Gelişmiş Arama
Ziyaret
48991
Güncellenme Tarihi: 2011/05/23
Soru Özeti
İslam Peygamberi (s.a.a.) Peygamber olmadan önce hangi veya kimin dini üzerindeydi?
Soru
İslam Peygamberi (s.a.a.) Peygamber olmadan önce hangi itikada ve dine sahipti?
Kısa Cevap

Bu bağlamda farklı görüşler var olmaktadır. Ancak kanaatimizce aşağıdaki görüş doğru olana daha yakındır: Peygamber (s.a.a.) şahsen Allah tarafından kendisine verilen has bir programa sahipti. O programa uygun bir şekilde eylemlerini ve yaşamını düzenliyordu. Yani asıl itibariyle İslam dini kendisine gelinceye kadar bu ona mahsus bir ayindi.

Ayrıntılı Cevap

İslam Peygamberi kendisine Peygamberlik gelmeden önce putlara kesinlikle secde etmediği ve tevhit yolundan sapmadığı kesindir. Tarih onun hayatının bu boyutunu çok açık ve güzel bir şekilde yansıtıyor. Ama hangi ayin üzerinde idi? Ve hangi Peygamberin dinine, şeriatına ve düsturlarına amel ediyordu noktasında Müslüman düşünürler arasında farklı görüşler var olmaktadır.

1- Bazıları Onun (s.a.a.) Hz. Mesih’in dinine bağlı ve bu din üzerinde olduğunu savunuyor. Zira Peygamber (s.a.a.) Peygamberlikle görevlendirilmeden önce resmi din ve iptal (nasih) edilmeyen din hazreti Mesih’in diniydi.

2- Bir diğer kesim Müslüman düşünürler Hz. İbrahim’in bağlı ve bu din üzerinde olduğunu savunuyor.[1] Zira Hz. İbrahim “şeyhu’l-enbiya” ve Peygamberlerin (a.s.) babası konumundaydı. Ayriyeten İslam dinini, Hz. İbrahim’in dini gibidir şeklinde tanıtan ayetler de bu görüşü destekliyor diyorlar. “Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kuran’da Müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız”.[2]

3- Müslüman düşünürlerden bir diğer kısım da bu konuda her hangi bir bilgiye sahip olmadıklarını belirtip şöyle diyorlar: Onun (s.a.a.) bir dine sahip olduğunu biliyoruz. Ama bu dinin hangi din olduğu noktasında bizim bir bilgimiz yoktur. Bu bağlamda biz bir neticeye varmış değiliz!.

Söz konusu olan bu üç görüşün her birisinin kendine has bir gerekçeleri vardır. Ama bunlardan hiç birisi kesin değildir. En uygun olan görüş dördüncü görüştür. Oda şu:   Peygamber (s.a.a.) şahsen Allah tarafından kendisine verilen has bir din ve has bir programa sahipti. O programa uygun bir şekilde eylemlerini ve yaşamını düzenliyordu. Yani asıl itibariyle İslam dini kendisine gelinceye kadar bu ona ait has bir ayindi.

Bu görüşün delili bir hadistir. Bu hadis “nehcül balaga”da zikredilmiş. “Hadis şöyle diyor: Allahın Resulü sütten kesildiği andan itibaren onu gece gündüz yönlendirsin, ona güzellikleri öretsin ve onu güzel ahlaka yönlendirsin diye Allah tarafından en büyük melek onun arkadaşı kılındı”.[3]

Böyleli bir meleğin görevlendirilmesi has ve özel bir programın olmasına delildir.

Bu bağlamda bir diğer delilde şudur: Tarih kitaplarının hiçbirisinde İslam peygamberinin Yahudi, Hıristiyan ve başka dinlerin ibadet yerlerine gidip orada ibadet yaptığını yazılmamış olmasıdır. Ne putperestlerin ibadet ettikleri puthanelere gidip putperestlerin kenarında ibadetle meşgul olmuş ne ehli kitabın ibadethanelerine gidip onların kenarında ibadetle meşgul olmuş. Bilakis tevhit anlayışına sahipti ve bu hattı devam ettiriyordu. Ameli olarak da sıkıca ahlaki usullere ve kurallara bağlıydı.

Biharul envar adlı rivayi kitapta merhum Meclisinin yazdıklarına göre İslami kaynaklarda bu bağlamda birçok rivayet var olmaktadır. Söz konusu rivayetlerde şöyle denilmektedir: “Peygamber (s.a.a.) ömrünün ilk başlarından beri ruhul kudus” ile destekleniliyor ve onun desteği ve teyidi altıda idi. Peygamber (s.a.a.) kesinlikle “ruhul kudus”un verdiği ilhamlar doğrultusunda amellerini düzenliyor ve bu doğrultuda kendi yaşamını devam sürdürüyordu”.[4]

Allame Meclisi’nin kendisi şahsi olarak şu görüştedir ki, Peygamber (s.a.a.) Risalet makamından önce Nübüvvet makamına sahipti. Bazı zamanlarda melekler onunla konuşuyordu. Peygamber de onların seslerini duyuyordu. Bazen de doğru rüyalarla (rüyayi sadika) kendisine Allah tarafından ilahi ilham şeklinde ilham diliyordu. Bu durum kırk yılına kadar devam etti. Kırk yıla girdikten sonra risalet makamına ulaştı. Bundan sonra kuran ve İslam dini resmi bir şekilde ona nazil oldu. Allame Meclisi bu bağlamda altı delil zikrediyor. Yukarıda zikredilen deliler onun zikretmiş olduğu delillerin bir kısmıyla uyum içindedir.[5]



[1] CAFERİ, Yakup, “Kevser”, c. 6, s. 234. Peygamber (s.a.a.) İbrahim’in dinini takip ediyor ona tabidi ve Allah tarafından kendisine İbrahim’in (a.s.) dinine ve onu takip et diye vahiy edilmişti.

…Allahın Resulü Hz. Muhammed (s.a.a.) İslam ümmetiyle birlikte kendilerini Hz İbrahim’in (a.s.) gerçek takipçileri olarak nitelendirmekten daha yüce ne olabilir.

Peygambere (s.a.a.) İbrahim’in takipçisi ol şeklindeki vahiy sadece peygamberlikten önceki zamana has bir durum değildir. Bilakis bu bağlamdaki vahiy peygamberlikten sonra da devam etmiş. Yani Hz. Muhammed (s.a.a.) Hz. İbrahim’in (a.s.) yolunu devam ettirendir. Hz. İbrahim (a.s.) tevhit anlayışının temsilcisi ve putları kıran kahraman bir kimsenin mazharı unvanıyla bizim Peygamber Hz. Muhammed (s.a.a.) olmak üzere bütün Peygamberler için örnekti. Aslında bütün Peygamberler dinin usulleri noktasında Hz İbrahim’in (a.s.) takipçileriydiler. Eğer aralarında bazı farklılıklar var idiler ise de bu farklılıklar furui ve şeriatin bazı hükümleriyle alakalıydı. Bu farklılıklar da zamanın şartları ve gereksinimleri doğrultusunda gerçekleşiyordu. Bu bağlamda her din döneminin iktiza ettiği şartlara uygun kendi şeraitini teşrii ediyor ve her birisi kendisine ait ayinleri ve programları sunuyordur. Bu bağlamda kuranı kerim şöyle buyurmaktadır: “Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol koyduk. Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise iyiliklerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır” (Maide, 48).

İslam peygamberi ilahi öğretiler dolayısıyla Hz. İbrahim’e (a.s.) has bir ilgi gösterir ve teveccüh ediyordu. Bu ilgi ve teveccüh o denli idi ki, İslam dini İbrahim’in ayininin aynısı, ancak onun tekâmül bulmuş ve zamanının şartlana uygun bir şekilde Allah tarafından yeniden sunulmuş olduğunu söyleyebiliriz.

[2] Haca, 78.

[3]Nehcül balaga”, hutbe no: 192 (kasiye hutbesi), “hz. Peygamber sütten kesildikten sonra Allah meleklerden bir meleği ona arkadaş kıldı bu melek gece gündüz onu güzel yollara sevk ediyor, varlık âleminin güzel ahlakını ona öretirdi.

[4] Daha fazla bilgi için bkz.: mefahum-i ismet ve imkan-ı ısmet efrad, soru 249, (sayt: 1954).

[5] MEKARİMİ ŞİRAZİ, Nasır, “tefsir-i nümüne”, baskı, 1, Tahran: daru’l - kutubi’l - islamiye, 1374, ş., c. 20, s. 507.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hz. İsa Ve Suyun Üzerinde Yürüme
    13286 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Peygamberleri tanımanın yollarından birisi mucizedir. Mucize ıstılah olarak öğretilecek ve öğrenilecek türden olmayan ve insanların yapmaya güç yetiremeyeceği olağanüstü işlere denir.[1] Hz. İsa (a.s) bazı mucizelere sahipti. Ölüleri diriltmek, doğuştan kör olanlara şifa vermek ve hastaları iyileştirmek bu mucizelerin bazılarıdır. Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır: “…
  • Zina zade hakkında rivayet edilen hadisler hangileridir?
    8914 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2012/02/14
    Zina sonucu doğan çocuğun (zina zade) İslam nazarında Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve masum İmamlarımızın (a.s.) rivayetlerinde beyan edilmiş, özel hükümleri vardır. O, hadislerden bazılarının adresleri şunlardır:1-   Zina zadenin mirası: “Vesailuş-Şia”, c.26, ...
  • Cenabet guslü alınmazsa namaz ve orucun kazasını yerine getirmek farz olur mu?
    11948 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/07/30
    Bu konuda kendi taklit merciinizin fetvasına göre amel etmelisiniz. Büyük taklit merciilerinin ‘Yıllarca cenabetli olarak namaz kıldım, oruç tuttum. Ama cenabetlinin gusül alması gerektiğini bilmiyordum. Bu durumda görevim nedir?’ sorusuna verdikleri cevaplar şöyledir:Ayetullah Humeyni, Behcet, Tebrizi, Hamanei, Mekarim, Vahid:
  • Ahzap suresinin 37. ayetinin nüzul sebebi nedir?
    28705 تاريخ بزرگان 2011/04/13
    Ahzap suresinin 37. ayeti Peygamber’le (s.a.a) Cahş’ın kızı Zeynep’in evliliği hakkında olup şöyle buyuruyor: ‘An o zamanı ki Allah'ın, kendisine nimet verdiği ve senin de nimetler verdiğin kişiye ‘eşini bırakma ve çekin Allah'tan’ diyordun.’Zeyd bin. Harise azad edilmiş bir köle olup, Peygamber (s.a.a) onu kendisine ...
  • Ehl-i Sünnetin abdest alma şekli dikkate alındığında abdest ayetindeki 'ila' kelimesi ne manaya gelmektedir?
    9549 Sire 2009/04/08
    Abdestayetinde ki 'ila' kelimesi için demek gerekir ki, ayet yıkamanın şekliyle ilgili değildir, yalnızca yıkamanın haddi ve miktarı beyan edilmektedir ve 'ila' ğayet (son sınır) manasını taşımaktadır. Ama bu ğayet (son sınır) magsul'ün (yıkanılan yerin) ğayet'ini belirtmektedir, guslün (yıkamanın) değil. Birine 'ellerini yıka' dendiğinde ...
  • Meni sıvısı kemiğin imik sıvısının üretimi ve bedenin diğer işleri için faydalıdır. Böyleyken evlenirsem bu sıvı heder olmaz mı ve bunu korumam gerekmez mi?
    27622 Pratik Ahlak 2010/09/22
    Yanıtın açıklığa kavuşması için ilkönce mastürbasyon günahının bazı manevî ve cismanî zararlarını hatırlatıyoruz:1- Manevî Zararlar1-1- Mastürbasyon günahı insanın Allah’tan uzaklaşmasına neden olur; öyle ki diriliş gününde Yüce Allah bu günahı işleyenlere ne bakacak ve ne de ...
  • Mevcudat nasıl Allahu Teâlâ nın ayet ve nişaneleridir?
    7057 Teorik İrfan 2011/08/20
    Mevcudat hem zati olarak hem de sıfat yönüyle Allahu Teâlâ'nın vücudunun nişaneleridir.  Bu konunun açıklaması şu şekildedir: Mevcudat zat ve mahiyet açısından mümkünü'l-vücutturlar. Vücut bulabilmeleri için vacipu'l- vücut olan Allaha muhtaçtırlar. İşte bu yüzden onların vücutları ve varoluşları vacipu'l-vücut olan Allahın varlığına delildir. Dahası Hikmet-i Mütealiye göre mümkünü'l- vücut ...
  • Acaba Nebiyi ekrem (s.a.a) ezanda kendi nübüvvetine ve hazreti Ali’nin (a.s.) velayetine şehadet veriyor muydu? Neden zamanımızın imametine şehadet vermiyoruz?
    8512 Fıkıh Tarihi 2015/05/20
    Rivayetler esasınca şu müsellemdir ki İslam Peygamberi (s.a.a.) ezanda kendi nübüvvetine şehadet veriyordu. Zira nebiyi ekrem (s.a.a.) diğer insanlar gibi şer’i hükümlere ve tekliflere amel etmeye mükellef olmadığını ispatlayan has bir delil var olmadığı sürece mükellefti. Ezan bağlamında müstesna kılındığına dair hiçbir delilimiz yok iken mükellef olduğuna ...
  • Allahın sıfatları hakkında bilgi sahibi olduğumuz halde neden günah işliyoruz?
    9927 Pratik Ahlak 2010/11/09
    Allah amellerinizden haberdar ve Onun kadir ve hekim olduğunu bilmek insanı itaat yapmaya sürüklemez. Şeytan Allahın sıfatlarını biliyordu, ama Onun emrine sırt çevirdi.İlahi sıfatlar hakkındaki ilim, itikat ve iman ile birlikte olunca, insanı amele sevk eder. Ama heva ve ...
  • Neden İmam Ali (a.s) Nehcü’l-Belağa’da kendi imametinden söz etmemiş ve sadece hilafetini gasp ettiklerinden şikâyet etmiştir?
    9862 تاريخ بزرگان 2012/05/16
    İmam Ali’nin kendini savunması, kabiliyetlerini, liyakatini ve üstünlüklerini dile getirmesi gerçekte imamet makamını savunmak ve tanıtmaktır; zira eğer halk bundan haberdar olmazsa çok ağır bir hüsrana uğrayacaktır (nitekim bu vakıa maalesef İslam tarihinde gerçekleşti). Bu esas uyarınca İmam Ali (a.s) şartların gerektirdiği durumlarda kendi rehberlik ve imamet ...

En Çok Okunanlar