Gelişmiş Arama
Ziyaret
7866
Güncellenme Tarihi: 2009/12/18
Soru Özeti
Hz. Masumların (a.s) fiil ve sözlerinin delil oluşunun ölçüsü ne kadardır?
Soru
1. Nakledişmiş rivayetlerden elde edilen netice üzere bizler Hz. Masumların (a.s) görevini bilmemekteyiz ve onlar kendi davranışlarının nedenini açıklamadıkları sürece biz söz konusu davranışların nedenini bilemeyiz. Bu durumda şöyle bir soru akla gelmektedir: Biz görevlerini bilmediğimiz kişilerin fiillerini nasıl örnek edinebiliriz? 2. Hz Masumların (a.s) fiilleri delil midir? Eğer cevap müspet ise delil olarak fiil mi yoksa söz mü daha üstündür? 3. O yüce şahsiyetleri biz ne ölçüde örnek edinmeliyiz? Örneğin varsayalım müminlerin önderi (a.s) Pazartesi günü bir yoldan ve Salı günü ise başka bir yoldan geçmiştir; bizim bu amel karşısında bir sorumluluğumuz var mıdır veya bu fiilleri örnek almanın bizim için bir faydası var mıdır? 4. Bizim Hz. Masumların (a.s) görevini bilmememize binaen, o yüce şahsiyetlerin namazı veya namaz gibi her hangi bir farzı terk etmeye dönük bir davranış sergilemeleri mümkün müdür?
Kısa Cevap

İslam’ın muteber delillerinden biri Hz. Peygamber (a.s) ve diğer masumların sünneti olup tüm Müslümanlar için Kur’an ayetleri gibi delil teşkil eder ve sünnet masumun söz, fiil ve tavrı diye üç şekilde yer alır. Hadis ve rivayetlerde belirtilen masumların söz ve konuşmaları “masumun sözü” onların yaptığı amel ve fiiller “masumun fiili” ve bir söz veya ameli teyit etmeleri de “masumun tavrı” olarak adlandırılır. Eğer masum bir işi yaparsa bu ilgili amelin mubah olduğuna delalet eder. Eğer bir işi yapmazsa, bu işin farz olmadığına delalet eder. Ama bundan amelin müstehap, haram veya mekruh oluşu anlaşılmaz. Elbette bir başka delil veya nişane veyahut alametten istifade ederek bu belirlenebilir. Eğer masumun yaptığı herhangi bir amelin onun nübüvvet veya imamet makamına mahsus amellerden olduğunu bilirsek, biz söz konusu amele itaat etme ve onu kendimize örnek edinme görevi taşımayız. Ama masumun yaptığı bir amelin onun özel amellerinden mi yoksa özel olmayan amellerinden mi olduğu hakkında şüphede bulunduğumuz yerde yükümlülüklerde ortaklık esası şöyle hükmeder: Bizim taşıdığımız tüm yükümlülükleri onlar da taşır. Elbette özel bir takım durumlarda onların başka bir yükümlülük taşıdıklarına dair bir delilimiz olması durumunda mesele fark eder. İmamların sözlerinin delaleti, onların fiili ve amellerinin delaletinden daha çok ve açıktır; zira söz ve konuşmada kastedilen şeye tamamıyla delalet eden ve hükmü açık bir şekilde beyan eden özel lafız, kelime ve kavramlardan istifade etme imkânı mevcuttur. Lakin Hz Masumların (a.s) namaz gibi bir farzı terk edip edemeyecekleri hakkında şöyle söylemek gerekir: Her ne kadar onlar birçok konuda takiye etseler de veya kendi yarenlerine takiye de bulunmayı emretseler de bizzat onların namaz gibi bir farzı terk ettikleri bildirilmemiştir.  

Ayrıntılı Cevap

Görevleri, yükümlülükleri ve hakları tanımada İslam’ın muteber delillerinden biri sünnettir.  Ehlisünnetin bakışında Hz Peygamberin (a.s) söz, fiil ve tavrına sünnet denir. Şia’nın bakışına ise tüm masumların söz, fiil ve tavrına sünnet denir; zira imamlar yüce Allah tarafından Peygamber (s.a.a) aracılığıyla imamet makamına atanmışlardır ve onlar ilahi hükümleri bilmekte ve söyledikleri veya amel ettikleri şey Allah’ın hükmü olup kendilerinin nezdinde bulunmaktadır. Bu, Hz Peygamberin (s.a.a) vasıtasıyla veya direkt bir şekilde kendilerine ulaşmıştır. Hz Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Peygamber (s.a.a) bana ilmin kapılarından bin kapı açmıştır ve onların her kapısı da bin kapıya açılmaktadır.”[1] Bu nedenle imamlar ilahi hüküm ve buyrukların yasalaştırılmasının kaynaklarından biridir ve onların söz, amel ve tavrı bizim için delil sayılır ve onlara riayet etmek gerekir. Allah onların makamını bizim kendi vazife ve yükümlülüklerimizi kendilerinden öğreneceğimiz şekilde karar kılmıştır. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.[2] Aziz İslam Peygamberi (s.a.a) de şöyle buyurmaktadır: Ben size iki değerli emanet bırakıyorum: Allah’ın kitabı ve ehlibeytim. Bu iki emanet bağlı kaldığınız sürece asla sapmayacaksınız. Bu iki emanetim havuzun kenarında bana ulaşıncaya dek asla birbirinden ayrılmaz.[3] Bundan dolayı Hz. Masumlar (a.s) Allah tarafından atandığından onların sünneti (söz, fiil ve tavır) delil sayılır ve kendilerine itaat etmek herkese farzdır.

1. Masumun Sözü:

Hadis ve rivayetlerde belirtilen masumların söz ve konuşmalarına “Masumun sözü” denir. Masumların sözlerinde ilahi hükümlerin açıklandığı durumlarda fakih ve müçtehidin koşullara göre ona istinatta bulunması yeterlidir. İmamların sözlerinin delaleti, o yüce şahsiyetlerin fiil ve amellerinin delaletinden daha çok ve açıktır; zira söz ve konuşmalarda kastedilen şeye tamamıyla delalet eden ve hükmü açıkça beyan eden lafız, kelime ve kavramlardan istifade etme imkânı mevcuttur.

2. Masumun Fiili

Masumların yaptığı amel ve fiiller “Masumun fiili” olarak adlandırılır. Masumun fiilinin delalet miktarı şudur: Eğer masum bir işi yaparsa, bu işin mubah (sakıncasız) olduğuna delalet eder. Ama bu fiilin farz veya müstehap oluşunu belirlemez. Masum eğer bir işi yapmazsa, bu en azından fiilin farz olmadığına delalet eder. Lakin fiilin haram veya mekruh oluşuna delalet etmez. Elbette başka bir delil, alamet veya karine aracılığıyla işin farz veya müstehap, haram veya mekruh oluşunu anlamak imkân dâhilindedir.[4] Bu, yapılan amelin nübüvvet veya imametin kendine has amelleri olmadığı durumda geçerlidir. Ama masumun yaptığı bir amelin onun özel amellerinden olduğunu bilirsek, biz o amele itaat etme ve onu örnek edinme görevini taşımayız. Hz Peygamber (s.a.a) için gece namazının farz oluşu veya dörtten fazla kadınla daimi olarak evlenmesi bu kabildedir.  Aynı şekilde masumun yaptığı iş onun kendine has amellerinden midir yoksa özel olmayan amellerinden midir diye şüphede bulunduğumuz yerde amelin masuma özgü amel ve vazifelerden olmadığı esasınca hareket etmeliyiz; zira Hz Peygamber ve imamlar birinci derecede bizim gibi insanlardırlar ve yükümlülüklerdeki ortaklık esası bizim taşıdığımız tüm yükümlülüklerin onların da taşıdığına hükmeder.

Elbette bazı özel durumlarda onların başka yükümlülükler ile sorumlu olduklarına dair elimizde delil olursa durum fark eder. O halde masumun amel ve davranışında ilahi hüküm ve kanunların tecelli ettiği durumlarda fakihler, müçtehitler, diğer Müslümanlar ve halk gerekli koşullara riayet ederek ona istinatta bulunabilir ve onun esasınca fetva verebilir veya amel edebilir. Bundan dolayı masumun fiil ve ameli şer’i hükmün beyan edicisidir, lakin onun delaleti söz ve konuşma düzeyinde değildir.

3. Masumun Tavrı

Masum tarafından başkalarının söz veya amellerinin onaylanması ve imzalanmasına “masumun tavrı” denir. Tavrın niteliği şöyledir: Eğer masumun huzurunda bir söz söylenir veya bir amel işlenirse ve onlar bunu teyit eder ve onaylarsa, bunu bir tür teyit etmiş ve onaylamış sayılırlar. Örneğin masumun huzurunda belirli bir şekilde abdest alırlarsa veya namaz kılarlarsa veyahut herhangi bir söz söylerlerse yahut herhangi bir isnatta bulunurlarsa ve masum bunun karşısında susarsa, bu susma masumun söz konusu amel veya sözü onaylamasına ve teyit etmesine delalet eder ve buna “tavır” denir; zira söz konusu söz veya amel şer’i açıdan yanlış olsaydı iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak esasınca masumun bunun önünü alması gerekirdi. Elbette tavrın delil oluşu bir takım şartlar taşır ve onlar şunlardan ibarettir:

1. Söz konusu söz veya amelin masumun huzurunda söylenmiş veya yapılmış olması gerekir veya masum hazır bulunmazsa haberin kendisine ulaşması ve onun buna karşı bir tavır sergilemesi şarttır.

2. Masumun söz konusu söz veya amele yönelik dikkat ve ilim taşıması gerekir.

3. Masumun hata yaptığı takdirde bireyi bilgilendirmeye ve önünü almaya güç yetirmesi gerekir. Örneğin onlar takiye halinde olmamalıdırlar.      

O halde masumun tavrı, bir başkasının söz veya amelini teyit etmektir. Böyle bir tavır müçtehit için de delil sayılır ve müçtehit gerekli şartlara riayet ederek ona istinatta bulunabilir.

Belirtilen hususlardan şöyle bir netice alınabilir:

1. Sözün delaleti daha çok ve açıktır; zira söz ve konuşmada kastedilen şeye tamamıyla delalet eden ve hükmü açık bir şekilde açıklayan özel lafız, kelime ve kavramlardan yararlanma imkânı mevcuttur.  Oysaki amelin delalet miktarı çok sınırlıdır ve özel koşullarda sadece fiilin caiz veya farz olmayışına delalet etmektedir. Sorunuzun en son kısmına yanıt verme bağlamında şöyle söylemek gerekir: Her ne kadar Hz. Masumlar (a.s) birçok durumda takiye yapmışsalar veya yarenlerine takiye yapmayı emretmişseler de bizzat onların herhangi bir yerde namaz gibi bir farzı terk ettikleri bildirilmemiştir.

Daha fazla bilgi edinmek için aşağıdaki başlıklara müracaat ediniz:

1. Sünnetin itibar ve delil kapsamı, soru özeti: sünnetin delili oluşu dünyevi işlerde midir yoksa uhrevi işlerde midir? Soru: 19866 (Site: 19178).

2. Hz Peygamberin (s.a.a) sözleri ve vahiy, soru özeti: Hz Peygamberin (s.a.a) tüm söz ve konuşmaları vahiy midir yoksa değil midir? Soru: 2651 (Site: 2802).

 


[1] Biharu’l Envar, c. 31, s. 433: فَإِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَ آلِهِ عَلَّمَنِي أَلْفَ بَابٍ مِنَ الْعِلْمِ يَفْتَحُ كُلُّ بَابٍ أَلْفَ بَاب‏

[2] Nisa Suresi, 59. ayet: :" يا أَيُّهَا الَّذينَ آمَنُوا أَطيعُوا اللَّهَ وَ أَطيعُوا الرَّسُولَ وَ أُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ..."

[3] Vesailu’ş Şia, c. 27, s. 34: أَنَّه (ص) قَالَ إِنِّي تَارِكٌ فِيكُمُ الثَّقَلَيْنِ مَا إِنْ تَمَسَّكْتُمْ بِهِمَا لَنْ تَضِلُّوا كِتَابَ اللَّهِ وَ عِتْرَتِي أَهْلَ بَيْتِي وَ إِنَّهُمَا لَنْ يَفْتَرِقَا حَتَّى يَرِدَا عَلَيَّ الْحَوْضَ

[4] Muzaffer, Muhammed Rıza, Uslu’l Fıkıh, c. 2, s. 57 – 62, İntişaratı Daru’t Taaruf, Beyrut, çapı çaharum, 1404 h.k – 1983 miladi.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar