Gelişmiş Arama
Ziyaret
8887
Güncellenme Tarihi: 2010/02/28
Soru Özeti
Şeriat literatüründe taabbuddan ne kastedilmektedir ve onun şartları nedir? Taabbudu ispat etmek için nasıl bir delil getirilebilir?
Soru
Şeriat literatüründen taabbuddan ne kastedilmektedir? Taabbudun ne gibi şartları vardır? Bazı hususların taabbudî olduğunu ispat edebilmek için ne gibi bir delil getirilebilir? Taabbudî hususlar nasıl belirlenebilir?
Kısa Cevap

Taabbud; abd ve ubudiyet kökünden olup kulluk ve tapmak anlamına gelir ve rivayetlerde de bu anlamıyla zikredilmiştir. Fakihler ve şeriata bağlı olanlar taabbudu başka manalarda da kullanılmışlardır. Taabbudî kavramının kullanıldığı yerlerden biri, delile gerek duyulmayan yerdir. Her şahsın din ve inanç usulleri akıl esasınca olmalıdır, lakin dinin detayları konusunda hükmün Allah tarafından olduğunun ispatlanması yeterlidir ve hükmün araştırılmasına, ispatlanmasına, nedeninin ve felsefesinin bilinmesine gerek yoktur. Örneğin neden sabah namazını iki rekât kılmaktayız diye sorulduğunda, bu taabbudî (bunu kabul etmeliyiz ve bunu ispatlamaya gerek yoktur) sayılır diye cevap verilir. Usulcülerin arasında da taabbudî farz, tevessülî karşısında kullanılır. Taabbudi farz, Allah tarafından kabul edilmesi ve doğruluğu için yakınlaşma niyeti güdülen ve amelin Allah için halis olması şartı koşulan namaz, oruç ve hac gibi hususları içerir. Tevessülî farz ise Allah tarafından kabul edilmesi için yakınlaşma niyetinin ve amelin Allah için halis bir şekilde gerçekleşmesi şartının gerekmediği ölüyü defnetmek ve elbiseyi yıkamak gibi konuları içerir. Elbette burada da sevap elde etmek için yakınlaşma niyeti taşınması şarttır.

Ayrıntılı Cevap

Taabbud; abd ve ubudiyet kökeninden olup kulluk ve tapmak manasına gelir ve rivayetlerde de bu anlamıyla zikredilmiştir.[1] Ama şeriata tabi olanlar ve fakihler arasında taabbud bir şekilde sözlük manasıyla ilintili bir şekilde başka manalarda da kullanılmıştır. Taabbud kavramının kullanıldığı yerlerden biri istidlal ve delile ihtiyaç duyulmayan yerdir. Kullar ve yükümlülerin görevi inanç ve amel diye iki bölüme ayrılır. Birinciden dinin usulleri ve ikinciden ise dinin fer’i hususları diye tabir edilir. Dinin usulleri bağlamında her şahsın inancı akıl esasınca şekillenmelidir.[2] Lakin dinin fer’i hususları ile ilgili konuların çoğunda meselenin Allah tarafından belirlenmiş bir hüküm ile dile getirildiği ispatlanırsa, bu yeterli olur ve hükmün araştırılması, ispatlanması, nedeninin ve felsefesinin bilinmesine gerek kalmaz. Genellikle neden sabah namazını iki rekât kılıyoruz diye sorulduğunda cevap olarak bunun taabbudi (kabullenmemiz gereken ve delile ihtiyaç duymayan) bir husus olduğu dile getirilmektedir. Bu yüzden yüce Allah tarafından belirlenmiş dini buyrukların taabbudî olduğu söylenmiştir.[3]

Neden ibadetsel hususlar istidlale gerek duymaz?

İbadetsel hususlar dinin fer’i konularıyla ilgilidir. İsminden de anlaşıldığı gibi bu hususlar dinin usullerinin fer’i konularıdır; yani biz Allah’ı âlim, hikmet sahibi ve adil olmak gibi sıfatlar ile tanıdığımızda, genel bir şekilde eğer O’nun bizi bir takım hususlarla yükümlü kıldığını bilirsek bunun kesinlikle biz kulların maslahatının böyle bir şeyi gerektirdiğini anlarız. Buna ek olarak hükümlerin neden ve felsefesini bilmek bizim faydamızı olmayabilir ve ihlâs ve yakınlık niyetimizi zedeleyebilir; örneğin oruç tutan bir şahsın orucun kendi hastalığına faydalı olduğunu bilmesi ve bir başkasının ise böyle bir bilgisinin olmaması buna bir örnek teşkil eder. Yükümlü, taabbudî ameli itaat açısından yapar ve taabbud ne kadar çok olursa yükümlünün ruhunda Allah’a itaat etme esası daha sağlamlaşır, İslam onun tüm özünü kuşatır ve başka bir ifadeyle onun insani yeti ve dürtüleri Hakka teslim olur. Bu yüzden insan ibadet yapmada biraz halis taabbud ve itaatten yüz çevirir ve herhangi bir fayda veya zararı göz önünde bulundurursa, ibadetin hakikat ve ruhu burada gerçekleşmediğinden amel geçersiz olur. İbadetin tüm sırlarının herkes için meçhul olması bu yüzden olabilir ve taabbudun kemale ermesi için bu hususta az olarak bilinen şeyler niyette göz önünde bulundurulmamalıdır.[4] Taabbud kavramının kullanıldığı bir başka yer de fıkıh usulü ilmidir. Bu kavram tevessülî kavramının karşısında kullanılır ve tanımı şudur: Taabbudî farz; doğru sayılması ve Allah tarafından kabul edilmesi için yakınlık niyeti ve amelin Allah için ihlâslı bir şekilde yapılması şartının bulunduğu namaz, oruç ve hac gibi farzlara denir. Tevessülî farz ise yakınlaşma niyeti ve amelin Allah için ihlaslı bir şekilde yapılması şartının gerekmediği ölüyü defnetmek ve elbiseyi yıkamak gibi farzlara denir. Elbette burada da sevaba erişmek için yakınlaşma niyeti şarttır. İslam şeriatında bulunan farzlar değişik açılardan sınıflandırılabilir: Aynî ve kifaî, tayinî ve tahayyürî, taabbudî ve tevessülî, mutlak ve şartlı, nefsî ve gayrî bunun birer örnekleridir. Taabbudî farz yakınlaşma niyetinin doğruluğunda şart olduğu namaz, oruç, humus, zekât ve benzeri hususları içerir. Tevessülî farz ise yakınlaşma niyetinin doğruluğunda şart olmadığı boğulan bir şahsı kurtarmak ve nafaka ödemek gibi hususları içerir. Bu esasla yakınlaşma niyeti ve ihlâsın içinde bulunduğu ve bunlar olmadan geçersiz olan hususlar taabbudî sayılır.[5] Tevessülî hususlar ise yakınlaşma niyeti ve ihlâsın gerekli olmadığı ve bunların yokluğunda amelin geçersiz sayılmadığı hususlardır. Elbette yakınlaşma niyeti ve ihlâs olmazsa sevap ve ecir bulunmaz. Rivayetlerden istifade edildiği üzere bazı ameller yakınlaşma niyetine gerek duyar ve bu olmazsa amel geçersiz olur. Lakin bazı amellerin doğru olmasının yakınlaşma niyetine ihtiyacı bulunmaz ve yakınlaşma niyeti bulunmaksızın da amel doğru sayılır. Birinci kısım amellerden ibadetsel veya taabbudî hususlar olarak, ikinci kısım amellerden ise tevessülî hususlar olarak söz edilir.

 


[1] Mustafavi, Hasan, Et- Tahkik fi Kelimati’l Kur’an-i’l Kerim, c. 8, s. 12, Naşir: Bongahı tercüme ve neşri kitap, 1360, h.ş; Tebersi, Ebu Mensur Ahmet bin Ali, El- İhticac, c. 2, s. 395, Neşri Murtaza Meşhedi Mukaddes, 1403 h.k.

[2] Tevzihü’l-Mesail (el-Mahşi lil-İmami’l-Humeyni), c: 1, s: 11, m: 1.

[3] İmam Sadık’a (a.s) isnat edilen, Misbahu’ş Şeria, Mustafavi, Hasan, s. 236, Naşir: Encümen-i İslam-i Hikmet Ve Felsefe-i İran.

[4] Taligani, Seyyid Mahmud, Pertovi ez Kur’an, Naşir: Şirkeri Sehamiyi İntişar, Tahran, 1362 h.ş.

[5] Tayyib, Seyyid Abdu’l Hüseyin, Etyebu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 3, s. 40 ve 41.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Niçin Hz. Mehdi (a.s) gaybet döneminde insanların hidayeti için bir kitap te'lif etmiyor?
    10828 Eski Kelam İlmi 2011/05/23
    Şimdi gaybet döneminde yaşıyoruz; bu dönem genel naiplerin dönemidir. Bu dönemde Şia'nın hidayeti gerekli şartları haiz Şia'nın büyük fakih ve alimlerinin üzerinedir. Ama bu dönemde Hz. Mehdi'nin insanların yararlanmaları için niçin bir kitap telif etmediği konusuna gelince bunun çeşitli nedenleri olabilir. Örneğin:
  • Allah kelimesinin lügatteki anlamı ndedir?
    12909 Eski Kelam İlmi 2011/03/01
    Farçada "huda" kelimesiyle karşılık bulmuş olan mübarek "Allah" kelimesi has isim ve Allahın en kapsamlı isimlerindendir. Hz Ali (a.s.) "Allah" kelimesinin anlamı hakkında şöyle buyurmuş: "Allah yaratıkların kendisinde şaşkılıkta kaldığı ve kendisine aşık oldukları bir mabud anlamını veriyor. Gözlerden gizli olan ve akılların (künhi zatiını) derk edemedikleri ...
  • Yoga-Zen konsantrasyonu (meditation) hakkında görüşünüz nedir?
    10228 Pratik Ahlak 2010/10/12
    Bu tekniği yapanların iddiasına göre konsantrasyon egzesizi yapmak, bizi şaşırtıcı bir şekilde düşüncelerimizin arasında yolculuk yapmamızı sağlıyor. Onun, daha sağlıklı, ıztrapsız, endişesiz bir yaşam sağlaması, yorgunluğu gidermesi gibi birçok faydalar vardır. Ve bizi zihnin çeşitli safhalarına ve farkındalığa ulaştırıyor.Konsantrasyon, ...
  • “Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir” şeklindeki ayetin anlamı nedir?
    34702 Tefsir 2015/06/18
    Kelam ilminde insanın kendiişlerinde ihtiyar sahibi olduğu gerçeği kesin delillerle ispat edilmiştir. Kuranın öğretileri de bu hakikatten farklı değil ve bu hakikati teyit ediyor. Ancak şu var ki kuranın bazı ayetleri diğer bazılarını tefsir ediyor konumda olduğunu bilmek lazım. Dolayısıyla ayetlerin gerçek anlamlarını elde edebilmek için konuyla ...
  • Hazreti İbrahim (a.s)’in yaşamının önemli bölümlerini Kur’an ve rivayetler esasınca açıklar mısınız?
    14536 تاريخ بزرگان 2012/02/14
    Hazreti İbrahim (a.s)’in yaşamı üç belirgin aşamada söz konusu edilebilir: 1. Nübüvvetten önceki dönem. 2. Nübüvvet ve putperest Babil kavmiyle mücadele dönemi. 3. Babil’den hicret edip Mısır, Filistin ve Mekke topraklarında faaliyet gösterdiği dönem.1. İbrahim (a.s)’in doğduğu yer ve çocukluğuİbrahim (a.s), “Babil” topraklarında dünyaya geldi. İbrahim (a.s)’in doğumundan ...
  • Neden İslam dininde evlat boşanma durumunda erkeğe verilir?
    3787 Koruma 2019/06/15
    Öncelikle bu soruda kast edilen ifadenin incelenmesi gerekir. Eğer kastınız evladın intisabı ise İslam dininde evladın intisabı erkeğe olduğu gibi kadınadırda. Bu konu tamamen açık ve nettir. Örneğin mahremiyet, miras, akrabalık,... erkeğe özgü değildir. Bütün bu bağlar kadın içinde söz konusudur.[1] Ama eğer kastınız ...
  • Dinin usul ve fürû’u Masum İmamların (a.s) hadislerinden mi alınmıştır? Eğer böyle ise lütfen kaynak gösteriniz. Değilse ne zaman ve kimin tarafından böyle bir ayırım yapılmıştır?
    9700 Eski Kelam İlmi 2011/03/03
    Dinin usul ve fürû’unun şu anda ki şekli Masum İmamların (a.s) hadislerinden alınmamıştır. Din ilimleri alimleri, dini öğretileri bu şekilde bölümlere ayırmışlardır. Bu iki asıl’ın geçmişi hicri birinci yüzyılın ikinci yarısına dayanmaktadır. Ama bu ismi (usul-u din) kimin verdiği tam olarak belli değildir. Böyle ilmi konular genellikle alimlerin ...
  • ben kasetlerden ve has şirketlere ait sd.lerden kopyalama yapıyordum. Şirketleri tanımadığımı dikkate alarak onların hakkını nasıl eda edebiliyorum?
    6249 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/06/18
    Kopyalama ve manevi haklar noktasında değerli mercilerin görüşleri farklıdır. Ayetullah, İmam Humeyni, Tebrizi, Sistani, ve Safi hazretleri şuna inanmaktadırlar: yazılım türü bir şeyi icat etmek usulen üretkenine hak icat etmiyor ve dolayısıyla sahiplerinden izin almaksızın kopyalamaları ve çoğaltması caizdir. Ayetullah Hamenei, Behcet, ve Vahit hazretleri şöyle diyorlar: ...
  • Dine dayalı ahlakın manası nedir?
    11239 Yeni Kelam İlmi 2012/06/16
    Din ve ahlak arasındaki ilişki bağlamında ahlaki değerlerin temelleri hususunda iki genel bakış vardır: 1. Ahlak dinden bağımsız bir disiplindir ve din bir ile ilişkisi yoktur. 2. Ahlak din, iman ve Allah’a inanmayla bağlantı kurmaksızın gerçekleşmez. Batı toplumlarında bu konu geniş ...
  • Acaba Kuran-ı Kerim'de sırat köprüsüne işaret edilmiş midir?
    50484 Kur’anî İlimler 2009/05/13
    “Sırat köprüsü” kelimesi Kuran-ı Kerim'de geçmemesine rağmen bazı rivayetlerde bu kelime açıklanmıştır; örneğin İmam Sadık (a.s), Fecir Suresi’nin 14. ayetindeki “Mirsad” kelimesinin tefsirinde, onu cehennemden geçen bir köprü olarak beyan etmiştir.Konunun açıklığa kavuşması için, “sırat” kelimesi hakkında bazı noktaları açıklayacağız. “Sırat” yol anlamına gelmektedir ve bazı ayetlerde geçen “sırat-ı ...

En Çok Okunanlar