.[19]
[1] Sad, 26.
[2] Rad, 28. “ela bi zikrillahi tatmaeinnul kulub”.
[3] Salihi Mazenderani, İSMAİL ve Salihi Mazenderani, MUHAMMED ALİ “mead”, baskı 1, Kum: salıhan, 1384, s. 57.
[4] Mümin 39. “ve innel-ahirete hiye darul karar”.
[5] Hz. Ali, “Nehcül’balaga”, name: 53,” …ve len tahkume zalike min nefsike hatta jşsure humumuke bi zikril-mead-i ila rabbike”
[6] A.g.e. “biisez-zadu ilal-mead el-udvanu alel- ibad”.
[7] Hz. Ali, “Nehcül’balaga”, hikmet: 220.
[8] Hz. Ali, “Nehcül’balaga”, name: 26,
[9] Tevbe, 67.
[10] Muttfifin, 1-7.
[11] Kıraeti, MUHSİN, “mead”, Kum: müessesei der rah hakk, s. 47-48.
[12] Mucadele, 19.
[13] Cevdi Amuli, ABUDULLAH, “mead der kuran”, baskı 1, Kum: neşr-i isra 1380, c. 4, s. 29.
[14] Hz. Ali, “Nehcül’balaga”, hutbe: 41.
[15] Hz. Ali, “Nehcül’balaga”, hutbe: 214.
[16] Mutaffifun, 5-7.
[17] Hatırlatması gerekir ki ümit ve reca kavramında yakin anlamı yatmaktadır.
[18] Kehf, 110.
[19] Mekarimi Şirazi, NASIR, “mead ve cihan beade ez mevt”, birinci baskı, Kum: metbuati hedef, 1336 hicri, s. 75-76.