Gelişmiş Arama
Ziyaret
7831
Güncellenme Tarihi: 2010/06/12
Soru Özeti
İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
Soru
Biz Allah’ın doğmadığına ve doğrulmadığına inanmaktayız,oysa Hıristiyanlar Hz. İsa’nın (a.s) Allah’ın oğlu olduğunu söylemekteler? Dinler arasında ki bu çelişki nasıl halledilebilir?
Kısa Cevap

Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ve fıtrata da uygundur. Böyle bir yaratıcının baba ve oğlunun olmaması gerektiği çok açık olan bir şeydir. Baba ve oğula sahip olmak Allah’ın cisim ve muhtaç olmasını gerektirmektedir. Oysa Hak Teala böyle eksik sıfatlardan pak ve münezzehtir.

Hıristiyanların bugün iddia ettikleri şey dinlerinde tahrifler olduğunu ve onların gerçek Hıristiyanlıktan uzaklaştıklarını göstermektedir.

Ayrıntılı Cevap

Tevhid suresinde şöyle buyurulmaktadır: ‘Allah sameddir (her şey ve herkes, ona muhtaçtır, onun zevali yoktur, birşeye muhtaç değildir).[1] Doğmamış ve doğurulmamıştır.’ Bazı müfessirler ‘Doğmadı ve doğurulmadı.’ cümlesinin ‘Samed’ kelimesinin tefsiri olduğunu söylüyorlar.[2] Yani, Allah Samed’dir derken bunun manası, kimsenin Ondan doğmadığı ve Onu’da kimsenin doğurmadığı gelmektedir. Akıl açısındanda baktığımızda da Samed olan Allah’ta doğmak ve doğurulmak sıfatları olmaz. Çünkü bir varlığın başka bir varlıktan doğması onun bölündüğünün delilidir ve bölünen bir şeyinde bileşenleri vardır. Başka bir ifadeyle ancak parçaları olan kimse doğurabilir ve parçası olan bir şey o parçalara muhtaçtır; zira o parçalar toplanmadan ve bir araya gelmeden o şey var olmayacaktır. Dolayısıyla birinin Allah’tan doğması akıl açısından imkansızdır. Böyle bir şeye inanırsak eğer o zaman Allah’ın muhtaç olduğuna da inanmalıyız. Bu da Allah’ın kutsi zatına ters düşer. Böyle bir itikad gerçekte Allah’ın asla tanınmadığını göstermektedir.

Allah’ı kimsenin doğurmadığının delili ise şudur: Bir varlık başka bir varlığa ihtiyaç duymadan doğamaz; yani eğer Allah -neuzu billah- doğmuş olsa kendisini doğurana ihtiyacı olacaktır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi her şeyden müstağni ve vacib-ul vücud (varlığı kendisinden) olan Allah’ın birine muhtaç olması imkansızdır. Öyleyse Allah’ın doğması ve bir şeyin doğmuş ondan olmasının manası yoktur.

Bunlardan yola çıkarak diyoruz ki: Bir dinin öğretilerinde, Allah’ın kendisinden başkasına muhtaç olmaması ve bütün varlıkların ona muhtaç olması gibi aklın kesin ve yüzde yüz hükmüne muhalif ve çelişen bir şey olursa, böyle bir din tahrif olmuş ve kendi asıl mecrasından (tevhid’den) sapmıştır.

Biz inanıyoruz ki, bütün peygamberler bu cümleden Hz. İsa (a.s) bu akide üzerine idiler ve ‘Doğmadı ve doğrulmadı’ aslını yayıyorlardı. Kur’an, Hz. İsa’nın (a.s) daha doğduğu ilk anlarda ve kundakta, suizannı olan kimselere mucizevi şekilde şöyle söylediğini aktarıyor: ‘Ben Allah'ın kuluyum, bana kitap vermiştir ve beni peygamber etmiştir.’[3] Öyleyse birileri aklın hükmünün aksine Onun (a.s) Allah’ın oğlu olduğunu söylüyorlarsa bu söylem, dinde meydana gelen sapmadan dolayıdır.

Araştırmacılar, bu sapmayı ‘Pavlus’ denen şahsın ortaya çıkardığını söylüyorlar. Pavlus, Ferisi Yahudilerinden olup o dönemdeki Hıristiyanların şiddetli muhaliflerindendi. Onları öldürüp işkence etmekte elinden geleni ardına koymazdı. O, tamda böyle bir zamanda İsa’nın dinine girdi ve adı Pavlus diye değişti. Pavlus güçlü bir tebliğci ve Hıristiyanların ileri gelenlerindendi. İsa’nın dinini öyle bir şekilde anlatırdı ki herkes onu tastik ederdi. Tevrattan delliler getirerek Yahudilikten çıkmasının nedenlerini anlatırdı. Pavlus 20 yıl tebliğ etti. Birkaç yılda İsa’nın dininin hadis ve rivayetlerini yazmakla meşgul oldu.

Pavlusun öğretileri şu temellere dayanıyordu:

1) Hıristiyanlığın evrensel olduğu.

2) Teslis ve ardından İsa ve Ruh-ul Kudüs’ün ilahlığı.

3) Allah’ın oğlu İsa, insanların günahlarını bağışlamak için yeryüzüne geldi.

4)İsa’nın ölülerin arasından kalkması, göğe çekilmesi ve babanın yanında oturması.

 

Pavlus, İsa’nın ilahlığının temellerini atan ilk kimsedir. O diyordu ki: Kurtarıcı Mesih ilahi melekutu yeryüzüne yerleştirecektir. Kıyam ettikten sonra yeniden dönecektir. Öyleyse İsa bu dünyanın ve öteki dünyanın kurtarıcısıdır. O Allah’tır, herkesten ve her şeyden önce vardı; her şey ondan var olmuştur.[4]

Pavlusun bu sapık inancı Hıristiyanların kabul edebileceği bir şey değildi. Hatta Hz.İsa’nın Havarilerinden bazıları bu inançla mücadeleye girişerek Pavlus’u reddettiler. Pavlus’un İsa’nın ilahlığı ve Allah’ın oğlu olması hakkındaki iddiası öyle saçmadır ki hatta bugünkü Kitab-ı Mukaddes’te[5] bile onun bu saçma iddiasını ispat edecek bir delil bulunmamaktadır.[6]

Hıristiyanların mukaddes kitabı Ahd-i Atik ve Ahd-i Cedid olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Ahd-i Atik, Tevrat denilen ve içinde 39 kitap bulunan Yahudilerin kitabıdır; Ahd-i Cedid ise İncil’dir.

Bu iki kitap, yani Ahd-i Atik ve Ahd-i Cedid ikisi beraber Kitab-ı Mukaddes diye bilinmekte ve Hıristiyanlar tarafından saygı görmektedir.

Ahd-i Atik’te İsa’nın (a.s) Allah’ın oğlu olduğundan bahsedilmemiştir. Hıristiyanların iddia ettikleri ve dayandıkları Ahd-i Cedid’de ise bazen İsa’nın beşer (yani Allah ve Allah’ın oğlu olmadığı), bazende Allah ya da Allah’ın oğlu olduğuna işaret edilmiştir.

Aşağıda bu çelişkilerden bazılarını getirerek inceleme ve eleştirilerimizi yapacağız:

a) İsa’nın beşer olduğu:

1- ‘Artık kulumu seçtim ve habibim ki ondan dolayı içim rahattır.’[7]

2- Amellerde (Kitab-ı Mukaddes’in bir bölümü) şöyle yazar: İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un Allah’ı, bizim ecdadımızın Allah’ı kulu İsa’ya celal verdi.’[8]

Dolayısıyla mevcut (tahrif olmuş) Kitab-ı Mukaddes’te İsa’nın Allah’ın kulu ve onun seçtiği kimse olduğu belirtilmiştir.

b) İsa’nın ilah olduğu:

1- Markos İncili 16: 37-39’da şöyle gelmiştir: ‘Gerçekte bu şahıs (İsa) Allah’ın oğludur.’[9]

Buna cevap olarak diyoruz ki:

I) Eğer burada Allah’ın oğlu olduğu söylenmişse ondan gerçek mana kastedilmemiştir. Burada baba ve oğuldan kasıt onların mecazi manalarıdır. Örneğin, Hiristiyanların kitaplarının bir yerinde şöyle demektedir: ‘Ama onu kabul edenlere, Allah’ın çocukları olması için güç vermiştir; yani kim onun adına iman getirse kandan, cisimden ve halkın isteğiyle değil, Allah’tan doğmuştur.’[10]

Bir başka yerde şöyle diyor: ‘Ey Habipler! Birbirinizi sevin; zira sevmek Allah’tandır. Kim severse Allah’tan doğmuştur ve Allah’ı tanıyor.’[11]

Demek ki, birisi eğer Hıristiyanların kutsal kitabının edebiyatını bilirse görecek ki bütün mümin ve Salihler Allah’ın oğlu olarak tanıtılmıştır. Ama şimdiye kadar kimse Hıristiyan müminlerin Allah’ın oğlu olduklarını iddia etmemiştir.

Bu sözlerle İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu söyleyen cümleler arasındaki fark nedir? Sadece müminler için değil, bazı özel kişiler içinde baba-oğul ibaresi kullanılmıştır. Örneğin Allah, Hz. Süleyman için şöyle diyor: ‘Ben ona baba olacağım, o da bana oğul.’[12]

Halbu ki Hz. Süleyman hakkında kimse böyle bir iddiada bulunmamıştır. Öyleyse şu andaki İncil Hz.İsa’ya (a.s) gelen İncil olsa da onda Hz.İsa’nın (a.s) oğul olduğuna, Allah’ın da baba olduğunu gösteren bir delil yoktur. Böyle bir sapma sonraları ortaya çıkmıştır.

II) Kitab-ı Mukaddes’teki çelişkiler onun semavi bir kitap olmadığını gösterir. Örneğin bazı yerlerde İsa’nın Allah’ın kulu olduğunu söylerken bazı yerlerde de Onun Allah’ın oğlu (bunu Allah’tan doğma olarak kabul edersek eğer) olduğunu söylüyor.

Böyle bir çelişki Hıristiyanların bazı ileri gelenlerininde eleştiri ve itirazına yol açmıştır. İtiraz edenlerden biri Libya’nın başpiskoposu Aryus’tur. O 325 yılında bu inancı redderek şöyle diyordu: ‘Allah yaratılmaktan tamamen ayrıdır. Yeryüzüne gelen ve insan olarak doğan bir Mesih, tanımadığı Allah’la bir olmasını kabul etmemiz mümkün değildir.’[13]

Bu itirazlar bir şuranın ‘Nakiyye’ şehrinde toplanıp herkesin inanmasını mecbur eden ve kanun haline gelen bir inancı düzenlemelerine neden oldu.

İsa’nın ilah olmasını ilk ortaya atan Pavlus’du, ama bu şura onun görüşünü bir inanç olarak sabitleştirdi. Bu sapma günümüze kadar devam etmiştir.

Aslında semavi dinlerin arasında çelişki yoktur. Günümüzde ki Hıristiyanlardır ki Hz. İsa’nın (a.s) öğretilerinden uzaklaşmıştır. Yoksa Hz. İsa’nın (a.s) öğretileri İslam’la asla çelişmemektedir. İslam kamil bir din olarak diğer bütün dinlerin tekmil etmektedir.



[1] - İhlas/2

[2] - el-Mizan (Farsça tercümesi), c.20, s. 672; Tefsir-i Nümune, c.27, s.439

[3] - Meyem/30

[4] - Abdullah Mübelliği Abadani, Tarih-i Edyan ve Mezahib, c.2, Pavlus’un biyografisi; yine bk: Paygah-ı Ittıla’ Resani-i İmam Cevad (a.s)

[5] - Bize göre bu kitap Hz. İsa’ya (a.s) nazil olan kitap değildir.

[6] - Aşinay-ı ve Berresi-i Mesihiyyet (Eğitici kitaplar yazma kurulu), Muavenet-i Tabliğ-i Havza, s.25

[7] - Metta İncil’i 12: 18

[8] -Ameller,3:13

[9] - Markos İncil’i 16: 37-39

[10] - Yuhanna, 1: 12-13 (Mukaddes kitabın bir bölümü)

[11] - Yuhanna’nın ilk risalesi, 4: 7 (Mukaddes kitabın bir bölümü)

[12] - Evvel-i Tarih 17: 11-14 (Mukaddes kitabın bir bölümü)

[13] - Eski Kilisenin Tarihi

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İslam dini niçin var?
    13395 Eski Kelam İlmi 2011/07/14
    Din, akaid ve Peygamberlerin insanların hidayet ve saadeti için Allah’tan getirdikleri bir dizi ameli ve ahlaki hükümlerdir.Dini öğretilerde dinin gerekliliği insan fıtratıyla ilişkilendirilmiş, Kur’an-ı Kerim’de de insan fıtratı ilahi fıtrat olarak tanımlanmış ve bütün ilahi kanunların Allah’a inanma ve tapınma hissi üzerine kurulduğu ...
  • Rivayette müminlerin birbirleriyle ilişkilerinde sevinçli ve güler yüzle davrandıkları gelmiştir. Acaba bu mesele, yaşamda karı-koca arasında da geçerli midir?
    6096 Pratik Ahlak 2012/09/09
    Müminin sıfatlarının birisi hakkında zikredilen rivayetlerde, onun başkalarına karşı sevinçli ve güler yüzlü davrandığı ve hüzün ve gamını kalbinde gizlediği; bu sıfatın dostluk eğilimini çektiği buyrulmuştur. Bu konunun müşterek yaşamda ve aile içinde başka bir şekilde olduğunu; evli çiftlerin birbirlerinin gam ve hüznüne ortak olduğunu; eşlerin birbirine ...
  • Acaba kadın yargıç olabilir mi?
    11168 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/06
    Fakihler ve din uzmanları kadının yargıç olması gibi bazı konular hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Bu gibi konular, dinin zaruri ve zorunlu konularından sayılmamaktadır.Kadının yargıç olamayacağını söyleyenler, bu hususta nakledilen rivayetlere ve icma delililine dayanmışladır.
  • Sonucun öznesel nedene muhtaç oluşunun ölçüsü sadece varlıksal yoksulluk mudur? Yoksa tam neden için de yeterli midir? Felsefî kavramların neden tür ve ayrımı bulunmamaktadır? Ve…
    5633 İslam Felsefesi 2011/09/21
     Aşağıdaki noktalara dikkat etmek, yanıtı kavramada size yardımcı olacaktır.      1. Tüm nedenler öznesel nedene döndüğünden bu konuda tam neden ile öznesel neden arsında bir fark bulunmamaktadır.2. Felsefî kavramlar varlıktan alınmıştır ve varlığın mahiyeti yoktur. Tür ve ayrım mahiyetin kısımlarıdır ve mahiyetten yoksun bir şey mahiyetin kısımlarından da ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7034 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Velayet-i fakihi dile getiren rivayetler veliyy-i fakihin bir olmasını da yansıtmakta mıdır?
    6332 Düzenler 2012/06/16
    Rivayetler ve velayet-i fakihin kelam eksenli diğer referanslarından veliyy-i fakihin bir veya çok oluşu anlaşılmamaktadır. Düzenin korunması ve kaosun engellenmesi durumunda birkaç fakihin ayrı bir şekilde veya şura şeklinde velayetlerini icra etmesi mümkündür. Şura türü İslam cumhuriyetinin ilk anayasasında (1980) mevcut idi, lakin bir takım sorunların önüne ...
  • Vesilelerin Allah'a Yakınlaşmakta ki Önemi Nedir?
    12727 Eski Kelam İlmi 2009/12/20
    Vesilenin çok geniş manası vardır. Allah'a yakınlaşmaya neden olan her şey ve her işe şamil olmaktadır. Dünya yaşayışı, insanların hidayeti ve ilerlemesi için sebep ve sonuç düzeni üzerine kurulduğu, yine insanların doğal ihtiyaçları maddi sebeplerle karşılandığı için Allah'ın, hidayet, mağfiret, bağışlanma, yakınlaşma ve ...
  • Bedensel esenlik sırrını nasıl araştırabiliriz?
    7133 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Allah tarafından konulan tabiat kanunları bu dünyada hiçbir insanın baki kalmamasını ve değişik nedenlerle ve bu cümleden olmak üzere bedensel esenliği kaybederek dünyayı terk edip ebedi âleme geçmesini muayyen kılmıştır. Öte taraftan her ne kadar peygamberler ve imamlar (a.s) bir takım özel durumlarda Allah’ın izniyle hastalara (sadece Allah’ın evliyalarının ...
  • Humus yılının başlangıcından birgün önce alınan yiyeceklerin humusunun verilmesi neden gereklidir?
    5580 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Herkes humus yılı boyunca şanına uygun şekilde ve israf etmeden gelirinden yaptığı -ailesine yiyecek almak gibi- harcamalarına humus gelmez. Ancak humus yılının sonunda humus yılından birkaç gün önce alınmış olsa bile bu yiyeceklerden fazla kalan kısmının humusunu vermesi gerekir. Zira sonuçta elindeki sermayeyle onları almıştır. Almasaydı ve ...
  • Kendimden nasıl şehvani düşünce ve hayalleri uzaklaştırmalıyım?
    46781 Pratik İrfan 2011/10/29
    Şeytansal fikirler ve düşünceler herkesin zihnine hutur ediyor. Ama insan bu fikir ve düşüncelerin yerini dolduracak ve insanı iyiliklere sevk eden başka düşünce ve fikirler bulmalıdır. Böylece insanı pislik ve kötülüklere duçar etmeden bu şeytansal fikirlerin önünü kesip onlardan fasıla almalıdır. ...

En Çok Okunanlar