Gelişmiş Arama
Ziyaret
19525
Güncellenme Tarihi: 2011/04/28
Soru Özeti
İslamı tanımak için nereden başlamak gerekir? Dindarların onca riyakarlık ve yanlışlıklarını görünce kendi dindarlığımın akıbetinden korkuyorum.
Soru
İslam düşmanlarının bunca şüpheleri karşısında bir genç, Din-i Mübin-i İslamı tanımak isterse (genellikle sağlam imana sahip sonradan Müslüman olan Yahudi ve Hıristiyanlar gibi) araştırmaya nereden başlamalıdır? Doğrusu dindarların onca riyakarlık ve yanlışlıklarını görünce kendi dindarlığımın akıbetinden korkuyorum.
Kısa Cevap

İslam ve dini öğretileri öğrenmek diğer benzer konular gibi birbirine bağlı dalları olup, tam olarak hangisinden başlayacağınızı söylemek zordur. Eş zamanlı ve çaba göstererek bütün dallarda bilgi sahibi olmanız gerekir. Ancak Allah’ı tanımak dindarlığın en önemli merhalesi olduğu için ilk adımda araştırmaya oradan başlamalısınız. Fakat unutmayın ki, yeni Müslüman olmuş kimselerin imanı daha önce bu dinde olanlardan daha sağlamdır, diye genel bir kural yoktur. Öylesine ermiş arifler var ki onların dini bakışları başkalarından ve bu cümleden yeni Müslüman olanlardan daha güçlüdür. Başkalarının hata ve yanlışlıkları dinden uzaklaşmamız için asla bir dayanak olamaz. Herkes Allah’a ayrı ayrı hesap verecektir.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuzu şu üç bölümde ele almak gerekir:

1- Dini araştırmalara hangi konulardan başlamalı.

2- Yeni Müslüman olanların genelde imanlarının diğer Müslümanlardan güçlü olması meselesi.

3- Dindarlarda görülen bazı yanlışlık ve riyakarlıkların dinden uzaklaşmak için bir dayanak olması konusu.

Birinci bölüm hakkında söylemek gerekir ki, dini inançlar zincirleme olarak birbirlerine bağlı olduğundan onlar için belli bir başlangıç noktası belirlemek zordur. Ancak kendisini tanımayan insan Allah’ı da tanıyamaz ve Allah’a inancı olmayan kimse Onun resulüne inanmaya davet edilemez. Peygamberin (s.a.a) risaletini tanımayan kimseyle Ondan sonra ki imamlar ve halifeler hakkında konuşulmaz. Dolayısıyla Masum İmamların (a.s) imametini kendine ispat etmemiş kimseyi Onların verdiği ölçülere davet etmenin faydası olmayacaktır.

Öte yandan Allah’ı en iyi şekilde Peygamberin sözlerini inceleyerek tanıyabiliriz. Bu yüzden İmam Sadık’ın (a.s) ashabından birine öğrettiği ve gaybet döneminde onun muhtevasının ne olduğunu Allah’tan talep edilmesini istediği bir münacaatta şöyle gelmiştir: ‘Allahım! Kendini bana tanıt, eğer kendini bana tanıtmazsan seni tanıyamam. Allahım! Peygamberini bana tanıt, eğer peygamberini bana tanıtmazsan onu tam manasıyla tanıyamam. Allahım! İmam ve hüccetini bana tanıt, eğer onu tanıtmazsan dinimden saparım!’[1]  

Başka bir ifadeyle, Peygamberlerin izinden gitmenin gereği Allah’ın hakkında temel bilgilere sahip olmaktır. Ve bu temel bilgilere ulaşmanın yolu Peygamberlerden geçer. Bunu felsefe açısından imkansız olan batıl devir olarak görmeyiz. Zira, Allah’ın hakkında temel bilgilere sahip olmak bizi peygamberleride tanımaya götürmektedir. Bu da arkasından Allah’ı daha iyi tanımayı getirir. Böyle bir sıralama mümkün ve doğrudur. Dini inançlara ait diğer konularda da böyle bir sorunla karşılaşabiliriz. Gerekli dikkat gösterilmezse nereden başlayalım diye bir bocalama içine girebiliriz. Emir-ül Müminin’in (a.s) buyurduğu gibi dindarlığın ilk adımı Allah’ı tanımaktır.[2] Samimi olarak ve çaba harcayarak dini meseleleri anlamak istersek kesin olarak Allah’a giden yolları bulacağız. Çünkü Allah’ın kendisi bunu vaadetmiştir.[3]

Yukarıda söylenenlerden, dini meselelerde araştırmayı, bir yerden başlayıp başka bir yerde biten koşu yarışına benzetemeyeceğimiz neticesi alınır. İnançlarımızı eşit zamanda ve birbirine bağlı olarak takviye etmemiz gerekir. Nitekim yüksek tahsil yapacak, araştırma yapacak, evlenecek, gelir elde edecek, anne babaya bakacak ve dini görevlerini yerine getirecek bir gence, bunların birisinden başlayıp sırayla başkalarına geçmesi tavsiye edilemez. Böyle birinden bunların hepsini aynı zamanda planlı ve programlı bir şekilde idare etmesi beklenir. Veya bilgisayar öğrenmek isteyen kimse yazılım, donanım, virüsler vs. konuların tümünü eş zamanlı olarak öğrenirse bilgisayar kullanmayı öğrenebilir.

Dini araştırmalarda da aynı metotla hareket edilmelidir. Yani kimseyei önce Allah ve peygamberi hakkında araştırma yap, belli bir sonuca ulaştıktan sonra namaz, oruç, hac gibi farzları yerine getir, daha sonra mahrumlara ve mustafzaflara yardım eli uzat, şeklinde bir tavsiyede bulunulmaz.

Ancak dini davranış konusunda şu çok önemli noktaya dikkat etmek gerekir: Yaşamımız boyunca dinin bize ispat olan bölümüne tam olarak amel ederken, diğer konularda da araştırmamızı sürdürelim. Nitekim ramazan ayının gecelerinde okunan İftitah duasında Rabbimizden şu dilekte bulunuyoruz: ‘Allahım! Haktan bize gösterdiğin şeye amel etmemizi sağla ve şimdiye kadar göstermediğim şeyide göster.’[4] Allah-u Teala Kur’an’da, hak kendilerine açık şekilde göründükten sonra ona muhalefet edenleri şiddetle tehdit etmiştir.[5]  Böyle birinin Allah’a getireceği hiç bir özrü yoktur. Dinin bir bölümünü tanıdığımızda, onun gerektirdiği şeylere amel etmeli, diğer bölümlerin ispat edilmesini beklememeliyiz. örneğin Kur’an’ın mucizesi ve onun Allah tarafından nazil olduğu ispat olduktan sonra, namaz ve oruç neden farzdır, faiz ve kumar neden haramdır gibi onda olan ahkamın felesefesinde takılıp kalmayalım. Bu hükümlerin felesefsini araştırmak tabii ki takdir edilecek bir durumdur. Ancak bizim demek istediğimiz ahkamın felesefesi ortaya çıkıncaya kadar onları da terketmeyelim ve yerine getirelim.

Yeni Müslüman olanların tümünün imanlarının önceki Müslümanlardan daha güçlü olduğu konusuna gelince böyle bir görüşü kabul etmiyoruz. Sadece böyle insanların imanlarının araştırmaya dayalı olduğu için, araştırmaya dayanmayan, aile ve toplum Müslüman olduğu için Müslüman olanların imanından daha güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Fakat Müslümanların içinde ailesinden dolayı değilde araştırarak ve nefis tezkiyesi yaparak Allah’a yakın olanlar da vardır.

Yeni Müslüman olanlar hem Müslümanların saygısını kazandıkları, hem de yeni bir manevi ortama girdikleri için İslami vazifelerine karşı daha iyi bir duyguya sahiptirler.

Bu meseleyi insanın gençliğinde ilk defa tuttuğu ve faydalarını gördüğü müstehap oruca benzetebiliriz. Onlarda Allah’ın inayetine nail olurlar ama ermiş ariflerin hiçbir zahiri göstergesi olmayan amellerinin ve tamamen itminandan kaynaklanan sessizlikte tuttukları oruçla kıyaslanamaz.

Sorunuzun, dindar toplumun riya ve yanlışlıklarla dolu olduğunu düşündüğünüz bölümü hakkında diyoruz ki, dindarların hataları inkar edilemez, ama yalnızca dindarlar mıdır hataya düşenler? Bütün dinsizlerin davranışları insani kurallara ve fıtrata uygun mudur?

Gerçek şu ki, bütün insanlar hata ve yanlışlık yapabilirler. Ama dindarların hataları sahip oldukları konumdan dolayı daha çok göze çarpmaktadır; bu yüzden onlar amellerine daha çok dikkat etmeliler. Mesela tek bir dindar kişi trafik kuralını ihlal ettiği zaman çektiği dikkat, dindar olmayan onlarca kişinin yaptığı ihlal kadar dikkat çekmiyor.

Dindarların hatta bazı din alimlerinin şer’i ölçülerin dışına çıkmaları bizim dinden çıkmamıza dayanak olamaz. Çünkü din insanı doğru yola ve hidayete götüren ölçülerden ibarettir. Bu ölçülerin Allah’tan geldiğine emin olduktan ve içeriğinin doğruluğunda herhangi bir şüphe etmedikten sonra dindarlık iddiasında bulunanlardan kimileri o ölçülere uymuyor diye dinin temellerinin zayıf olduğunu zannetmeyelim. Bazı doktorların uyuşturucu bağımlısı olması, bazı mühendislerin bina yaparken onun kurallarını yerine getirmemesi vb. gibi durumlar uyuşturucuyu savunmamıza veya binanın kurallarına uymamamıza neden olabilir mi? Dolayısıyla dinin ölçüleriyle dindarların davranışları arasında fark koymak gerekir. Dinin bir meselesinde şüpheye düşersek daha fazla araştırma yaparak hak olan şeye ulaşmamız gerekir. Ona ulaştıktan sonra artık başkalarının ne yaptığına bakmayalım ve Allah’ın şu buyruğuna amel edelim: ‘Ey inananlar, siz, kendinize bakın; doğru yolu buldunuzsa sapık kişi, size bir zarar veremez. Hepinizin dönüp varacağı yer, Allah tapısıdır...’[6] ve Allah’ın yardımından ümidimizi kesmeyelim ki, O şöyle buyuruyor: ‘Şüphe yok ki biz, elbette peygamberlerimize ve inananlara, dünyâ yaşayışında da yardım ederiz, tanıkların getirileceği günde de.’[7]                 



[1]- Muhammed b. Yakup Kuleyni, Kafi, c.1, s.342, hadis:29, Dar-ul Kütüb-ü İsmailiyye, Tahran, h.ş.1365

[2]- ‘Dinin evveli Allah’ı tanımaktır.’ (Nehc-ül Belağa, s.39, Dar-ul Hicreti Li’n Neşr, Bi Ta)

[3]- ‘Kim bizim yolumuzda cihad ederse onu kendi yollarımıza hidayet ederiz.’ (Ankebut/69)

[4]- Şeyh Tusi, et-Tehzib, c.3, s.110, Dar-ul Kütüb-ü İsmailiyye, Tahran, h.ş.1365

[5]- Al-i İmran/103, vb.

[6]- Maide/105.

[7]- Mümin/51

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İmamlar (a.s) neden takiyye ederlerdi?
    8518 Kelam İmi 2010/12/04
    Takkiyyenin nedeni yalnızca korku değildir, korku, takiyyenin nedenlerinden sadece biridir, tümü değil. Dikkat etmek gerekir ki, korku, soruda gelen iki çeşidin ötesinde bir şeydir. Zira korku takiyyesi bazen takiyye edenin canı, onuru, malı ve yakınlarına gelebilecek tehlikeden dolayı yapılırken, bazen başkalarına ve müminlere gelecek olan zarar ihtimalinden ...
  • Nevruz bayramı hakkında ne gibi bir şerî delil mevcuttur?
    13135 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/08/21
    Bu bayram, İslam öncesi yaygın olan İranlıların antik bayramlarındandır. Rivayet kitaplarında İmam Sadık’tan (a.s) nevruzun fazileti hakkında bir rivayet nakledilmiş ve son dönemdeki meşhur fakihler bununla amel etmiş ve de nevruzda gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Lakin bazıları da bu rivayet hakkında münakaşa yapmıştır. Bu nedenle, yüzde yüz ...
  • “Eğer melekler birbirleri ile tartışırlarsa Cebrail (a.s) Ali’nin (a.s) yanına nazil olur ve melekler arasında hüküm vermesi için Ali’yi (a.s) göğe çıkarır,” diye belirtilen hadis hakkında görüşünüz nedir?
    13048 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Dinsel öğretiler esasınca biz meleklerin kendilerine verilmiş görevler doğrultusunda hareket ederken hiçbir sapma ve itaatsizlik sergilemediklerine inanırız. Yüce Allah melekleri nitelerken şöyle buyurmaktadır: Onlar asla Allah’ın buyruğuna muhalefet etmezler ve emredildikleri şeyi (kâmil bir şekilde) yerine getirirler; yani melekler ilahi emir ve buyrukları kabul eder ve onlara ...
  • İddet ve delilleri hakkında açıklamada bulunur musunuz?
    9438 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/12/22
    İddet fakihlerin ıstılahında şerî bekleme halidir; kadının boşandıktan ve nikâhın zail olmasından sonra veya vefatın ardından zorunlu olarak bir süre beklemesi ve sonra başka biriyle evlenebilmesi durumudur. İddet türleri şunlardır: 1. Boşanma iddeti. 2. Vefat iddeti. 3. Kayıp iddeti, 4. Yanlışlıkla cinsel ilişki kurma iddeti. Belirtilen ...
  • Herhangi bir müçtehitten taklit etmeyen kimsenin humus konusundaki görevi nedir?
    5085 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    Sorunuza taklit mercilerinin bürolarından verilen cevaplar şunlardır:Hz. Ayetullah el-Uzma Hamanaei: Mallarınızın humsunun durumunu bilmek için Ayetullah Hamanei’inin burosuna veya onun bu konudaki yetkili vekillerinden birine başvurunuz. Hz. Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi: Amellerinizi ve görevlerinizibütün şartlara haiz bir müçtehidin görüşüne göre yapınız.
  • Kur'an'da namazın genel hükmü açıklanmıştır, ancak imametten genel olarak da söz edilmemiştir. Kur'an'dan imametin hak olduğuna dair bir kaynak verebilir misiniz?
    6152 Eski Kelam İlmi 2010/09/22
    Kur'an'da bir çok ayet imamet konusuna değinmiştir. Allame Hilli, El-Feyn adlı eserinde ve Allame Meclisi, Biharu'l-Envar adlı eserinde bu ayetleri genişçe açıklamışlardır. Bu ayetlerden bazı örnekleri şöyledir: Tebliğ ayeti, velayet ayeti, ulu'l-emir ayeti ve sadıkın ayeti. ...
  • Allah’a nasıl iman getireyim ve imanımı nasıl güçlendire bilirim?
    15475 Teorik Ahlak 2011/10/20
    Allah’ı olduğu gibi ve gerçek bir şekilde tanıman için tek bir yol var. Bunun dışında başka bir yol söz konusu değildir. Zira Allah u Teâlâ kuranı kerimde şöyle buyuruyor: “biz, ona şah damarından daha yakınız”. Eğer insan biraz ...
  • Salâvat getirirken Al-i Muhammed’i demezsek niçin savat eksik sayılır?
    15424 Tefsir 2009/07/23
    Al-i Muhammed’e salâvat getirmek bidat olmadığı gibi Kur’an ve hadis ve akıl ve irfanla da uyumludur, çünkü:Bidatin manası dinde olmayan bir şeyi dine dahil etmektir. Biz Al-i Muhammede salâvat getirmenin bidat olmadığını söylüyoruz çünkü bu konu Peygamber ve Ehl-i Beyt’ten gelen hadislerde yer ...
  • Arafat’ta durmanın sır, fazilet ve adabı nedir?
    10639 Pratik Ahlak 2011/08/17
    Arafat’ta durmanın sırrı hakkında birçok rivayet bulunmakta ve hepsi bu mübarek günün azamet ve faziletini göstermektedir. Arafat günü insanın kendisini tanıdığı ve de dua ve yakarış ile Allah’ın kerem ve ihsan sofrasında yer edinebilmek için arı bir niyet ile Allah’ın misafirliğine kabul olduğu gündür. Şeytan bu günde ...
  • Şeytan cennetten kovulduktan sonra, tekrar nasıl cennete girebildi?
    21252 Tefsir 2012/09/09
    Kısaca, şeytanın insanla irtibatında ve vesvese vermesinde fiziksel varlığa ihtiyaç duymadığını biliyoruz. Bu esas gereğince şeytanın cennete girmeden vesvese amelini yerine getirmesi imkânı vardır, ancak her halükarda soru için faraziyeleri söz konusu ettikten sonra soruyu cevaplandıracağız. 1. Hz. Âdem ve Havva’nın içinde oldukları cennet, Allah-u ...

En Çok Okunanlar