Gelişmiş Arama
Ziyaret
10313
Güncellenme Tarihi: 2007/08/23
Soru Özeti
Hıristiyanlık dini düşüncesinde değişiklik süreci nasıl idi ve hangi sebepten dolayı bu din tahrife uğradı?
Soru
Hıristiyanlık dini düşüncesinde değişiklik süreci nasıl idi ve hangi sebepten dolayı bu din tahrife uğradı?
Kısa Cevap

Hazreti İsa’ya (s.a) uyanlar, bu ilahi peygamberin aralarında olma nimetinden mahrum kaldıklarında ve o göklere çekildiğinde, Hazreti İsa’nın (s.a) elçileri ve havarileri onun dinini tebliğ ettiler ve birçok zahmetlere katlandılar.

Ama kısa bir müddetten sonra –bugünkü Hıristiyanlığın mimarı olarak bilinmesi gereken- “Pavlos”, Hıristiyanlığın önderliğini ele geçirdi. O, ilk önce Yahudi idi ve Hıristiyanlara karşı her türlü eziyetten çekinmiyordu. Ama bir müddet sonra Hıristiyan oldu ve halk nezdinde nüfuz elde etmeyi başardı. O, İsa’nın elçisi olarak şehirlerde dolaşıyor ve Hıristiyanlık inançlarını değiştirerek yayıyordu.

Ortaçağda Hıristiyan âlimleri, Hıristiyanlıkta günümüze kadar var olann bozulmuş inançları yorumlamaya ve ona daha makul bir çehre kazandırmaya çalıştılar. Ama bununla birlikte İncil’in bir kısım kavramları akli bir şekilde açıklamaya müsait değildi. “Aquinas” gibi ortaçağ filozoflarının bütün çabalarına rağmen İncil’in zahirinde olan her şeyi makul bir şekilde yorumlayamadılar.

Ortaçağ sonrası dönemde yani modern ilimlerin ortaya çıkışıyla birlikte, kilise ve İncil’in bilimsel kavramlar hakkında –geleneksel kilise yorumuyla- ortaya koymuş olduğu tanımlar ve tasvirler yüzünden, bilimle dinin çatışması konusu ortaya çıktı ve modern ilimlerin inkişaf ve gelişmesi ile Hıristiyanlığın din meşalesi sönmeye başladı. Bu arada Hıristiyanlığın kelam âlimleri ve ilahiyatçıları, bu buhran karşısında Hıristiyanlığı savunmak ve halkın imanının korumak için yeni konuları ortaya atmaya çaba sarf ettiler. Sonra da din filozofları her birisi bir şekilde bu konu hakkında araştırmaya koyuldular. Neticede bu tür bahislerin toplamı, son yüzyıldaki Hıristiyanlığın düşünce kimliğini oluşturmaktadır.

Ayrıntılı Cevap

Hıristiyanlık düşünce tarihinin, başlangıçtan şimdiye kadar uzun bir hikâyesi vardır. Batı düşünürlerinin fikri atmosferlerine aşina olabilmek için onun genel akışına işaret ediyoruz:

Hazreti İsa’ya (s.a) uyanlar, bu ilahi peygamberin aralarında olma nimetinden mahrum kaldıklarında ve o göklere çekildiğinde,[1] Hazreti İsa’nın (s.a) elçileri ve havarileri onun dinini tebliğ ettiler ve birçok zahmetlere katlandılar.[2]

Ama kısa bir süre sonra –bugünkü Hıristiyanlığın mimarı olarak bilinmesi gereken- “Pavlos” Hıristiyanlığın önderliğini ele geçirdi. O, ilk önce Yahudi idi ve Hıristiyanlara karşı çeşitli eziyetler etmekten çekinmiyordu. Ama bir müddetten sonra Hıristiyan oldu ve halk nezdinde nüfuz kazanmayı başardı.[3] O, İsa’nın elçisi olarak şehirlerde dolaşıyor ve Hıristiyanlık inançlarını değiştirerek yayıyordu.[4]

Hazreti İsa’nın dini, başlangıçta farklı bir şekilde idi ve “Pavlos” onu bugünkü şekline çevirdi. Hazret-i İsa’nın (a.s) ne söylediği onun pek fazla umurunda değildi.[5] Hazreti İsa’nın (a.s) ilah oluşu, günahlar için feda oluşu, şeriatın kaldırılışı gibi konuları müşriklerin inançlarından aldı ve Hıristiyanlığa ekledi.[6] Bu sıfatla, Allah’ın peygamberi olan Hazreti İsa (a.s) ilah oldu. Öyle bir ilah ki çarmıha gerilmek için gelmişti ve kendisinin çarmıha gerilmesiyle kendisine uyanların günahlarının temizlek istiyordu. Bu yüzden Hazreti İsa’nın (a.s) çarmıha gerilmesi, bir anahtar kavram olarak Hıristiyanlıkta ortaya atıldı. Öyle ki eğer bir Hıristiyan onu inkâr edip Kuran’ın görüşünü yani Hazreti İsa’nın (a.s) öldürülmeden önce göklere çekildiğini kabul ederse, artık var olan Hıristiyanlığı raddetmiş sayılır ve neticede İslam’ı kabul etmekten başka bir çaresi kalmaz. Diğer yandan, Yahudiler arasında yayılmış olan batıl inançları düzeltmek için risaletini başlayan Hazreti İsa’nın (a.s) dinin bu şekilde değiştirilerek dinin temelini oluşturan şeriatın inkâr edilmesi[7] sonucu sapıklık iki katına çıkmıştır. Hıristiyanlık kültüründe vacip, haram ve helal kendi manasını kaybetti ve farklı işlerde bir amele, özel bir şekilde, sürekli uymak ortadan kayboldu. Örnek olarak Yahudiler arasında hayvan kesiminin özel şarlarının ve merasimin olmasına rağmen Hıristiyanlıkta bu yönden hiç bir merasim görmemekteyiz. Bu tür işlerin tamamı, gün geçtikçe Hıristiyanlığın tevhidi dinlerin asli manalarından ciddi bir şekilde uzaklaşmasına sebep oldu.

Hıristiyanların mukaddes kitabı İncil[8] de köklü sorunlarla karşı karşıyadır. Bir taraftan var olan İncil’in tarihi bir senedi yoktur. Batılı araştırmacıların[9] kendilerinin açıklamalarına göre Hazreti İsa’nın göğe çekilmesinden uzun bir süre sonra, bir takım faaliyetler, kargaşalar ve Pavlos’un fikirlerinin nüfuz etmesi sırasında hatta ondan sonra yani onun inhirafi düşünceleri Hıristiyan toplumuna egemen olduktan sonra var olan İncil yazıldı. Diğer taraftan bu İncil’in içeriği ve yazım şekli semavi kitaplar ve ilahi vahiy ile uyum içerisinde değildir. Tarih kitapları şeklinde Hazreti İsa’nı (a.s) hayat hikâyesini anlatmaktadır. Her ne kadar Hazreti İsa’nın (a.s) sözlerinden bir kısmını onda bulmak mümkün olsa da kitabın genel yapısı Hazreti İsa’nın (a.s) hayatının tarihini anlatmaktadır. Bu yüzden her ne kadar Kuranı Kerim Hazreti İsa’yı (a.s) İlahi bir peygamber ve İncil adında bir kitabının olduğunu belirtse de günümüz Hıristiyanlığında ne onun öğretilerinden fazla bir şey kalmıştır ve ne de onun gerçek kitabından önemli belirtiler bulmak mümkündür.

Ortaçağda Hıristiyan bilim adamları, bugünkü Hıristiyanlıkta var olan yanlış inançları bir şekilde açıklamaya ve ona akli bir çehre kazandırmaya çalıştılar. On üçüncü yüzyılda yaşayan Thomas Aquinas Hıristiyanlığın bu alandaki kahramanıdır. O, -İbni Sina’nın kitapları ve İslam Kültürü vasıtasıyla tanışmış olduğu- Aristo’nun felsefesinin yardımıyla Hıristiyanlık düşüncesini yeniden düzenlemek ve o felsefe ile Hıristiyanlığın ilahiyatı arasında uyum sağlamak için çaba sarf etti.[10] Ama bütün bunlarla birlikte, İncil’in kavramlarından bir kısmı akli açıklamalara müsait değildi. “Akoyinas” gibi ortaçağ filozoflarının bütün çabalarına rağmen mukaddes kitabın zahirlerindeki olan konuların önemli bir kısmına akli bir yorum bulunamadı.

Örnek olarak Hıristiyanlar şu şekilde inanmaktadırlar: İsa, Allah’ın oğludur ve İncil’de yeralan üçlemenin zahirine göre de İsa Allah’ın kendisidir. -Hem tevhitle, hem İncil’le ve hem de Hıristiyanların inancıyla uyum içerisinde olacak şekilde- onun açıklamasında şöyle dediler: Allah’ın üç şahsiyeti ama bir tabiatı vardır. Baba, oğul ve mukaddes ruh, üç şahsiyet ve üç asıldırlar. Açıktır ki bu ve benzeri inançların akli yönden yorumlamak ve doğru bir anlam vermek mümkün değildir.[11] Zira eğer bir tabiatın üç şahsiyet olursa bir tabiatta ortak olmak üzere üç fert olduklarını kabul etmek gerekir. Bu konu bir taraftan Allah’ın mahiyetinin olduğun getirmektedir ve diğer bir taraftan da zati tevhitle uyum içerisinde değildir.

Hıristiyanlıkta var olan bu inançsal ve tarihi çıkmazlara ek olarak da karanlık dönem[12] diye adlandırılan Rönesans (yeniden doğuş)[13] döneminden önce Hıristiyanlığın din adamları[14] siyasette önemli bir yer kazandılar. Kendilerini insanlarla Allah arasından vasıta unvanında tanıtmakla, kendileri için özel bir hukukun olduğunu iddia ettiler. Onlardan birisi, insanlara olan saltanat ve hâkimiyet hakkı ve insanların da onlara uyma gerekliliği idi. Bu grup, işleri idare etmek için dini kanunlar koymaya başvurdular ve şeriat bölümündeki Hıristiyanlığın eksikliklerini kendilerinin koymuş olduğu ve dini saydıkları kanunlarla telafi etmeye çalıştılar.  

Diğer taraftan da ortaçağdan sonra ve yeni ilimlerin ortaya çıkışı ve o ilimlerin kilisenin ve İncil’in -Kilisenin tefsiri ile- ilmi kavramlardan sunmuş olduğu tanım ve tasvirle karşı karşıya gelişi sonucu ilimin dinle çatışması konusu ortaya atıldı ve yeni ilimlerin inkişafı ve gelişmesi yüzünden Hıristiyanlık dinin meşalesi sönmeye başladı. Bu arada Hıristiyanlığın kelam âlimleri ve ilahiyatçıları, bu buhran karşısında Hıristiyanlığı savunmak ve halkın imanının korumak için yeni konuları ortaya atmaya çalıştılar. Ondan sonra da din filozofları da her birisi bir şekilde bu konu hakkında bahse ve araştırmaya koyuldular. Neticede bu tür bahislerin toplamı, son yüz yılındaki Hıristiyanlığın düşünce kimliğini oluşturmaktadır.[15]

Daha fazla araştırmak için bkz:

1- Mehdi Hadevi Tehrani, Vilayet ve Diyanet, “Hikmet Ocağı” Kültür Müessesi, Kum, İkinci Baskı, 2001.

2- Mehdi Hadevi Tehrani, Mebani Kelami İçtihad, “Hikmet Ocağı” Kültür Müessesi, Kum, Birinci Baskı, 1998.



[1] Müslümanların inancına ve Kuran’ın açıklamasına göre Hazreti İsa (a.s) dara çekilmedi ve diri olarak göğe çekildi. Ama Hıristiyanların inancına göre Hazreti İsa (a.s) dara çekildi, kabre gömüldü, tekrar dirildi ve kırk gün ya da üç gün –bu konuda iki farklı görüş vardır - Havarilerin yanına geliyordu. Sonra da göğe çekildi. (Bakınız: Kuranı Kerim, Nisa suresi, 157-158 ayetler ve Luka İncili, 24. bölüm ve Ahdi Cedid, Elçilerin Amellerin Kitabı, Birinci bölüm.)

[2] Bakınız: Ahd-i Cedid, Elçilerin Amellerinin Kitabı.

[3] Pavlos’un iman etmesi hikâyesine daha fazla bilgi için bakınız: Ahd-i Cedic, Elçilerin Amellerini Kitabı, Dokuzuncu Bölümden sonrası.

[4] İslami hadis kaynaklarında Pavlos, Firavun ve Nemrut gibi kişilerin sırasında anılır alır ve onlar hakkında şöyle söylenmektedir: Bunlar, cehennemin en zorlu yerinde ve en kötü bir şekilde azap görmektedirler. (Bakınız: Meclisi, Bihar’ul Envar, c8 s311)

[5] Bakınız: Hamperi Carpenter, İsa, s154

[6] Batılı araştırıcılardan bazıları bu konuya açıkça değinmişlerdir. (Bakınız: Jan Bi Nas, Kapsamlı dinler Tarihi, s617. Mukaddes Kitap, Ahdi Cedid, Elçi Pavlos’un Galatiyan’a Mektubu ve Pavlos’un Karentiyan’a İlk Mektubu, Pavlos’un Timutaus’a İlk Mektubu ve Hamperi Carpenter, İsa, s154).

[7] Şeriattan maksat, dinin insanların Allah’la, diğer insanlarla tabiatla ve kendileriyle olan ilişkileriyle ilgili olan bölümüdür. Bu bölüme fıkıh da denir.

[8] Bible.

[9] Şöyle iddia edilmektedir: Bu İncil, miladi ikinci yüzyılda tevatür şeklinde nakledilmiştir. Onun yazılması birinci yüzyılda –yaklaşık olarak 38 ila 100 arası- meydana gelmiştir. (Bakınız: Rabert Vaber, Mezhebi Cihan, c2 s675. Hampri Carpenter, İsa, s12-32).

[10] Bakınız: Jan Binas, Dinlerin Kapsamlı Tarihi, s658-660 ve Rabert Vaber, Mezhebi Cihan, c2 s733-734.

 [11] Bakınız: Rabert Vaber, Mezhebi Cihan, c2 s734-738.

[12] Darkness.

[13] Renaissance

[14] Cannonlaw.Bakınız: Hamperi Carpenter, İsa, s160. [15]

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kuranı kerim mucize olduğunun boyutları nelerdir? Ve neden nehcü'l-balaga mucize değildir?
    9145 Kur’anî İlimler 2011/06/20
    Kuranı kerim bazı özellik ve niteliklere haizdir ki diğer kitaplar bu özellik ve niteliklere sahip değildir. Eğer Nehcü'l-balaga bu özellik ve niteliklere sahip olmuş olsaydı oda mucize olacaktı. Ancak Nehcü'l-balaga bu özellik ve niteliklere sahip olmadığı için kuranı kerim gibi olamaz.
  • Su fiyatlanın yüksek olduğu taktirde cenabet guslü için ne yapmalıyız?
    6255 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/20
    Cenabet guslü kendiliğinde farz değildir, ancak farz namazı yerine getirmek ve benzeri bazı işler için farz olur. [1] Ancak gusül için su kullanmak size tahammül edilmesi mümkün olmayacak derecede iktisadi yönünden zorluk getiriyor, sizi ...
  • Peygamber Efendimize (s.a.a) göre başkalarına hediye vermenin adabı nasıldır?
    17152 Pratik Ahlak 2012/05/19
    Hediye vermek ve almak Peygamber Efendimizin (s.a.a) ameli siresinde vardı. Ama Peygamber Efendimizden (s.a.a) gelen rivayetler esasınca hediye verme işi kendi ve diğerlerine meşakkat ve zahmeti beraberinde getirmemelidir; zira bu işteki hedef ünsiyet ve ülfet oluşturmaktır ve eğer onun adap ve şartlarına riayet edilmezse uygun olan neticeye ...
  • Batılıların Hz. Muhammed’e (s.a.a) saygısızlık etmekten hedefleri nedir?
    9330 Politika Felsefesi 2009/06/17
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Neden insan güzelliği sevmektedir? Acaba güzel yüzlü insanları görmek insan psikolojisini olumlu etkiler mi?
    5827 Know More 2020/09/08
     İnsan yaratılış olarak kemal peşindedir. Kemal olan her şeyi beğenmekte ve sevmektedir. Güzelliğin kemal olduğu göz önünde bulundurulursa doğal olarak güzelliği sevmektedir. İnsanın yaratılış ve fıtratı üzere böyle bir meyli ve isteği söz konusuysa bunun akli bir delile ihtiyacı yoktur. Zira doğası bunu gerektirmektedir.Bu ...
  • Modern dünyada dinin işlevi nasıldır?
    7137 Eski Kelam İlmi 2010/01/14
    “Din” kelimesi, ilahi olan veya olmayan, tahrif olmuş veya olmamış (İslam dini) bütün dinleri kapsamaktadır. Bize göre, her asır ve yerde doğru işlevi olan tek din İslam dinidir; çünkü İslam dini kâmil ve son ilahi dindir. Bu yüzden, İslam dininin, bireysel olsun ...
  • Peygamberin (s.a.a) üvey kızının Habbar b. Esved tarafından korkutulması olayı ve Resul-i Ekrem’in (s.a.a) onun katline hüküm vermesi doğru mudur?
    8515 تاريخ بزرگان 2012/04/03
    v Sözünü ettiğiniz rivayet kaynaklarda şöyle gelmiştir: Habbar b. Esved’in de içinde bulunduğu bir grup müşrik, Mekke’den Medine’ye hicret eden Resulullah’ın (s.a.a) üvey kızı Zeynep’e eziyet etmek için onun peşinden gitmişti. Zeynep’e ilk ulaşan kişi Habbar b. Esved’di. O, Zeynep’in kecavesine mızrak fırlattı. Zeynep bu ...
  • Ehlisünnetin görüşünde beyan edilen Ehlibeyt kimlerdir?
    12525 Eski Kelam İlmi 2012/07/25
    “Ehlibeyt” kelimesi iki defa Kur’an-ı Kerim’de zikrolunmuştur.[1] İlki Hz İbrahim’in (a.s) ailesi hakkında ve diğer ayet ise konumuz olan Ahzab suresinin 33. ayetinde. Bu ayetin sonunda, Allah-u Teala iradesinin Ehlibeyt’in tathiri olduğundan haber vermektedir. Tarih boyunca bu ayet farklı yönlerden İslami ilimler bilginlerinin araştırma ...
  • Hadislerin masumlardan (a.s) geldiğine nasıl güvenebiliriz?
    10310 Ricalu’l-Hadis (Ravilerin İncelenmesi) 2011/04/12
    Tarihe güvenmek bir ölçüye kadar çağdan çağa, zamandan zamana ve nesilden nesle intikal eden şöhret, karine ve deliller aracılığıyla hâsıl olur. Tarihte yer alan bazı hadise ve vakıaların deyim yerindeyse tevatür derecesinde ve birçok delil ve karineleri mevcuttur ve bundan ötürü bunların doğruluğundan çok az insan şüphe ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    10039 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’

En Çok Okunanlar