Gelişmiş Arama
Ziyaret
14742
Güncellenme Tarihi: 2012/01/29
Soru Özeti
Ehl-i Sünnetteki dört mezheb nasıl ortaya çıktı ve içtihat kapısı nasıl kapandı?
Soru
Ehl-i Sünnetteki dört mezheb nasıl ortaya çıktı, içtihat kapısı nasıl kapandı ve bu kapıyı kimler açtı?
Kısa Cevap

İslam maarifi ve İslam fıkhı, Peygamberimizden (s.a.a) sonra gelişen olaylar ve halifelik meselesinden dolayı biri Ehl-i Beyt’ten alınan fıkıh, diğeride sahabe ve tabiinin verdikleri fetvalardan alınan ve Ehl-i Sünnet diye meşhur olan fıkıh olmak üzere ikiye ayrıldı:

İslami fetihlerden sonra yeni meselelerin ortaya çıkması ve fıkıh alanındaki daha dikkatli incelemelerin başlamasıyla, yani hicri 2. asrın başından 4. asrın başlarına kadar Ehl-i Sünnet fıkhı kendi zirvesine ulaşıp, fıkıh yaygın olarak uygulanmaya başladığında dört mezhepte şekillenmeye başladı. Mutlak içtihat (tüm fıkıhta ve belli bir mezhebi nazara almaksızın), hicri 655’e kadar Ehl-i Sünnette yaygındı. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı dört mezhebin dışındaki diğer mezhepler görmezlikten gelindi ve hepsi resmiyetten düştü. Yargı, cuma imamlığı, fetva verme gibi yetkiler sadece bu dört mezhebe uyanlara verildi. Son yıllarda Ehl-i Sünnet içinde de mutlak içtihad kapısının açılmasına dair istekler gelmeye başladı. Onlar bir mezhepte içtihat ettikten sonra dört mezhep arasında içtihat etmeye, günümüzde insan yaşamındaki ani ve birçok değişiklikleri göz önüne alarak mutlak içtihadın kapısının açılması talebinde bulunmaya başladılar.

Ayrıntılı Cevap

Ahkamın teşrii edilmesi Peygamberimizin (s.a.a) nübüvveti zamanında başlamış ve yaşadığı sürecede devam etmiştir. Şii’ye göre Peygamberimizin (s.a.a) sünnet ve siretinin, ahkamın, fıkhi ve gayrî fıkhi meselelerin açıklanması Peygamberimizin Ehl-i Beyt’inin üzerinedir. Ehl-i Sünnete göre ise insanları dini hidayete ulaştırmak Peygamberimizin ashabının görevidir.

Ahkamı açıklamak ve temel olarak fıkhi hassasiyetler ve Resulullah’ın (s.a.a) sünnetini anlamak hicri 40. yıla kadar Peygamberin (s.a.a) ashabının üzerineydi.[1] O tarihten sonra bazı sahabeler hayatta olmalarına rağmen fakihlerin geneli onların dışında kimselerdi. Daha sonra bu mesuliyet tabiine geçti ve hicri 1. asrın sonlarından 2. asrın başlarına kadar bu durum devam etti.[2]

Ehl-i Sünnet Mezheplerinin Ortaya Çıkışı

Ehl-i Sünnet fıkhı, Ehl-i Beyt’in (a.s) imamet ve rehberlik meselesini reddedikten sonra Ehl-i Beyt yolunun dışında bir yol tuttu. Onlar fıkhi meselelerde önce sahabeye, ardından tabiine uydular.

İslami fetihlerden sonra yeni meselelerin ortaya çıkması ve fıkıh alanındaki daha dikkatli incelemelerin başlamasıyla, yani hicri 2. asrın başından 4. asrın başlarına kadar Ehl-i Sünnet fıkhı kendi zirvesine ulaşıp fıkıhta yaygın olarak uygulanmaya başladığında dört mezhepte şekillenmeye başladı.

Ehl-i Sünnette çeşitli mezheplerin ortaya çıkması fıkhi meselelerin çokluğu, Müslüman toplumların ve yeni Müslümanların İslam hükümlerine duydukları ihtiyaca verilen doğal bir tepkiydi. Ancak mezheplerin çoğalmasında Ehl-i Beyt’i kenara itmek için bazı siyasi komploların olduğu göz ardı edilemez. Zira hakim güçlerin Ehl-i Beyt’in fıkhından uzaklaştıkları dikkate alındığında, onlar bu boşluğu görüntüde de olsa bazı fakihlerle doldurmaya çalıştılar.

Dikkat edilirse başlangıçta bu fıkhi mezheplerin dört mezheple sınırlı olmadığı görülecektir. Ehl-i Sünnet alimlerinden bir çoğu medrese ve görüş sahibi idiler. Her birisinin bulunduğu bölgelerde birçok taraftarı vardı. Hasan Basri (H. 21-110), Evzai (H.88-157), Zahiri (Davud b. Ali İsfahani, H.202-270) ve Muhammed b. Cerir Taberi (H.224-310) mezhep sahibi kimselerdendiler.[3] Ama çeşitli nedenleden dolayı bu mezhepler dörtle sınırlandı.

Ehl-i Sünnetin Fıkıh Mezheplerinin Dörtle Sınırlandırılmasının Nedeni

Ehl-i Sünnet mezheplerinin arasında baş gösteren birçok ihtilaf, halkında mezheplerin sınırlandırılmasıdan yana tavır almasına neden oldu. Ancak iktidardakilerin dört mezhebin hangileri olacağı konusundaki rolünü de göz ardı etmemek gerekir. Çünkü halkın mezhepleri belli bir sayıda sınırlandırma güçleri olamazdı. Devletler ve iktidarlar bu sınırlamanın ölçülerini belirlemiş, yeri geldiğinde bir mezhebi diğerlerine tercih etmişlerdir. Bazende bir mezhebin taraftarları fetva ve kadılık makamına gelerek kendi mezheplerini yaymış ve onu genele yaymaya çalışmışlardır. Örneğin Hanefi mezhebinin taraftarları daha çok güç ve imkana sahip olduklarından Ehl-i Sünnet arasında daha çok yayılmıştır. Abbasi devletinin kadılar kadısı Ebu Yusuf, onlardan saygı gördüğü için kendi mezhebine öncelik veriyor, kadılık görevine Hanefi mezhebinden olanlar getiriliyordu.[4]

Ehl-i Sünnet imamları sırasıyla şunlardır:

1- Ebu Hanife, Nu’man b. Sabit (Öl. Hicri:150)    

2- Malik b. Enes (Öl. Hicri:179)            

3- Şafii, Muhammed b. İdris (Öl. Hicri:204)            

4- Ahmed b. Hanbel (Öl. Hicri:240).

Ehl-i Sünnette İçtihat Kapısının Kapanmasının Nedenleri

İçtihat, temelde İslamın yaşam kaynağı ve kanunlarının dinamikliğidir. Müslümanlar 1400 senedir içtihat ışığının altında olduklarından gayri islami kanunlara muhtaç olmaktan kurtulmuşlardır. Mutlak içtihat, hicri 655’e kadar Ehl-i Sünnette yaygındı. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı dört mezhebin dışında diğer mezhepler görmezlikten gelindi ve hepsi resmiyetten düştüler. Yargı, cuma imamlığı, fetva verme gibi yetkiler sadece bu dört mezhebe uyanlara verildi.[5]

Ehl-i Sünnetin mutlak içtihattan vazgeçmesinin nedenlerini şöyle özetleyebiliriz:[6]

1- Mezhep Tassubu

Her mezhebin öğrencileri kendi mezhep reisinin eser ve görüşlerine karşı çok mutaassıp olup ona muhalefet etmeyi caiz bilmiyorlardı. Şii alimlerden biri bu konuda şöyle diyor: ‘Ehl-i Sünnette içtihat kapısının kapanmaya götüren nedenlerden biri -bu neden neredeyse Şiilerde de fıkıh ve fekahet kapısını kapatacaktı- ilmi bir şahsiyetin azamet ve büyüklüğü idi. Bu neden, Ehl-i Sünnetin dört fıkhi mezhebinin reislerinin (Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. İdris Şafii, Ebu Hanife, Malik b. Enes) döneminden sonra Ehl-i Sünnet camiasında ve ilmi havzalarda hissedilir bir şekilde etki bıraktı ve onların fıkhi akımlarından şaşılacak derecede öylesine etkilendiler ki, onlara muhalefet ve içtihat etme gücünü kaybettiler.’[7]

2- Yargıdaki Zorluklar

Bazen çeşitli mahkemelerin verdiği hükümler arasında büyük farklılıklar ortaya çıkıyordu. Mesela bir mahkemenin müçtehit olan kadısı kendi içtihadına göre fetva verirdi. Bu da halkın büyük itirazlarına neden oluyordu. Zira aynı konuda değişik mahkemelerde değişik hükümlerin veriliyordu. Bu yüzden devlet verilen hükümlerin halkın nazarında geçerli olabilmesi, nizanın, kargaşanın engellenmesi için kadıları dört mezhepten birinin hükmüne göre fetva vermekle görevlendirdi.

3- Siyasi Nedenler

Bu konuda deniliyor ki: ‘Görünen o ki o dönemin siyasi gücü ilim havzalarının ve alimlerin yükselmelerinden rahatsızdılar. Zira alimler ve müçtehitler içtihat dinamikleri ve özgür düşünceleri ile İslamı savunuyor, zalim yöneticilerin bidat ve sapmalarının önüne geçiyor, İslamı toplumda yaşatıyor ve uyguluyorlardı. Bu ise, zalim yöneticilerin hedeflerine ters düşüyordu.’[8]

Bir yere kadar koşullu içtihat Ehl-i Sünette vardı. Böyle bir içtihat müçtehide bir mezhebin dairesi içinde ve onun usul ve dayanaklarını göz önüne alarak ahkamı çıkarma ve açıklama izni verirdi. Ama dört mezhep belirlendikten sonra mutlak içtihadın kapısı kapandı.

Ehl-i Sünnetin Mutlak İçtihada Dönmesi

Son yıllarda Ehl-i Sünnetin içinde mutlak içtihat kapısının açılması yönünde talepler gelmeye başladı.[9] Onlar bir mezhepte içtihat ettikten sonra (yani fakih kendi mezhebinin, örneğin Hanefi mezhebine mensupsa yalnızca o mezhebin fıkhının çerçevesi içinde içtihat etmeye hakkı var) dört mezhep içinde içtihat etmeye (yani fakihin içtihat dairesi bir mezhepten çıkıp dört mezhebe kayacak ve bu dört mezhebin sınırları içinde içtihat edecektir) başlayacaktır. Günümüzde insan yaşamındaki ani ve birçok değişiklikler göz önüne alındığında mutlak içtihadı isteyenlerin çoğaldığını söyleyebiliriz.

Bugün Ehl-i Sünnet düşünürleri kendilerinden şöyle soruyorlar: ‘Asırlar önce yaşayan ve günümüz şartlarından asla heberi olmayan kimseleri neden taklit edelim?’

Yine: ‘Taklit gerekli ise o zaman dört mezhebin imamlarının kendileri kimi taklit ediyorlardı?’ diye sormaktan kendilerini alamıyorlar.

Bu düşüncenin taraftarı günümüzde Ehl-i Sünnet aydınları arasında çoğalınca kapanan içtihat kapılarının da yeniden açılması gündeme gelmeye başladı.

İlgili dizinler:

Soru:796 (Site:855): Şia’da İçtihat

Soru:795 (Site:854): Kur’an ve Rivayetlerde İçtihat

Soru:4932 (Site:5182): Mezheplerin Ortaya Çıkma Nedeni

   



[1] -Subhani, Cafer, Tarihu’l Fıkhi’l İslami ve Edvarihi, s.14, Müessese-i İmam Sadık (a.s), Kum, HK.1427.

[2] -a.g.e.

[3] -a.g.e, s.64

[4] -Kesiri, Seyyid Muhammed, el-Selefiyye Beyne Ehl-i Sünnet ve’l-İmamiyye, s.107, Neşru’l-Ğadir, Beyrut, HK.1418.

[5] -Subhani, Cafer, Rahnemay-ı Hakikat, s.577, Neşr-i Müşaar, Tahran, HŞ.1387

[6] -Tarihu’l Fıkhi’l İslami ve Edvarihi, Fasl-ı Esbab-ı Ğalki’l-İçtihat, adlı eserden faydalanılmıştır.

[7] -Rızvani, Ali Asgar, Şia Sinasi ve Pasuh Be Şübehat, c.2, s.615, Neşr-i Müşaar, Tahran, HŞ.1384

[8] -a.g.e.

[9] -Muhammed Ali Seyyas ve Ali Mansur el-Mısri gibi Ehl-i Sünnetin bazı düşünürleri bu alanda makaleler ele almışlardır. Bak: Tarihu’l Fıkhi’l İslami ve Edvarihi, s.100.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    6842 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Bu asırda kızları köleliğe çekmek caiz midir?
    6938 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Her şeyden önce köleliğin İslam dini tarafından temelleri atılan bir kurum olmadığını, bilakis bu fenomenin İslam’ın doğduğu çağda dünyanın tüm bölgelerinde yaygın olan bir realite olduğunu bilmeliyiz. İslam köle sahiplerine ciddi bir zarar vermeksizin ve mevcut toplumsal dengeyi ani ve hızlı bir girişimle ortadan kaldırmaksızın imkânların elverdiği ölçüde ve ...
  • Çocukken bir defa kız kardeşimin sütünü içmiş olan amcakızım ile evlenebilir miyim?
    7868 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Allah gerçekleşmeden önce insan amelini nasıl bilmektedir?
    6359 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Bizim için böyle bir sorunun meydana gelmesinin sebebi, Allah ile zaman arasındaki bağı doğru anlamamamızdır. Allah ezeli, ebedi ve zaman üstüdür; yani Allah zamanı kuşatmıştır ve onunla sınırlı değildir. Esasen Allah geçmişte gelecek hakkında bilgi sahibidir diye bir şey söylememiz doğru değildir; çünkü Allah için geçmiş ve gelecek diye ...
  • Eğer birisi ramazan ayında tutmamış orucunu bir sonraki ramazan ayına kadar kaza etmezse hükmü nedir?
    6682 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/09/14
    sorunuzun üç sureti var: biz mercii taklitlerin görüşlerini dikkati nazarda tutarak sorununuzun her bir suretini ayrı ayrı cevaplandırırız. Bir: eğer hastalıktan ötürü orucunu tutmamış ve hastalığı bir sonraki ramazana kadar devam etmişse, tutmamış oruçlarının kazası farz değildir ve her gün yerine yaklaşık on sir (750 gram) denkliğinde ...
  • Eğer bir kız ve erkek evlenmeyi kararlaştırırlarsa ve aralarında ilişki olursa, ama erkek ahdine vefa göstermez ve kızı terk ederse günah işlemiş sayılır mı?
    9322 Pratik Ahlak 2011/08/21
    İslam ahit ve anlaşma dini olup ahde vefa göstermeyi müminlerin alamet ve sıfatlarından biri saymaktadır. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Müminler şart ve taahhütlerine bağlıdır.[1] Maalesef bazı insanlar bu önemli hususa bağlı değildir ve menfaat, heves ve arzularının ...
  • Ben hastayım ve cep haclığımı da babamdan alıyorum. Bunun dışında param yoktur ki orucumun kefaretini verebileyim, Acaba yine orucumun kefaret üzerimde farz mıdır? Bu senenin kefaret miktarı kaç tümendir?
    6170 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Fukahanın (fıkıh âlimleri) fetvası esasınca orucunu kasten (amdi olarak) ve her hangi bir mazereti olmaksızın yiyen bir kimse üç çeşit kefaretten birisini seçmek arasında muhayyerdir. Birincisi: Bir köle azat etmek. Günümüz dünyasında köle konusu mevcut olmadığından dolayı bu şık kendiliğinden devre dışı kalıyor.
  • İmam Ca'fer Sadık'a göre Kur'an karisinin özellikleri
    12688 Kur’anî İlimler 2011/07/19
    İmam Cafer Sadık (a.s) Kur'an karisi için bir takım özellikler ve vasıflar zikretmiştir. Bu cümleden şu vasıfları zikredilebilir: Ehl-i Beyt'in velayetini bilmesi, Kur'an'ı doğru okuması, Kur'an'ı okurken ondan etkilenmesi, abdestli olması, doğru bir kimse olması ve yağcılıktan uzak durması, Kur'an'a karşı tevazu ve huşu göstermesi, ilim öğrenmek yolunda çaba göstermesi, ...
  • Hangi surede hay ve kayyum sıfatları yer almaktadır?
    17459 Tefsir 2010/11/08
    Hay ve kayyum Yüce Allah’ın iki zatî sıfatıdır. “Hay” “diri” manasında ve “kayyum” da “zatıyla kaim olan ve başkalarının kendisiyle kaim olduğu varlık” anlamındadır. Bu iki sıfat beraber bir şekilde Kur’an surelerinin üç ayetinde yer almaktadır:1. Bakara suresi 255. ayet: “
  • Dinin afetleri nelerdir?
    12217 Din Felsefesi 2010/08/22
    Din, kendisinde hata, yanlış, hasar ve afetin yer alamayacağı kutsî ve ilahî bir olgudur. Hata ve yanlış yapma beşerî hususlarla ilgilidir. Din ve dindarlığın hasarlarını bilme bahsindeki hasar ve afet, dinin hakikatiyle ilgili değildir. Bilakis insanların dine bakış tarzları, insanın dini anlama ve telaki etme şekli, ...

En Çok Okunanlar