Gelişmiş Arama
Ziyaret
6320
Güncellenme Tarihi: 2009/11/26
Soru Özeti
Hikmet ve bilimi her bilim sahibinden öğrenebilir miyiz?
Soru
Bir takım hadislerde yer alan bazı tavsiyelere göre insanın kimden ilim aldığına dikkat etmesi gerekir. Oysa diğer bir tavsiyede şöyle yer alır “söylenene bak söyleyene bakma” Bu iki söz arasındaki görünürdeki çelişkiyi nasıl çözmeliyiz:?
Kısa Cevap

İnsan her zaman için hakka karşı teslimiyet içinde olmalıdır. Eğer akli ve dini ölçüler gereğince bir sözün ve delilin doğruluğu insana ispat odlumu o sözü söyleyenin kim olduğuna bakmadan kabul etmelidir. Ancak şu da açıktır ki insanın kendi ilmine inanan ve yaşantılarında ondan yararlanan kimselerden ilim öğrenmesi daha faydalıdır. Kendi bilgisine inanmayan ve amelinde ona önem vermeyen kimseden hak sözü öğrenmeye gelince onun bu durumu sözünün hak oluşuna bir zarar vermese de ancak ondan bir şey öğrenen kimsede bıraktığı psikolojik olumsuz etkileri beraberinde getirir. Öğrenci onun söz ve davranışı arasında çelişki bular. Diğer yandan da böyle öğreticiler hak ve batılı birbirine katarak kendi muhataplarını haktan saptırmaya çalışabilirler.

Dini öğretilerin tümünü nazara aldığımızda şu sonuca varabiliriz ki: İnsan kendine kılavuz ve öğretici seçme konusunda gereken dikkati göstermelidir. Ama buna rağmen onların kişilikleri sözlerinin doğruluğunu belirlemede tek ve belirleyici unsur sayılmaz.

Buna göre imanlı kişiler eğer diğer görüşlere sahip inançları zayıf kişilerin nezdinde hikmetli bir düşünce bulsalar inceleyip iyice araştırdıktan ve doğruluğunu bildikten sonra onu kabul etmekten kaçınmamalıdırlar.

Ayrıntılı Cevap

Sorunun cevabına geçmeden önce normal hayatta karşılaşacağımız durumlarla ilgili olarak iki soruyu ortaya atalım:

1 Soru: Eğer kişinin yakınları arasında çeşitli ahlaki bozuklukları olan bir kimse olur ve kişinin oğlu ondan bir soru sorar ve o da doğru bir cevap verirse siz oğlunuza o adam kötü olduğu bahanesiyle bu cevap yanlıştır demeniz doğru olur mu? Açıktır ki böyle bir şey doğru olmaz. Çünkü doğru cevap kime ait olursa olsun doğruluğunu yitirmez.

2 Soru: Eğer oğlunuzun derslerini güçlendirmek isterseniz acaba ahlaki bozuklukları olan, çeşitli suçları işlemekten sakınmayan kötü alışkanlıkları olan bir öğretmenin yanına onu gönderir misiniz? Yoksa bu işin doğuracağı kötü sonuçları nazara alarak bu işten sakınır mısınız? Bellidir ki ikinci şıkkı tercih edersiniz.

Birinci bakışta rivayetler arasında müşahede edilen uyumsuzluk ve çelişki de yukarıdaki iki soruya dikkat edildiğinde çözümlenmiş olur. Şöyle ki:

1 İslam’ın nazarında hakk ve batılı teşhis etmekte yalnızca sözü söyleyenin kişiliği ölçü kabul edilmez. Oysa o sözü tahlil ederek genel ilkeler ve dini kaideler çerçevesinde değerlendirmek gerekir bu inceleme sonucunda eğer o sözün doğru olduğu ortaya çıkarsa söyleyenin kişiliğine bakmaksızın onu kabul etmemiz gerekir.

İslam Peygamberi şöyle diyor: İlim öğrenmeye çalışın eğer o ilim Çin’de bile olsa[1]” İmam Ali (a.s) de şöyle diyor: “Sana hikmetli bir söz sunan kişinin o sözünü kabul et, ve denen söze bak diyene bakma!”[2] Yine diğer bir yerde de şöyle demiştir: “Hikmeti nerede bulsan onu ele geçir, çünkü bazen hikmetli söz münafık kişinin göğsünde olur ve bu hikmet diline dökülünceye kadar onun içinde çalkalanıp durur. Bu hikmetten sadece imanlı kişiler gerçek faydayı elde ederler.”[3]

Yine başka yerde şöyle buyurmuşlardır: “Hikmet mümin kişinin yitik malıdır. Onu nerede olursa olsun hatta inançsız kişinin dilinde bile olsa aramalı ve elde etmelidir.”[4]

Bu tür rivayetlerden anlaşılan şu ki hak sözü ve hikmetli düşünceleri mümkün olan her vesile ile elde etmek gerekir. Elbette bu yolda adım atan kişinin kendisi de fikir sahibi olmalı ve diğer kişilerin düşüncelerini eleştirebilmelidir. Bu saha da “Hz. İsa (a.s) da kendi takipçilerine diğerlerinin sözlerini azami dikkatle incelemeyi tavsiye etmiştir.”[5] Bu bağlamda sizin Hz. Ali (a.s)’den naklettiğiniz sözde geçen “denilene bakın” cümlesindeki “bakın” tabiri – bu tabirin Kur’an ve hadisteki kullanımlarından anlaşıldığına göre -[6] uymak ve kabul etmek anlamında değil diğerlerinin sözlerine dikkat etmek onları incelemek anlamındadır.

2 Diğer yandan acaba İslam’a göre üstat ve öğretmen seçiminde kayıtsız davranabilir miyiz ve her hangi bir kişiyi sadece bir dalda bilgisi vardır diye kendimize kılavuz ve önder seçebilir miyiz?

Bu sorunun cevabı kesin olarak olumsuzdur. İslam’a göre seçilen kılavuz ve öğretmen de bir takım özelliklerin varlığına da dikkate almak gerekir, örneğin onun kendi nefisine hakim oluşu ve dinini koruyan biri olması ve Allah’ın emirlerini riayet etmeye özen göstermesi gibi özellikleri nazara almak gerekir.[7]  Bu özelliklere sahip olmayan bir bilgin kendi talebelerine bazı hikmet ve bilgileri aktarsa bile şu yanlış tutum ve tavırları da takınması mümkündür:

1 Bilinmesini kendi maddi çıkarlarıyla uyum içinde bulmadığı bilgileri öğrencilerine öğretmekten kaçınabilir. Kur’an-i Kerim bu tür bilginlere işaret ederek onları kınamaktadır. [8]

2 İlim öğrenen kimseler, onlara ilim veren kişinin kendisinin amel etmediğini gördüklerinde ruhi yönden şu şüphe onlarda uyanır ki belki bu bilgiler doğru değildir yoksa bu bilgileri bizer aktaran kişinin kendisi bunlardan yararlanırdı.

Zulkarneynin vasiyetinde şu noktaya değinilmiştir: “Bilgiyi kendi bilgisinden yararlanmayan kişiden öğrenme Çünkü sahibine bir faydası olmayan bir bilgi size de bir yarar sağlamaz.[9] Hz. İsa (as) da şöyle demiştir: “Dünyaya düşkünlük dinin hastalığına yol açar. Alim ise dinin tabibidir. Eğer bir tabibin bilerek kendisini hastalığa duçar ettiğini görseniz ona iyimser olmayın ve bilin ki o başkaları için de bir yarar sağlamaz.” [10]

3 Kendisini arındırma yolunda bir çaba göstermeyen bir takım bilgilere vakıf kimse diğer insanlara nazaran daha fazla tehlikeli olabilir, şöyle ki o kendi bilgilerinden yararlanıp hak ve batılı bir birine katarak oluşturduğu bir karma fikri insanları sunmaya kalkışabişir ve zahirde mantıklı görünen bazı şüpheler icat ederek halkı doğru yoldan çıkarabilir.

Allah bu tür bilginlere hitap ederek şöyle buyurmuştur: “Hak ve batılı birbiriyle karıştırmayın ve bu yolla hakkı gizlemeyin”[11]

Emiru’l-Muminin Hz. Ali (a.s) kendi yürek acısını ifade eden bir sözünde şöyle demektedir:

“İki grup benim belimi kırdı, dinin dilini bilen fasıklar ve zahiri gören cahiller…” Yine şöyle buyurmuştur ki: Ben Peygamber’(s.a.a)den duydum ki: “Bu ümmetin helaki dinin dilini bilen munafık kişiler tarafından olacaktır.” [12]

Bu kişilerin örneğini, kendi batıl görüşlerini Kur’an ayetlerine istinat ederek[13] desteklemeye çalışan Hariciler de görmek mümkündür. Bunlar Kur’an’dan bazı ayetlere dayanıp Hz. Ali (a.s)’la mücadele etmeğe kalkışmışlardır. Hz. Ali (a.s) onların bu tavrına karşı şöyle demiştir: “Bunlar hak söz ile batıl maksatlarına ulaşmak istiyorlar”[14]

Yukarıda açıkladığımız ihtimalleri nazara alarak kişinin imansız bilginlerin etkisinde kalarak imani sorunlarla karşı karşıya gelmemesi için üstat ve kılavuz seçiminde dikkat gösterilmesi din önderlerinin önemli tavsiyeleri arasında yer alır.

Buna rağmen insan adalet çizgisinden çıkmamalı bu tür kişiler tarafından bile olsa ortaya konulan doğru sözleri sırf kişiliği beğenilmeyen bir kişi demiştir diye reddetmemelidir. Buna göre yukarıda açıklanan iki grup hadis birbirleriyle çelişmediği gibi birbirlerinin tamamlayıcısı sayılırlar.



[1] Hur Amilil, Muhammed b. Muhammed b. El-Hasan, Vesailu’ş-Şia, c. 27, s. 27 H. 33119, Muessetu Alu’l-beyt, Kum, H. Kameri: 1409

[2] Temimi Amudi, Abdu’l-Vahid b. Muhammed, Gureru’l- Hikem ve Dureru’l-Kelim, s. 57 H 612 Defter-i Tebliğat-i İslami, Kum H. Şemsi 1366

[3]  Nehcu’l-Belağa, s. 481, Hikmet 79, Daru’l-Hicre yayınları, Kum

[4] Ade Hikmet, 80

[5] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 2 s. 96 Hadis, 39, Daru’l-Vefa Beyrut, 1404

[6] Maide: 75, En’am, 65 ve…

[7] Vesailu’ş-Şia, c. 20 s. 25 Hadis, 24938

[8] Bakara, 146, 159, 174 ve…

[9] Biharu’l-Envar, c. 2, s. 99 Hadis, 53

[10] Vesailu’ş-Şia, c. 20 s. 25 Hadis, 24938

[11] Bakara, 42; "و لا تلبسوا الحق بالباطل و تکتموا الحق و أنتم تعلمون"  ve Al-i İmran: 71

[12] Şeyh Saduk, El-Hisal, c. 1 s. 69 Hadis: 103, İntişarat-i Camiey-i Muderrisin, Kum, 1403

[13] En’am, 57; Yusuf, 40 ve 67, "إن الحکم إلا لله".

[14] Nehcu’l-Belağa, s. 82, Hutbe 40 "کلمة حق یراد بها الباطل"

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar