Gelişmiş Arama
Ziyaret
8713
Güncellenme Tarihi: 2010/02/28
Soru Özeti
Şeriat literatüründe taabbuddan ne kastedilmektedir ve onun şartları nedir? Taabbudu ispat etmek için nasıl bir delil getirilebilir?
Soru
Şeriat literatüründen taabbuddan ne kastedilmektedir? Taabbudun ne gibi şartları vardır? Bazı hususların taabbudî olduğunu ispat edebilmek için ne gibi bir delil getirilebilir? Taabbudî hususlar nasıl belirlenebilir?
Kısa Cevap

Taabbud; abd ve ubudiyet kökünden olup kulluk ve tapmak anlamına gelir ve rivayetlerde de bu anlamıyla zikredilmiştir. Fakihler ve şeriata bağlı olanlar taabbudu başka manalarda da kullanılmışlardır. Taabbudî kavramının kullanıldığı yerlerden biri, delile gerek duyulmayan yerdir. Her şahsın din ve inanç usulleri akıl esasınca olmalıdır, lakin dinin detayları konusunda hükmün Allah tarafından olduğunun ispatlanması yeterlidir ve hükmün araştırılmasına, ispatlanmasına, nedeninin ve felsefesinin bilinmesine gerek yoktur. Örneğin neden sabah namazını iki rekât kılmaktayız diye sorulduğunda, bu taabbudî (bunu kabul etmeliyiz ve bunu ispatlamaya gerek yoktur) sayılır diye cevap verilir. Usulcülerin arasında da taabbudî farz, tevessülî karşısında kullanılır. Taabbudi farz, Allah tarafından kabul edilmesi ve doğruluğu için yakınlaşma niyeti güdülen ve amelin Allah için halis olması şartı koşulan namaz, oruç ve hac gibi hususları içerir. Tevessülî farz ise Allah tarafından kabul edilmesi için yakınlaşma niyetinin ve amelin Allah için halis bir şekilde gerçekleşmesi şartının gerekmediği ölüyü defnetmek ve elbiseyi yıkamak gibi konuları içerir. Elbette burada da sevap elde etmek için yakınlaşma niyeti taşınması şarttır.

Ayrıntılı Cevap

Taabbud; abd ve ubudiyet kökeninden olup kulluk ve tapmak manasına gelir ve rivayetlerde de bu anlamıyla zikredilmiştir.[1] Ama şeriata tabi olanlar ve fakihler arasında taabbud bir şekilde sözlük manasıyla ilintili bir şekilde başka manalarda da kullanılmıştır. Taabbud kavramının kullanıldığı yerlerden biri istidlal ve delile ihtiyaç duyulmayan yerdir. Kullar ve yükümlülerin görevi inanç ve amel diye iki bölüme ayrılır. Birinciden dinin usulleri ve ikinciden ise dinin fer’i hususları diye tabir edilir. Dinin usulleri bağlamında her şahsın inancı akıl esasınca şekillenmelidir.[2] Lakin dinin fer’i hususları ile ilgili konuların çoğunda meselenin Allah tarafından belirlenmiş bir hüküm ile dile getirildiği ispatlanırsa, bu yeterli olur ve hükmün araştırılması, ispatlanması, nedeninin ve felsefesinin bilinmesine gerek kalmaz. Genellikle neden sabah namazını iki rekât kılıyoruz diye sorulduğunda cevap olarak bunun taabbudi (kabullenmemiz gereken ve delile ihtiyaç duymayan) bir husus olduğu dile getirilmektedir. Bu yüzden yüce Allah tarafından belirlenmiş dini buyrukların taabbudî olduğu söylenmiştir.[3]

Neden ibadetsel hususlar istidlale gerek duymaz?

İbadetsel hususlar dinin fer’i konularıyla ilgilidir. İsminden de anlaşıldığı gibi bu hususlar dinin usullerinin fer’i konularıdır; yani biz Allah’ı âlim, hikmet sahibi ve adil olmak gibi sıfatlar ile tanıdığımızda, genel bir şekilde eğer O’nun bizi bir takım hususlarla yükümlü kıldığını bilirsek bunun kesinlikle biz kulların maslahatının böyle bir şeyi gerektirdiğini anlarız. Buna ek olarak hükümlerin neden ve felsefesini bilmek bizim faydamızı olmayabilir ve ihlâs ve yakınlık niyetimizi zedeleyebilir; örneğin oruç tutan bir şahsın orucun kendi hastalığına faydalı olduğunu bilmesi ve bir başkasının ise böyle bir bilgisinin olmaması buna bir örnek teşkil eder. Yükümlü, taabbudî ameli itaat açısından yapar ve taabbud ne kadar çok olursa yükümlünün ruhunda Allah’a itaat etme esası daha sağlamlaşır, İslam onun tüm özünü kuşatır ve başka bir ifadeyle onun insani yeti ve dürtüleri Hakka teslim olur. Bu yüzden insan ibadet yapmada biraz halis taabbud ve itaatten yüz çevirir ve herhangi bir fayda veya zararı göz önünde bulundurursa, ibadetin hakikat ve ruhu burada gerçekleşmediğinden amel geçersiz olur. İbadetin tüm sırlarının herkes için meçhul olması bu yüzden olabilir ve taabbudun kemale ermesi için bu hususta az olarak bilinen şeyler niyette göz önünde bulundurulmamalıdır.[4] Taabbud kavramının kullanıldığı bir başka yer de fıkıh usulü ilmidir. Bu kavram tevessülî kavramının karşısında kullanılır ve tanımı şudur: Taabbudî farz; doğru sayılması ve Allah tarafından kabul edilmesi için yakınlık niyeti ve amelin Allah için ihlâslı bir şekilde yapılması şartının bulunduğu namaz, oruç ve hac gibi farzlara denir. Tevessülî farz ise yakınlaşma niyeti ve amelin Allah için ihlaslı bir şekilde yapılması şartının gerekmediği ölüyü defnetmek ve elbiseyi yıkamak gibi farzlara denir. Elbette burada da sevaba erişmek için yakınlaşma niyeti şarttır. İslam şeriatında bulunan farzlar değişik açılardan sınıflandırılabilir: Aynî ve kifaî, tayinî ve tahayyürî, taabbudî ve tevessülî, mutlak ve şartlı, nefsî ve gayrî bunun birer örnekleridir. Taabbudî farz yakınlaşma niyetinin doğruluğunda şart olduğu namaz, oruç, humus, zekât ve benzeri hususları içerir. Tevessülî farz ise yakınlaşma niyetinin doğruluğunda şart olmadığı boğulan bir şahsı kurtarmak ve nafaka ödemek gibi hususları içerir. Bu esasla yakınlaşma niyeti ve ihlâsın içinde bulunduğu ve bunlar olmadan geçersiz olan hususlar taabbudî sayılır.[5] Tevessülî hususlar ise yakınlaşma niyeti ve ihlâsın gerekli olmadığı ve bunların yokluğunda amelin geçersiz sayılmadığı hususlardır. Elbette yakınlaşma niyeti ve ihlâs olmazsa sevap ve ecir bulunmaz. Rivayetlerden istifade edildiği üzere bazı ameller yakınlaşma niyetine gerek duyar ve bu olmazsa amel geçersiz olur. Lakin bazı amellerin doğru olmasının yakınlaşma niyetine ihtiyacı bulunmaz ve yakınlaşma niyeti bulunmaksızın da amel doğru sayılır. Birinci kısım amellerden ibadetsel veya taabbudî hususlar olarak, ikinci kısım amellerden ise tevessülî hususlar olarak söz edilir.

 


[1] Mustafavi, Hasan, Et- Tahkik fi Kelimati’l Kur’an-i’l Kerim, c. 8, s. 12, Naşir: Bongahı tercüme ve neşri kitap, 1360, h.ş; Tebersi, Ebu Mensur Ahmet bin Ali, El- İhticac, c. 2, s. 395, Neşri Murtaza Meşhedi Mukaddes, 1403 h.k.

[2] Tevzihü’l-Mesail (el-Mahşi lil-İmami’l-Humeyni), c: 1, s: 11, m: 1.

[3] İmam Sadık’a (a.s) isnat edilen, Misbahu’ş Şeria, Mustafavi, Hasan, s. 236, Naşir: Encümen-i İslam-i Hikmet Ve Felsefe-i İran.

[4] Taligani, Seyyid Mahmud, Pertovi ez Kur’an, Naşir: Şirkeri Sehamiyi İntişar, Tahran, 1362 h.ş.

[5] Tayyib, Seyyid Abdu’l Hüseyin, Etyebu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, c. 3, s. 40 ve 41.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar